Ülkemde ilim Kırşehir’de o kadar nahoş olaylar oluyor ki insan isen görmemezlikten gelemiyorsun. Kırşehir’de nereye baksak, nereden başlasak her taraf çıkmaz, dibi belirsiz kuyuya dönüyor, ne yazık ki… Kırşehir’de yaşanan olumsuzluklar karşısında burnundan soluyan, tepki gösteren o kadar çok insan var ki… Yılların getirdiği rahat yaşamak arzusu insanları çok değişik sıfatlara sokuyor bazen… Hani derler ya “anan sarımsak, baban soğan!” diye… Nedense menfaatimiz uğruna geldiğimiz yerleri unutur olduk.

Ülkemde ilim Kırşehir’de o kadar nahoş olaylar oluyor ki insan isen görmemezlikten gelemiyorsun.
Kırşehir’de nereye baksak, nereden başlasak her taraf çıkmaz, dibi belirsiz kuyuya dönüyor, ne yazık ki…
Kırşehir’de yaşanan olumsuzluklar karşısında burnundan soluyan, tepki gösteren o kadar çok insan var ki…
Yılların getirdiği rahat yaşamak arzusu insanları çok değişik sıfatlara sokuyor bazen…
Hani derler ya “anan sarımsak, baban soğan!” diye…
Nedense menfaatimiz uğruna geldiğimiz yerleri unutur olduk. Arkadaşlık, dostluk her zaman lazım olan. Ama ne yazık ki yok böyle bir şey…
Menfaat ve kişisel çıkarlar en yüksek noktaya konmuş olmalı ki bir türlü bulamıyoruz dostlarımızı ve arkadaşlarımızı…
Hayatımızı karartan bu bulamadığımız nitelik nedense arama gereği de duymuyoruz çoğu zaman. Öyle ki çevremizde olan onca olumsuzluklara sahip çıkıp, dillendirip suçlusu kimse diyemiyoruz, konuşamıyor, yazamıyoruz.
Böyle olunca da görev ve sorumluluğu olanlar atını oynatmaya, insanları ezmeye, çile çektirmeye devam ediyorlar.
Tıpkı hani bir hikâye vardır ya biraz müstehcen olacak ama dostlarım beni af etsin. Torunu çok mukallit olan bir babaanne suların ibrikle taşındığı lavaboların bahçenin bir köşesinde olduğu dönemde lavabo ihtiyacı için bahçeye çıktığında daha önceden ibriğin içine doldurulan biberden haberi olmayan yaşlı babaanne lavabo ihtiyacı sonunda evdeki o halı yastıklı minderine oturduğunda yerinde duramadan kendini bir o tarafa bir bu tarafa sallarken, mukallit torun da soruyor onu konuşturmak istiyormuş, “Babaanne ne oldu ? Hasta mısın, bir sıkıntın mı var?” diye…
Ne olduğunu söylemekte zorlanan babaanne “diyemem, diyemem” diye feryat ederken torun kendince eğlenerek kahkahalara boğuluyor. Belki de hayatın bu olduğunu düşünüyordur ne diyelim…
Biz söylemek istediğimizi bir hikaye ile anlatmaya çalıştık, şimdi aynı durumu içine düştüğü çıkmazdan dolayı bir türlü derdini anlatamayan insanlar ve onların çektikleri sıkıntılar devletin makamına oturup kendini dev aynasında gören, Adem ve Hava’dan gelen insan oğlu sadece kendi çıkarına çıkmasını istediği ve çıkarttığı kanunlarla rahat yaşamak ve diğer insanların ona ve kendi gibilerine biat etmesi için, kendine yüz diğerlerine sıfır nokta bir hisse verilmesi için çaba sarf etmesine diyecek bir söz bulamıyor insan…
İşte “İntibak Yasası” diye adlandırılan yasanın Anayasa Mahkemesince reddedilmesi bunun açılımının emeklilerin bilhassa esnaf emeklisinin 2000 yılı sonrası emekli olanların almış ve alacağı maaşların düzenlemesi, hayatın bu denli zorluklarla yaşanmasının görmezlikten gelinmesi her dönem gelen hükümetlerin sadece seçilmişler için güzel olanları yapıp, diğer düzenlemeler konusunda esnek davranması sonucu kazancı çok zor olduğu bir dönemi yaşıyor insanlar…
Esnaf kendi sağlık güvencesi olan primini yatıramıyor, ya diğer giderleri onları karşılamak için ne kadar çabalasa da o kadar batağa gidiyor. Bunun içindir ki her geçen gün kapanan ve bir umutla açılan işyerleri belki aylar sonra, belki bir yıl sonra kapanmak durumunda kalıyor.
Umutla bir yerleri satarak sermaye edindiği ve yahut baba evini tarlasını bahçesini ipotek karşılığı bankalardan kullandığı kredilerin ödemesini yapamayarak batan hayatlar ve aile faciaları, dağılan aileler, ortada kalan masum çocuklar her geçen gün artıyor ne yazık ki…
Bu ortamda kimse gücenmesin işsiz kalan bu insanların kalan hayallerini yerine getirebilmek için, geçimlerini sağlamak adına umutla kendisine referans olacak iktidara yakın insanlar araması ve ardından biat ve iktidara yakın olan seçilmişlerin yakınlarının saltanatıyla sürüp gidiyor ne yazık ki…
Kamu yerleştirme sınavı yeteneğine göre iş o yukarda yazdıklarımın bilinmeyen köşesinde saklı. Aile atamaları, referanslı atamalar… Onlar baş köşede ellimizin altında…
Yani kısaca para ile şeref savaşı veriyor insanlar! Bütün servetini, sağlığını kaybedebilir fakat şerefini kaybederse bu bulunmaz, sıfatı dünyada satın alıp tekrar elde edilmez.
Şerefsizce onursuzca yaşamaya alışan insanlar önce onurlarını, sonra da hürriyetlerini kaybederler.
Hani bir söz vardır ya “eşeğe bir boyun kır demişler o da zartadan koyuru vermiş!” diye…
Ne yazık ki ülkemde ve güzel Kırşehir’imizde yaşananlara baktıkça konuşmamak ,söylememek elde değil. Bir çok kesim sürahi olmuş, bardak olanların karşısında eğilmekten hiç imtina etmemekteler. Onurlu şerefli yaşamı paraya tercih edenlerle helak olmamak dileğimle herkese saygılar.
Son olarak Suriye’ye çıkarma yapan bütün Mehmetçiklerimizi Allah’ım korusun.