Kırşehir’de bir Kurban Bayramı’nı daha geride bıraktık. Bu yıl koronavirüs gölgesinde geçen Kurban Bayramı’nın son olmasını, gelecek bayramların daha güzel geçmesini diliyorum.
Kırşehir’in cadde ve sokakları kalabalıktan geçilmiyor, insanlar sanki koronavirüs yokmuş gibi davranıyor. Umarım bunun faturası ağır olmaz hepimize…
Evet. Türkiye tarihinde yaşamadığı çok karışık ve anlaşılmaz bir kaosla boğuşuyor.
Türkiye’nin en itibarlı sivil toplum örgütü olarak bilinen ve şimdiye kadar sokağa inmeyen, aynı zamanda Cumhuriyetle her hangi bir problem yaşamamış Avukatlar Birliğini temsil eden Barolar Birliği, neden sokağa indi ve bu kuruma yakışmayan bir muamele ile karşılaştı?
Peki bunun sebebi nedir, neden kültür seviyesi toplumun en üst düzeyde olan bu insanlar sokağa döküldü?
Kanun değişikliği ile Baroları, yani yargının yan kurumu olan ve adaleti temsil etmeye çalışan bu kurum, böl parçala ve yönet taktiği ile hemi gündem değiştirmek ve hemi de bu kurumun adeta saygısızlaştırmak niyeti yatmaktadır. Dolaysıyla yargıyı kontrol altına almak amacıyla bu kurumu da kendi güdümüne çekmek niyetinin yatması şüphe götürmez.
Tek kişi yönetiminin dikiş tutmadığı ve şimdiye kadar halka açıklanan verilerin vaatlerin gerçek olmadığı söylenirken, yağma sisteminin, Cumhuriyet Türkiye’sinde aynı hızla devam etmesi perdelenerek gündem değişikliği mi yaratılmak isteniyor?
Askeri uzmanların “Suriye ve Irak’a girmeyin” demesine rağmen, Ortadoğu bataklığına sokulan askerin durumu ortada iken, belki Ortadoğu’dan daha karmaşık bir toplum olan ve kabilelerle idare edilen çöl hayatına alışık bir topluma müdahale Türkiye’yi bir bataklığa itelemek nasıl bir akıl kârı.
Eski başbakanlardan ve yeni bir parti kuran Davutoğlu’nun bir konuşmasını hayretler içerisinde dinledim. Paniğe kapılmadım desem yalan olur. AKP gurubu olarak kaybetmeye alışık olmayan ve kendisini toplumda soyutlayanın kendileri olduğunu pek fark etmemişe benziyor.
Çıkarcı gurupların devletin damarlarına sızması hızla devam ederken, danışman veya yeni hizmet gurupları oluşturarak ayni kişilerin bir kaç yerde maaş alarak yandaş gurupların daha etkili ve yaygın hale gelmesi, çıkının dibinin deliği her gün biraz daha kapanamaz duruma getirildiğinin sorumluluğunu tek merci üstleniyor görüntüsü verilerek vurgun perdeleniyor.
Özelleştirme adi altında, cumhuriyetin yoksulluklarla dişinden tırnağından artırarak meydana getirdiği fabrikaları yok pahasına peşkeş çekilerek ortadan kaldırılmasıyla işsizliği körüklemiş, satışlarda elde edilen paralarla üretime yatırılmayıp lükse yönelik yerlere harcanması, çöküşün sebepleri olarak değerlendiren cevreler adeta düşman ve vatan haini ilan edilerek susturulurken, ekonomik olarak iyi idare edilemeyen piyasa ekonomisi, yükselen enflasyonun önüne geçilemezken hızla piyasaya giren ve devlet olanaklarının bütün imkânlarından faydalanan tarikatlar ve cemaatler para trafiğine hakim olmaya başlaması da halkın gözünde kaçmamaktadır.
Bütün olumsuzluklara rağmen iyimser görünmeye çalışan hükümet ileri gelenlerinin, sanki ibadet yeri eksikliği varmışta halk sokakta ibadet ediyormuş gibi, Ayasofya krizi yaratmak ve sanki bir zafer edasıyla demeçler vermek, asıl ve ne gibi problemi çözecek veya çözdü. Bilakis daha da uluslararası gerginliği biraz daha artırır. Kılıç ve kalkanla açılış konuşması yapan din görevlisinin öne çıkarılması neyin işareti ve nerelere mesaj verilmek istenmesi, fulülenmeye çalışılsa da hilafete özlem duyulduğunun işareti değil mi?
Böyle bir kurumun ilanı olacak olsa da hangi İslam ülkesine dini liderlik yapmanın önemi anlatılacak? Çiftçinin durumu ortada, özelleştirilen şeker fabrikalarının durumu belli, işsizlik oranları her gün daha da kabarıyor, dövize endeksli otoyol ve hastanelerin, eğitim sistemindeki kargaşa yani nereye baksanız bir eğrilik var.
Peki bu kadar var olan sorunları hangi hilafet çözecek?
Allah sonumuzu hayırlı eylesin.