28 Ekim 2007 tarihinde kaybettiğimiz Kırşehir eski Belediye Başkanı, kayınbabam Orhan Baycan’ı aramızdan ayrılışının 8. Yılında saygıyla, şükranla anıyorum.

28 Ekim 2007 tarihinde kaybettiğimiz Kırşehir eski Belediye Başkanı, kayınbabam Orhan Baycan’ı aramızdan ayrılışının 8. Yılında saygıyla, şükranla anıyorum.
1973-1980 yılları arasında iki dönem Kırşehir Belediye Başkanlığı görevinde bulunan Orhan Baycan’ı unutmak, hatırlamamak mümkün mü? O yıllardır içimizde yaşıyor.
Orhan Baycan gerek Belediye Başkanı olarak, gerekse oniks mermer taş işletmeciliğinin öncüsü Kırşehir’e önemli hizmetler vermiştir.
Terme taşı garip bir taştır, bakınca bir şeye benzetemezsiniz, ama ilginç bir taştır. İşlenmemiş terme taşı sizi hayal âlemine götürür. Birçok şeye benzetirsiniz, bir tek taşa benzemez. Dedenizin yüzünü, ananızın, babanızın sıcaklığını bulursunuz onda. İçimizden biridir. Anılarımızdadır. Doğduğunuz şehri, Kırşehir’i hatırlatır sizlere. Masanızın bir kenarında bazen bir isimlik, sizi herkese tanıtan, bazen bir küllük sigaranızı söndürdüğünüz. Bazen de üzerinde oturur, bakınırız sağa sola, yokluktan bahsederiz, üstünde oturduğumuzun kıymetini bilmeksizin.
Nedir diye aradığınızda, “Terme taşı Kırşehir’in güneyinde(?) Kazankaya ve Terme hamamları arasından çıkarılmaktadır. Koyu kırmızı, açık sarı ve kahve renklidir.” (1) diye bir açıklama çıkar karşınıza. Ya da “çok eski zamanlardan beri çalıştırılan Terme Ocaklarında, Kırşehir’in içinde kuzey güney istikametinde uzanan, boyu 1,500 km.yi bulan, 10–150 m. Arasında genişlik gösteren bir traverten zuhuratı (oluşumu) ile karışık bulunan Terme oniksleri; renk itibariyle dünyada örneği bulunmayan bir oniks mermer cinsidir. Renkler o kadar mütehayyil ve renk varyasyonları gösteren tabakalar yekdiğerine o kadar ince ve yakındır ki ters damar olarak biçilen mermer içindeki renkler tavus kuşu kuyruğundaki renkleri ifade etmektedir.” (2) der bir başka uzman.
İlimizde taş işlemeciliği 1944 yılına dayanmaktadır. 1949 yılında Sanat Enstitüsünün öncülüğünde taş işlemeciliğinde Abdullah Ercan ve Haşmet Özbilek adlı öğretmenler tarafından makineli üretime geçildi. Teknik Lisede başlayan taşçılığın tanıtımında öncülüğü, ilk işyerini 1955 yılında açan, Orhan Baycan ve Adnan Özbey yapmışlardır. O yıllarda sadece iki atölye varken günümüzde turistik nitelik gösterdiğinden bu atölyelerin sayıları artmıştır. 1933 yılında Almanya’dan Hitler diktatörlüğünden kaçıp II. Dünya Savaşı yıllarında geçici bir süre için Kırşehir’e yerleştirilen Almanlar arasında bulunan Prof. Dr. Frizt Baade 1945 yılında tekrar ülkesine dönerken götürdüğü Terme taşını Almanya’nın Kiel şehrindeki evinde atölyesinde Vazoya dönüştürmüştür. Daha sonra Prof. Baade bu vazonun Kırşehir’e armağan edilmesini vasiyet etmiştir. 1954 yılında Vazo 1984 yılında torunu Arkeolog Doktor Hans Peter Laguer tarafından Kırşehir Müzesine armağan edilmiştir. (3)
Terme taşı yontulunca, zımparalanınca ve hele cilalanınca, yaratıcısına yeniden yaratma gücü verecek kadar güzelleşir. O çirkin, suratsız taş gider, bambaşka bir güzellik ortaya çıkar. Onca zahmet, emek, unutulur, yaratmanın zevki yaşanır.
Terme taşı dendiğinde, akla ilk gelen insanlardan birisidir, Orhan BAYCAN.
65 yıllık arkadaşı ve dostu Hakkı GÖÇEN’in vurguladığı gibi, “O; taş işçiliğinde, oniks taş işçiliğinde önemli hizmetler verdi, birçok arkadaşlar yetiştirdi. Yetiştirdiği arkadaşların birçoğu bugün ülkenin birçok yerinde ülke turizmi adına hizmet vermekteler. Ve hatta şunu söyleyeyim oniks taşını dünyaya tanıtan insanlardan bir tanesidir.”
O’nu tanıdığımda, oyundan kenara alınmış bir takım kaptanı idi. Yaşadığımız siyasi çalkantılar ve ailesi onun bir daha sahaya çıkmasına şans tanımadı. Ama o, limana çekilmiş, savaş gemisi “Midilli” gibi atıl kalmadı, kendi düşüncelerini, heyecanlarını, bilgisini, görgüsünü, eğitimini, deneyimlerini önce yakın çevresine, sonra tüm tanıdıklarına, okurlarına aktarmaya son nefesine kadar devam etti.
Kırşehir’de doğdu, büyüdü. Babasının icazetini liseye kadar aldı da, girdiği hukuk fakültesinin kapısından diplomasıyla çıkmak, mezun olmak babasının inadı yüzünden mümkün olmadı. Birçok konuda oğlunun ufkunu açan, hayat boyu karşılaştığı her olayda danıştığı babası, hatta ölümünden sonra bile “Recep BAYCAN buna ne derdi acaba?” diye düşündüğü babasına boyun eğdi, Hukuk Fakültesini bıraktı. Hayat fakültesinde okudu, biçer döverlerin tepesinde uçsuz bucaksız tarlaların ekinini biçti, bozkırın sıcağında, tozunda, ayazında kavruldu, Bölükbaşı’nın peşinde köy köy dolaştı, taşı işlemek için alet üretti, taşa hayat vermeye çalıştı. Başarılı oldu mu, olmadı mı? Takdir, bağrından çıktığı vefalı Kırşehir insanının, halkının.
Şekil vermeye uğraştığı terme taşı kadar, yeniden inşasına uğraştığı Kırşehir’de onun ellerinde bir anlam kazandı. Onun dönemini, anılarını yazan birçok insanın buluştuğu ortak payda; onun davranışta örnek insan ve Kırşehir’e sevdalı olması, yanında Kırşehir’in alt yapı sorunlarını çözen Başkan olmasıydı.
Yokluklar döneminde açılan çevre yolunu, mahalle aralarındaki yolları her geçişte duyduğu keyif kadar, özellikle de “ırmağın öte yanındaki” yollar üzerindeki garipliklere, terk edilmişliğe, ilgisizliğe kızgın bakışlarını ve homurdanmasını fark etmemek te olanaksızdı. Oturduğu Killik Sokak’a bir tek kaldırım taşının döşendiğini sağlığında görmedi. Kendisi yüzünden bir mahallenin mağdur edildiğini düşündü, daha da fazla üzüldü.
Karşılaştığı güçlüklere, çiğliklere ve vefasızlıklara gülerek baktı, muzip ve sevecen. Terme taşı gibi dayandı, dayandı. Çatlamadı, biraz aşındı, biraz çizildi. Bunu bile belli etmedi, ne bize, ne kendine. Sıktı dişlerini. İki damarının tamamen, bir damarının yüzde doksan beş tıkanık olduğunu öğrendiğinde de hiç tepki vermedi. Raporu merakla ve ayakta okudu, inceledi. Neşesini kaybetmedi. Çevresindekilerin endişelerine inat, güldü, gülümsedi.
Kırşehir’in geçmişini gelecek nesillere taşıma hevesini son ana kadar sürdürdü, söyledi, yazdı. Cezaevinin önündeki boş arsadaki kanalizasyon kazısında ortaya çıkan ve kırılmasın diye başında durarak bin bir zahmetle Belediye Binası önüne kadar taşıttığı küpün, bir an arkasını döndüğünde kırılmasında ne hissetti ise, Kırşehir Müzesinin önünden her geçişinde aynı şeyleri hissetti.
İsyan ettiğini okudum gözlerinde zaman, zaman. Köstebek gibi, altında, içinde ve üstünde çalıştığı, uğraştığı şehrinin bir türlü imar edilememesini hazmedemedi. Anadolu’nun diğer kasabaları şehirleşirken, Anadolu’nun kültür başkentlerinden birinin, Ahiliğin merkezinin, çalışkanlığın, çalışma disiplininin ve ahlakının başkentinin, memleketinin, Kırşehir’in kasabalaşmasına olan tepkisini ve isyanını okudum gözlerinde.
Başkalarının kaba yöntemlerle yapmaya çalıştığını, bir Anadolu evliyası alçakgönüllülüğüyle, nezaketiyle, efendiliğiyle kalemini kılıç yaptı, yazdı. İnsanları, yalnızlığını, çaresizliğini, yapmak istediklerini, yapılabilecekleri, iyi şeyleri, kötü şeyleri, aykırılıkları yazdı. Kişisel hesaplaşmaları, kısır çekişmeleri, ihanetleri yazdı. Yazamadıklarını sözleriyle, şakalarıyla paylaştı. İçindekileri akıttı, paylaştı yıllarca. Kimileri kızdı, kimileri sevdi.
Terme taşı, içinden fışkıran terme suyu ile bir başka anlam kazanır. Su taşı, taş suyu bütünler. Orhan BAYCAN da kendinde var olan nitelikleri kadar, ürettikleri ve yaptıkları ile, düşünceleri ve Kırşehir’e ilişkin projeleriyle anlam kazandı. Bize bıraktığı onurlu isim ve geçmiş için evlatları ve ailesi olarak bizler müteşekkiriz. Ama Kırşehir için yaptıklarına, bıraktıklarına tüm hemşerileriyle ve sevenleriyle birlikte binlerce kez müteşekkiriz. Terme taşının kıymetini bilemediğimiz gibi senin de kıymetini yeterince bilemedik sanırım.
Ruhun şad ve toprağın bol olsun. Tanrı sevgin kadar, sabrını da versin.
Dipnot:
(1) Türkiye Neojen Formasyonlarının Ekonomik Jeolojisi, Salih GÖK, MTA, Ankara
(2) Türkiye Oniks Mermerleri, İstihsal ve İhraç İmkanları, M.ARIKAN,
(3) Taş İşlemeciliği, Kırşehir İl Turizm Müdürlüğü Sitesi