Geçmişten itibaren milletleri millet yapan demir ve çimento gibi ayakta tutan ırk, dil, din, tarih, ahlak ve kültür gibi değerler vardır. Bu değerler insanlar arasında kaynaşmayı, birlikte hareket etmeyi, bütünleşmeyi ve güçlü durmayı sağlar. Aksine bu değerler yok olduğunda çimentosuz, demirsiz bir binanın yıkılıp, yok olduğu gibi milletlerde yok olur.
Tarihten günümüze kadar Türk milletini millet yapan, güçlü kılan, ayakta tutan milli ve manevi değerler yüzyıllar geçse de aynı kalmış, değişmemiş korunarak günümüze kadar gelmiş ve Türk Milleti’nin var oluş sebebinde temel unsurlar olmuştur.
İşte bu temel unsurlar bizlere Çanakkale Savaşlarını, Kurtuluş Savaşlarını kazandırarak vatan sahibi yapmıştır. Ancak son yıllarda Türk dilinde, dininde, ahlakında, Türk kültüründe, yaşam tarzında, milli ve manevi değerlerinde kopmalar yaşanmaya başlamış ve göze batacak şekilde yozlaşma almış başını gidiyor.
Üzgünüm ki Türk gibi yaşamıyor, Türk gibi konuşmuyor, Türk gibi giyinmiyoruz. Bazıları Arap kültürünü Müslümanlık zannettiği için Arap gibi giyiniyor, Arap gibi yaşıyor. Bazıları da batının gayri ahlaki yaşantısını alıp, onlar gibi yaşayıp, onlar gibi giyinmeyi çağdaşlık ve modernlik zannediyor.
Oysa bir Arap Türk gibi giyinmiyor, Türk gibi yaşamıyor. Bir Alman kendine özel değerlerden özellikle Alman Milliyetçiliğinden taviz vermeden Alman gibi yaşıyor. Japonya ve Çin bu gün dünyaya meydan okuyan ekonomi ve teknolojiye sahip olmuşlarsa bunun altında yatan en büyük temel unsur kendi öz kimliklerinden kapmadan yaşamalarındandır.
Bize ne oluyor da biz başka ülkelere özeniyoruz?
Neden bindik alamete, gidiyoruz kıyamete?
Maalesef Türk olduğumuzu, Türk gibi giyinip, Türk gibi yaşamayı unuttuk, birileri nalına, birilerini mıhına vuruyor. Kimin işine nasıl geliyorsa o şekilde hareket ediyor.
Bakınız özel televizyon ve radyo kanallarında Türk Müzikleri yayınlanmaz oldu. Oysa gerek Türk Halk Müziğinin, gerekse Türk Sanat Müziğinin çoğunluğunda bir mana, anlam ve geçmişte yaşanan bir olay vardır. Bunun en güzel örneklerini hayattayken ve öldükten sonrada Kırşehir’e büyük katkılar sağlayan halk ozanımız Neşet Ertaş’ ın yazmış olduğu türkülerde ve bozlaklarda görürsünüz. Neşet Ertaş’ın her parçasında anlam, mana ve olay vardır. Neşet Ertaş’ın “Biz çekmediğimiz çilenin türküsünü yazmayız” sözü bizleri doğrulamaktadır.
Günümüzde sözde gençliğin ilahı olmuş, medyanın sayesinde sabah yanıp, akşam sönen mum gibi isimleri, şarkı ve türküleri unutulan sanatçı geçinen muhteremlerin söyledikleri şarkı ve türkülerde yaşanmış bir olay, anlam ve mana yoktur. Hal böyle olunca sabah yanıyorlar, akşam sönüyorlar. Ama Bir Neşet Ertaş, Aşık Veysel, Karacaoğlan gibi halk ozanlarının elli, altmış hatta yüz elli sene önce yazdıkları bozlak ve türküleri halen okunmaktadır.
Yunus Emre’nin şiirleri, Mevlana’nın sözleri üzerinden yedi yüz sene geçse de halen Türk Edebiyatındaki yerini almaktadırlar.
Bugün ne yazık ki özel televizyonların tamamında yabancı müzik çalınıyor. Kırşehir dahil olmak üzere ülkemizin hangi iline giderseniz gidin alışveriş merkezlerinde yüksek sesle yabancı müzik çalınıyor. Türk müzikleri unutulmuş durumdadır. İş yerlerinin büyük çoğunluğunun tabelasında yabancı ismiler yazmaktadır.
Atatürk, ülkemize yepyeni bir çehre kazandırıp tarihe geçen çağdaşlaşma hareketlerini gerçekleştirirken, bir noktayı daima göz önünde bulundurmuştur. O da Türk'ün kendi öz benliğini kaybetmeden, kendi kimliğini, kültürünü unutmadan yeniliklere adapte olabilmesi, onları kendi milli kültürü içinde sindirebilmesidir. Aksi bir durumun milletimizi içten içe çürüteceğini bilen Atatürk, Türk Milleti'ni millet yapan unsurları; tarihini, dilini, dinini yani kısaca kültürünü her zaman yaşatacak köklü tedbirler almıştır.
Bugün milli değer ve kültürümüzde başlayan yozlaşma geleceğimize sıkılmış kurşun gibidir. Bu nedenle bu konunun her zaman karşısında oldum ve “Kırşehir Çiğdem” gazetesindeki yazılarımda fırsat buldukça değinmeye çalıştım. Gördüğüm kadarıyla benim bu yazılarımdan rahatsızlık duyanlar beni gericilikle, çağdaş ve modern olmamakla, kafatasçılıkla suçladılar.
Özellikle öğrencilerimiz ve toplumumuzun kendini aydın ve kültürlü sanan kişilerine (Tabi ki onların aydın ve kültür anlayışı okumakla, bilgi edinmekle, öğrenmekle, araştırmakla değil de, kullandıkları, jöle, parfüm, takı, saç sitilleri ve giyindikleri dekolte kıyafetleriyle ölçülüdür.) Milli değerlerimizi ve onlara sahip çıkılması gerektiğini anlatmaya çalıştığımda ya hor görüldüm ya geriye takılarak, geçmişin yasını tutmakla suçlandım.
Dünyada yaşanan ekonomik çöküntülere, bunca işsizliğe rağmen Türkiye ayakta duruyorsa milli ve manevi değerlerinin sayesinde birlik beraberlik ve dayanışma içerisinde oluğundandır. Gerçi Milli ve manevi değerler sadece Kırşehir’in de içinde bulunduğu Orta Anadolu’da yaşanmaktadır. Diğer illerimizde ve metropol dediğimiz şehirlerde milli değer ve kültür adına bir şey kalmadı.
Medeniyetlerin oluşumunda, maddi unsurlar kadar milli ve manevi değerlere önem vermek zorundayız. Maddi unsurlara dayalı medeniyetler, manevi değerleri ihmal ettiklerinde uzun ömürlü olamadıklarının örnekleri çoktur. Çünkü medeniyetlerin bir amacı da kendisini ayakta tutan birey ve toplumun mutluluğunu sağlamaktır. İnsanın doğasında maddi ve manevi unsurlar vardır. Haliyle her iki eğilimi tatmin edebilecek bir medeniyet anlayışına ihtiyaç duyulacaktır. Burada şu hususu vurgulamakta fayda vardır. Maddi kalkınma önemlidir; ancak maddi gelişim projeleri, milli ve manevi değerler feda edilerek değil, aksine birbiriyle uzlaştırılarak gerçekleştirilmelidir.
Dil, din, tarih ve bunların oluşturduğu kültür, tecrübeye dayalı örf ve adetler, normlar, aile, kutsal zaman ve mekânlar, bayrak, vatan, İstiklal Marşı v.b. milli ve manevi değerlerin oluşumuna dikkat edildiğinde, bu değerlerin, birbirinden ayrılamayan ve deyim yerindeyse birbiriyle etle tırnak gibi bütünleşen ortak değerler olduğu anlaşılır. Zamanla birey ve toplumlar tarafından içselleştirilen bu değerler, millet ve toplumları ayakta tutan asıl öz ve cevherlerdir. Milli ve manevi değerler millet ve toplumlar için hayati iksirlerdir. O halde bu doğal dengeyi hem bozmamalıyız hem de korumalıyız.
Hiçbir dil, din, kültür, milli, ahlaki ve manevi değer küçümsenemez, bireysel ve toplumsal hayattan kovulamaz. Çağdaşlığın getirdiği tüm olumsuzluklara rağmen, geleneksel izler taşıyan Müslüman Türk toplumu ve onun bireylerinin; özünde bulunan ve kendisiyle özdeşleşen milli ve manevi değerlerine sahip çıkmaktan başka çaresi olmadığı bir gerçektir.