Bazen ne yazabilirim siyaset, eğitim sistemi, sanat, ahlaki çöküntü, tüm dünyayı esir alan korona virüsü ve genel olarak ülke sorunları üzerine alternatif yazılar mı veya “Kırşehir’in problemlerini mi yazayım?” derim kendi kendime. Ancak baktığım zaman neresinden tutsam elimde kalacak çürümüşlük tablosu geliyor gözümün önüne, neresini yazayım kokuşmuşluğum diyorum.
Siyasette, kurumlarda, eğitimde, ahlakta, sporda, sinemada, kültürde, yazılı ve görsel basında, trafikte, cadde ve sokaklarda, insanların yaşam tarzında, hal ve hareketlerinde her alanda, her yerde iyi insanların değil, iyi oynayanların oluşturduğu kokuşmuşluğu, çürümüşlüğü gördüğüm zaman hevesim kaçıyor, yazı yazacak halim kalmıyor ve frenliyorum kendimi.
Kendimi frenledikten sonra bir an “acaba iyi insan mı olayım, iyi mi oynayayım?” diyerek düşünüyor ve iyi insanların her zaman zarar gördüğünü, kaybettiğini iyi oynayanların el üstünde tutulduklarına şahit olduğum için kararsız kalıyorum yazmaya.
Hani futbol maçında sahadaki on bir kişiden on futbolcu takımının kazanması için sade, gösterişsiz top oynar, kendisini yırtar, ter akıtır, emek harcar, bir futbolcu da saha da sadece dolaşır, bir damla ter akıtmaz ama doksan dakikanın bir dakikasında topu ayağında sektirir, havaya kaldırır, kafayla göğsüne alır, rövaşata yaparak vurur ve seyirciden büyük alkış ve övgü alır.
İşte günümüzdeki sistem de futbol maçındaki örnekte olduğu gibi iyi olanların değil, iyi oynayanların el üstünde tutulduğu kokuşmuş sistem oldu.
Futbol maçındaki örnek bırakın Türkiye’yi, ilimiz Kırşehir’de faaliyet gösteren kurumlarda da geçerli olup, iyi insanların her zaman dışlandığını, iyi oynayanlar her zaman el üstünde tutulduklarını görürsünüz. Bir de bunların reklamını yapan üst düzey yöneticiler olursa değmeyin iyi oynayın keyfine, ne yaparsa yeridir, ne söylerse doğrudur.
Sizler istediğiniz kadar iyi, düzgün, karakterli, çalışkan ve ahlaklı insan olmak için mücadele edin, haksızlığa karşı dik durun, hiç önemli değil. Riyakar, yalancı, iftiracı, çürümüş, kokmuş güneşe, rüzgara, düzene, siyasete karşı dönen birileri işini gayet güzel yürütüyor bu kokuşmuş sistem içerisinde. O nedenle yazmak istediklerimi elimde kalır diyerek yazamıyorum. Yazsam da sonuç alamayacağımı biliyorum çünkü günümüzde artık çark böyle dönüyor.
İnsanların siyasi duruma göre helikopter pervanesi gibi hızlı bir şekilde dönerek menfaat, çıkar ve gösteriş için laik, çağdaş, ilerici ve Atatürkçü olup, Atatürk anıtına çelenk koyduklarına, milliyetçi, muhafazakâr olup, şehitler ölmez vatan bölünmez diyerek bağırdıklarına, maneviyatçı ve dindar olup, iş yerlerinde on beş dakikalık namazı bir saatte kılıp, birde hatim indirdiklerine şahit olduğum zaman kokuşmuş sistemi yazmak istemiyorum.
Bu kokuşmuşluğun hangisini ve neresini yazayım ki? Yazamaya kalksam elimde kokacak.
Mesai saatini kahvaltıyla, çayla, sigarayla, muhabbetle geçirerek elini sıcak sudan soğuk suya dokundurmadan, çalışıyormuş gibi imaj yaratan, ancak gerçekten dürüstçe, sessizce aldığı maaşı hak ederek çalışanları da çalışmıyor diyerek lanse eden yalancı, iftiraca, riyakâr, kendini bilmem ne zanneden kokuşmuş saç ayaklarının neresini yazayım ki?
Mesaiye geldiğinde üst düzey yöneticinin yanında çalışıyormuş gibi yaparak sağa sola koşturanların, abdest almaya, namaz kılmaya giderken, özellikle birilerine söyleyerek gidenlerin, idareci yokken kılı kıpırdatmayıp sekiz saat iş yapmadan çene yapanların, abdesti, namazı unutanların, uyuyanların, birileri hakkında olmadık yalanları söyleyip, iftira atanların oyununu iyi oynayarak ikrama geçtiği, reklamcısının da reklamını iyi yaptığı kokuşmuşluğun neresini yazayım?
Kırşehir Belediyesi’nce merkezde bulunan bazı caddelerde çeşitli yollarda çalışmalar yapılıyor, bu yol çalışmalarına diyeceğimiz yok, ileride sefa sürmek için birkaç aylık cefa olacaktır, olmalıdır. Sadece Kırşehir’de değil diğer illerde de yol çalışmaları yapılıyor ve haliyle trafikte sıkıntılar yaşanıyor, yolların bazıları trafiğe kapatılıyor buraya kadar her şey normal, normal olmayan ise insanların birbirlerine karşı saygılı, hoş görülü, anlayışlı olması gerekirken insanlıktan nasibini almamış, dünyayı ben yarattım edasıyla hareket eden, havalı, şişkin, kendini beğenmişlerin çekilmeyen trafiği daha çekilmez hale getirenlerin, önünde onlarca araç, kırmızı ışığın bitmesine on saniye varken sürekli kornaya basanların, hasta taşıyan ambulanslara yol vermeyenlerin, kabadayıların, kavgaların neresini yazayım?
Çok bilmişleri, her işten, her yerden, her kurumdan anlayanları, “Oraları ancak ben düzeltirim!” diyerek kendini bulunmaz Hind kumaşı ve kurtarıcı sanarak ortaya çıkanları ve bunların tam aksine kurtarıcı değil batırıcı olduklarını gördüğüm halde, sürekli olarak bunların olmazsa olmazlardan gösterilerek kahraman ilan edilmelerinin oluşturduğu kokuşmuşluğun neresini yazayım?
Milli ve manevi değerlerden kopmuş, Allah korkusu unutulmuş her şey menfaate, bencilliği, yalakalığa, gösterişe dayandırılmış, helal, haram hiçe sayılmış, at izi it izine, arpa buğday birbirine karışmış, utanmaktan utanan, edepsizliğin ahlaksızlığın medeniyet, çağdaşlık sayıldığı bir düzen içerisindeyiz. Komşu komşuyu tanımıyor, birbirine selam vermiyor, acısını, kederini paylaşmıyor. Bu kokuşmuşluğun neresini yazayım?
Aslında öylesine doluyum ki yazarken bile haykırarak yazmak, içimi boşaltmak istiyorum. Ancak rahmetli annemin dediği gibi kolum bilekten değil omzumdan kesik.
Hani su kenarında kurbağalar bağırırken birisi bağırmıyormuş, diğer kurbağalar da “Sen niye bağırmıyorsun?” deyince, “Bağırmak için çok nedenim var, ama gelin görün ki yerim dar bağıramıyorum, ancak günü geldiğinde öyle bir bağıracağım ki o zaman seyreyleyin gümbürtüyü” demiş.
Ben de kurbağa örneğinde olduğu gibi yerim dar olduğundan bağıramıyorum
Bazen iyi insan mı olayım, iyi oynayan mı olayım diye öz eleştiri yaparım. Ancak neylerse Mevlam eyler, neylerse güzel eyler, Allah’ın da bir hesabı vardır deyip, iyi insanların inceldiklerini fakat kopmadıklarını, iyi oynayanlarında bir yerde bıçak la ortadan kesilerek tökezlediklerini gördüm. Bir de bunun toprağın altı var, Allah’a vereceğimiz hesap var, dünya üzerinde itibar, şeref namus, karakter denilen onurlu kavramlar var.
Bu nedenle riyakârlığı, şerefsizliği yapan yapsın, varsın onlar günü kurtarsınlar, varsın birileri hakkımda ileri geri konuşsunlar, kriterlere uydurmasın zira meyveli ağaç taşlanır hiç önemli değil beni de onları da bilen bilir bilmeyen kendisi gibi bilir. En iyisi şerefimle, onurumla itibarımla, iyi oynayan değil, iyi insan olarak hayatımı devam ettireyim doğru olanı da budur diyerek karar verdim.
En iyisi ben kendi bildiğimi yazmaya devam edeyim.