Hayat tıpkı bir varmış bir yokmuş gibidir. Dün gördüğün arkadaşının, akrabanın, dostunun bir bakmışsınız vefat haberini duyuyorsunuz.
Şansımız varsa ipliğin kopma noktasından tuttuğumuzda ancak anlıyoruz hayatın ve sevdiklerimizin değerini...
Yani pamuk ipliği hiç beklenmedik anda insanın boynuna dolanır.
İki yıl önce kırılan kolumdan ameliyat oldum. Narkozla birlikte uyutuldum, hayatla ilişkim kesildi. Kolumun kesildiğini, doktorumun neler yaptığını duymadım, hissetmedim. Ancak kendime gelince boğazımda bir ağrı hissettim.
Mesleğinin uzmanı Kırşehirli hemşehrim, Kırşehir aşığı Prof. Dr. Yıldırım Türk Hocam yanıma geldi, nasıl olduğumu sordu, iyi olduğumu söyledim. Ancak bana ameliyatımın zor geçtiğini, hatta “İyi ki burada ameliyat oldun. Çünkü boğazın çok darmış, anestezi doktoru arkadaşım çok uğraştı. Yoksa ameliyattan çıkamazdın!” dedi ve beni bir daha her hangi bir ameliyat olmam gerekirse, mutlaka büyük bir hastanede olmam gerektiği konusunda uyardı.
Yani demek ki Kırşehir’de ameliyat olsaymıştım, belki de çıkamayacak, belki de “Rahmetli iyi adamdı!” diyeceklerdi!
Şükür bugün hayattayım.
Elbette her ölü iyidir! Sorun dirilerde sanırım.
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz ya, aslında tüm hayatımız bir pamuk ipliğine bağlı. Allah ömür verdiyse yaşıyorsunuz, vermediyse ölüyorsunuz...
Anlıyorsunuz ki, tüm hayat bir “an”dan ibarettir!
Şöyle bakıyorum da bazen hepimiz tesadüflerle yaşıyoruz, tabi inancımız gereği kader çizgimiz neyse o oluyor.
Bazen yaşadıklarınız karşısında, ya da her hangi bir nedenle tehlike atlattığınızda “Çok şükür, ucuz atlattım!..” dediğiniz çok anlar olmuştur.
Eee bu yalan dünyada yaşarken, hayat bir pamuk ipliği kadar inceyse, geride hoş bir seda bırakmak varken, şöyle bir bakıyorum insanlara gözünü mal, mülk, makam, mevki ve servet hırsı bürümüş. Üstelik bu hedefe ulaşmak için kırıp döküyor hiç düşünmeden, yarının, hatta bir dakika sonra ne olacağını bilmeden…
Dostluklar, kardeşlikler, vefasızlıklar…
İşte ben, mesleğim ve yaşadığım onca vefasızlıklar…
Yıllarca bir kurumu, ya da kişileri yıllarca yazıp, çizer desteklersiniz, sırtınızda taşırsınız, istemediği bir haberi yazdınız mı, sizden adi, sizden kötü kimse olmuyor ne yazık ki!
İşte sözde benim mesleğimi yapanlar bu süreçte hemen devreye girer, beni ve gazetemizi yayın politikasını içine sindiremeyerek “nifak” kartını açarak, benim ve gazetemizin yıllarca yazıp desteklediği kişi ve kurumları etkilemeye çalışarak bizleri bir an da çizmeye çalıştırırlar.
Tabi bu her devrin adamı fırıldakları, ikiyüzlü sahtekar ve nifak zadeleri ben ve bütün Kırşehirliler tanır, onların yamukluklarına bakmam, ilgilenmem. Onların işi bu. Ben bunlara ve yaptıklarına üzülmem. Benim üzüntüm bu her devrin adamı fırıldaklara, zübüklere, çapsız ve riyakarlara inanan kişi ve kuruluşlarda etkili ve yetkili olanlaradır.
Ah Kırşehir… Ah Kırşehir…
Silik ve kişiliksiz, toplumun dışladığı, hiçbir saygınlığı kalmayan, sırf kişisel menfaat için kurum ve kuruluşların başındakilere yalakalık yaparak, kuyruk sallayarak rant elde etmenin hesabını yapanlar! Ne diyeyim size ve size değer verip inananlara…
İşte bencillik, benden sonrası tufan mantığı ile ne yapıyoruz bizler?
Üç günlük dünyanın nimetlerinin hepsi senin olsa ne yazar ki!
Hangi zengin, varlıklı neyi götürdü öbür dünyaya?
Hayatın bir pamuk ipliği kadar ince olduğunu hala idrak edemedikten sonra, dünya senin olsa neye yarar ki?
Kısır çekişmeler, sen-ben kavgası, menfaat için kırdığınız, döktüğünüz ne olacak?
Kırşehir’de bazen böylelerini görüyor ve üzülüyorum tabi…
Kimisi ailesinden, kimisi anasından, babasından, kardeşlerinden, kimisi eşinden, dostundan, komşusundan, arkadaşından, kimisi de siyasilerden gördüğü vefasızlıklara dem vuruyor.
Tabi insanların, özellikle ailesinden, eşinden, dostundan, akrabalarından gördüğü bu tür vefasızlıklar yaşadığını, hatta bu nedenle kırgın ve küs olduklarını biliyor ve görüyoruz.
Keşke hiç olmasa ama maalesef oluyor, önüne geçmek mümkün olmuyor.
Oysa hayat kısa, hatta bir pamuk ipliği kadar ince…
***
Malumunuz 31 Mart’ta yine sandık başına gidip, oy kullanacağız. Partiler ve adaylar Kırşehir’de seçmenleri ziyaret ederek destek istiyorlar doğal olarak…
Ama seçmenler bazı partilere ve adaylara kırgın ve kızgın olduklarını gösteriyorlar, partisine, pırtısına bakmadan…
Vefa arıyorlar, hizmet arıyorlar, sevgi ve saygı arıyorlar…
Kırşehir’de seçmenler kendilerinin seçimden seçime hatırlanmasını hiç, ama hiç istemiyorlar. İyi gününde, kötü gününde yanlarında olmalarını, hep hatırlanmalarını bekliyorlar.
Bence seçmenler bu beklentilerinde haklı değiller mi?
Haklılar, ama alacakları yok ne yazık ki!
Seçmen yaklaşan seçimler öncesi siyasilerden hep bir beklenti içinde. İşinin olmasını, çocuklarının iş ve aş bulmasını, ekonomik sıkıntılarına çözüm bekliyorlar. Ama bu beklentilerin günümüzde yaşanan ekonomik sıkıntılarla gerçekleşeceğini beklemek hayalden başka bir şey değildir bence.
Ama insanların en önemli isteği siyasilerin kendilerine yalan söylememeleri. Boş vaatlerle değil, gerçekleştirebilecekleri projelerini ve bu projelerin Kırşehir insanına ve özellikle işsizlere umut olmasını bekliyor.
Birkaç önce bir seçmen hemşehrimle, 31 Mart seçimleri öncesi adayları ve partileri değerlendiriyoruz.
Söz dönüp dolaşıyor, ekonomiye geliyor. Hemşehrim, geçim sıkıntısının her geçen arttığını, iki yakalarının bir araya gelmediğini anlatıyor ve diyor ki, “…Benim partim yok. Bana kim güzel hizmet ediyorsa oyum onundur. Ayağım toz ve çamur olmasın, temiz ve sağlıklı bir kentte yaşayım. Ama cebimde para yoksa bunların ne önemi kalır ki! Ben bugün aldığım maaşla geçinemiyorum, eşimin, çocuklarımın ihtiyacını karşılayamıyorum… Bütün ekonomik sıkıntılara göğüs gererek okuttuğum çocuklarımın boş gezmesini kabul edemiyorum. Onların her geçen gün iş umutlarının kaybolmasına üzülüyorum…İş, aş… İş, aş… İş, aş…”
Özet bu…
Yani Kırşehir seçmeni adayların siyasi görüşüne, partisine bakmıyor, o cebine ve geleceğine bakıyor.
Parti mi; aday mı?
Gerisi mi, fasa fiso…

***

Biraz da gülelim!

Saatler geri alınıyor!

Dursun, saatlerin geri alınacağını duyunca, evdeki saatleri toplayıp saatçi Temel'e gider:
-Ula Temel, saatler geri alınacakmış. Biz de evdeki saatleri senden satın aldığımız için sana getirdik. Bunları geri alacaksun da.
Temel kendinden emin bir şekilde:
-Öyle yağma yok. Ben de duydum ama, sadece 1 saat geri alınacakmış.
1 tanesini alırım, diğerlerini almam!

***

Sevdiğim bir söz
“Size yapılan en ufak bir yardımı sakın unutmayınız, yaptığınız en büyük yardımı ise hiçbir vakit hatırlamayınız” Chilon