“İpek dokuyan zehirli bir örümcektir bence bir yazar.”

Uzaktan bakanlar için hayranlık uyandıran bir büyücü, söz ustası, ağ örücüsüdür.

Kendisi içinse; ördükleri ağları özenle dokuyan, saklayan, gizleyen, kendisine her dokunuşuyla zehirli bir yaratıktır.

Yazarlar için yazmak bir tutku olmakla birlikte kutsal değildir. Gerçek anlamda bir yazar hiçbir şeyi kutsallaştırmaz. Sorgulayıcı ve eleştireldir. Yargılamayı düşünmez veya kesin yargılardan uzak durur.

Gerçekleri yazdığım için gerçek hayattan kovulabilirim. Bu cesareti ruhumda biriktirdim. Yalan ifadeler, düşünceler ve sahte bir yüzle dolaşmaktansa aforoz edilip gerçek hayatın, gerçek yalancıları tarafından kovulmayı göze alabilirim. Üstelik bu durumu çokta umursamıyorum. Ben, gerçek hayatın labirentlerinde dolaşırken, onları yalanlarıyla baş başa bırakmanın hazzını tadarken bir başka keyif alıyorum.

Kendi karanlığımızdan, kendi yalnızlığımızdan kurtulmak, yeni sancılar, yeni doğumlara tanıklık etmek için yazarız. Hiçbir yazı , söz, düşünce bir diğerinin kopyası, tekrarı değildir. Her biri farklı bir doğuma tanıklık ederken kendine özgü düşünceler, ifadeler, sözcükler, duygularla beslenir ve yansıtır. Çünkü; her doğumun sancıları farklıdır. Acının, kederin, yalnızlığın, coşkunun, sevincin, utancın, öfkenin, kinin, nefretin… farklılaşması gibi…

Sırlara dönüşen, içimizde bir kısmının itirafıdır, yazmak. Çünkü; gizlediğimiz her şey sadece bize aittir. Yazar; bu sırların bir kısmını  --tamamını değil--  paylaşma cesaretini gösteren kişidir. Bu nedenle aykırıdır, aykırı olmak zorundadır. Var olan hayatla ve düşüncelerle çatışır, çatışmak zorundadır.

Eğitimin metalaştırıldığı, kültürün pop üleştirildiği, çürüdüğü, yozlaştırıldığı, bilginin kuru bir yığın halinde erişilir kılındığı bu enformasyon bombardıman çağında, her konunun yığınlarca bilindiği, tartışıldığı, herkesin seçkin olarak adlandırılması mümkün olduğundan; ben seçkin olma hakkından feragat ediyorum, vazgeçiyorum.

Bilgisizliğin, herkesin her şeyi bildiğini sandığı, bilgelerden geçilmeyen bu köreltilen, yozlaştırılan, bozkıra dönüştürülen acımasızlık çağından çıkışımızın en önemli reçetesi; daha çok okumak, araştırmak, sorgulamak ve eleştirmekten geçer.

Korkudan ve korkutmadan uzak bir öğrenme… Çünkü; korku yoluyla, korkutma amaçlı öğretilen her şey güvensizlik ve suçluluk duygusu yaratır.

Her yazarın politik bir düşüncesi, inançsal değerler sistemi vardır. Yani bir felsefesi… Olmak zorundadır. Çünkü yaşadığı toplumun bir parçası, bireyidir. Bu nedenle sorumlulukları da vardır; kendisine, yaşadığı topluma ve insanlığa…

Yazar; farklı düşünmek, algılamak, sorgulamak ve yazmak zorundadır.

Yazar; ülkesinin ve gezegenin sorunlarına duyarlı olan kişidir. Var olana başkaldırandır. Sıradanlaşan düşüncelerin dışına ufuklar açan ve yol gösterendir.

Yazar; aykırı olmak zorundadır. Sıradan yaşamların sıradan anlatıcısı olmanın ötesinde, bir masal anlatıcısının büyüsüyle sözcükleri ruhların derinliklerinden çıkarıp, ruhların derinliklerine işlemek zorundadır.

Yazar; var olan düşüncelere, değerlere, anlayışlara aykırı olmak zorundadır. Var olanla bütünleşmek, kabullenmek, entegre olmak değil, kopmak, yerine yeni özgün şeyler önermek zorundadır.

Yazar; her türden muktedire ve iktidara karşı olmak zorundadır. Özgür düşüncenin ve eleştirel bakışın iktidarların düşmanı olduğunu bilir. Kalemini asla iktidar ve muktedir için kullanmaz.

Bunu yapanlar yok mu diye sorar gibi olduğunuzu biliyorum.

Elbette vardır. Ben onlara vakkannüs yazarlar diyorum. Yazabilirler. Ancak aydınlaşamazlar. Ve yaşadıkları topluma bilerek veya bilmeyerek zarar verirler. Dönemin ruhuna uygun yazarlar, dönem değiştikçe onlarda değişirler. Sürekli renk değiştirmekten belirli bir renkleri de yoktur. Hatta ilk renklerini hatırlamazlar. Bana çok uzaklar.

Yazar; mağdurun ve mazlumun sesi olmak zorundadır. Ezilmiş ruhların, horlanan bedenlerin, ötekileştirilen düşüncelerin, lanetlenmiş yaşamların sesi, soluğu olmak zorundadır. Onlarla dertlenmeli, tasalanmalı, üzülmeli, acılarına ortak olmalı… yazar ; insan sevgisini –hümanizmayı– yüceltmeli, beyinlere ve  yüreklere kazımalı. Her türden şiddettin, vahşetin, savaşın, karşısında barışçıl olmak zorundadır.

Yazar; hiçbir durumda tarafsız olamaz ve sessiz kalamaz. Bu ahlaksızlık olur. İnsani duyarlılıkla ötekilerin, lanetlenmişlerin,  dışlanmışların, aşağılanmışların, horlanmışların, sözcükleri tutsak edilmişlerin, sözü suç unsuru olarak yargılanıp cezalandırılanların tarafında yer almak zorundadır.

Yazar; daha insani, daha erdemli, daha ahlaki, daha adaletli, daha eşitlikçi bir dünyanın tarafıdır. Kirletenler, yok edenler, zorbalar, hoyratlar, Vandallar, biatçılar ve itaatkarla aynı safta yer almamı beklemeyin. Bu kendime olan saygımı yitirmem, yazdıklarımın ve yazacaklarımın anlamsızlaşması demektir. (DEVAMI VAR)