Neden böyle olduk, nereye gidiyoruz?

Kırşehir yanıyor, derim yerinde ise kavruluyor… İnsanlar mecbur olmadıkça gündüzleri sokağa çıkamıyor, gezip dolaşamıyor, alışveriş yapamıyor. Bizim esnaf her zamanki gibi “işler kesat” diye ağlıyor.


İnsanlar mecbur olmadıkça gündüzleri sokağa çıkamıyor, gezip dolaşamıyor, alışveriş yapamıyor. Bizim esnaf her zamanki gibi “işler kesat” diye ağlıyor.
Artık ben böyle iki gözü iki çeşme olan esnaf kardeşlerime inanmıyorum, ama gördüğüm kadarıyla işlerde düşüş yaşanıyor.
Ama akşamları Kırşehir’de cadde ve sokaklar insan seli gibi…
Kent Park, Masal Park, Terme Park gibi yeşil alanlar, eğlence alanları, cafeler tıklım tıklım…
Dondurma, kuruyemiş, mısır, nohut yiyenler…
İnsanların keyfi yerinde, işler tıkırında…
Ama gözlerim yerlere bakıyor, her taraf çöp…
Çekirdek işleyip yere atanlar, nohut işleyip yere atanlar, su içip petlerini sağa sola fırlatanlar, sigara izmaritlerini yere atanlar…
Belediye’nin trilyonlarca lira harcayarak yaptığı o güzelim park ve bahçelere verilen zararlar…
Gariban temizlik görevlileri bunları sabahtan gecenin bir yarısına kadar süpürüp te süpürüyorlar…
Bu günlerde Kırşehir trafiği yoğun…
Gurbet eldeki hemşehrilerimiz binlerce kilometre yol kat ederek baba ocaklarına geldiler, kimi düğün yapıyor, kimi ana, baba, kardeş özlemiyle tatillerini geçiriyorlar…
Alışverişlerini yapıyor, Kırşehir piyasasına ekonomik katkı sunuyorlar.
İyi ki varlar…
Ama onlar içinde elbette geçmişte yedikleri kazıkları unutamadıkları için başka illerden alışveriş yapanlar da az değil, ama yine de büyük kısmı Kırşehir’i tercih ediyorlar.
Giyim, kuşam alıyorlar, gidecekleri yerlere kışlık yiyecek alıyorlar, ev alıyorlar, arsa alıyorlar. Yani özetle Kırşehir ekonomisine katkı sunuyorlar.
Ama bazılarının yaptıklarını, davranışlarını görünce de yakıştıramadığımızı söyleyebilirim.
Aşırı hızda araba kullanıyorlar, yüksek sesle müzik dinliyorlar, trafik ışık ve mışıklarını takmıyorlar.
Acaba diyorum burada yaptıkları kural tanımaz hareketlerini bulundukları ülkelerde, illerde yapabilir mi, ya da yapıyorlar mı diyorum, aldığım cevap kesinlikte yapmıyorlar, ya da yapamazlar oluyor.
Bunları görünce insan üzülmüyor da değil hani…
Bütün bu gördüklerim Kırşehir insanına yakışmıyor…
Tabi bu bir kültür meselesi…
Acaba diyorum bu insanlar sokaklara attıkları çöplerini evlerinde de, bağ ve bahçelerinde de yapabiliyorlar mı, bu tür davranışlarını serbestçe yapabiliyorlar mı?
Hiç te sanmıyorum.
Önceki gün Kırşehir Belediyesi’nde bir müdür arkadaşımla çarşıda karşılaştık, birkaç esnaf arkadaşla gırgır ve şamata yaptıktan sonra şöyle bir cadde yapıyoruz…
Gördüklerimi o da görüyor ve benim gibi o da tepki gösteriyor…
Benim gibi onun da elinden fazla bir şey gelmiyor.
Ne yapsın belediye temizlik görevlileri 24 saat temizliyor, ama yine aynı çirkinlikleri görüyor ve yaşıyoruz.
İnsanlar vurdum duymaz, bencil, okumuyor, öğrenmiyor, ülke ve memleket meselelerine kafa yormuyor.
Çünkü toplum olarak dejenere olmuşuz, kişiliğimizi ve benliğimizi kaybetmişiz.
Kaldırımlardaki çöpleri artık kanıksadık, yollar bile çöpten geçilmiyor.
İnsanlar oturup kalkmayı bilmiyor mu, toplu yaşam alanlarını ortak kullanmayı mı bilmiyor nedir bulundukları her ortamın deyim yerinde ise içine ediyor.
Gidin Kırşehir’de şöyle birkaç apartmana gördüklerinize inanamazsınız.
Apartman girişlerine bırakılan çöp kovalarından, ayakkabılıklarda kadar ne ararsanız hepsi mevcut…
Binin bir asansöre aşk ve küfür duvarı olmuş yazıları okuyarak çıkarsınız ne yazık ki…
Burada oturanlar nasıl bir yapıdalar ki bunlara tepki gösterip temizletmiyor, gereğini yapmıyor.
Duvara yazı yazan, utanmasa apartmanın, hatta asansörün içine pisleyecek kadar ileri gidebiliyorsa vay o apartmanda oturanın haline vay…
Biraz el insaf yani…
Bütün bunların başı eğitimden, aileden geçiyor.
Gençliğimiz, gelecek neslimiz alarm veriyor, bu gidişat hiç te iyiye alamet değil…
Şöyle çıkın Kırşehir’in cadde ve sokaklarına genci, yaşlısı, hatta çoluk çocuğun elinde son model bir telefon konuşuyor, konuşuyor, hem de saatlerce konuşuyor. Sanki dünya ile irtibatını kesmiş gibi…
Bizim Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı Bahamettin Öztürk’ün deyimiyle halkımızın büyük bir kesimi depresyonda, adeta kendi kendine konuşuyor.
Nereye kadar böyle devam edecek, nerede son bulacak diye soranlar eğer bu durumun sona ereceğini düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Giderek daha kötüye gidiyoruz haberiniz ola!
Bencil, vurdum duymazlık benliğimizi sarmış gidiyor.
Neden böyle olduk, nereye gidiyoruz?
Yazık gençliğimize, geleceğimize…
Yazık bu memleket insanına hizmet etmek için çırpınanlara…
Yazık ki hem de çok yazık…

Sevdiğim bir söz

“Her korkak kazanacağından eminken savaşabilir, bana kaybedeceğinden eminken savaşma cesaretini gösterecek bir adam verin.”
George Eliot

Biraz da gülelim!
Aç sor
Bir resmî dairede iki müdür, birbirlerine odacılardan dert yanıyorlarmış, sonunda hangisinin odacısı daha aptal, diye iddiaya tutuşmuşlar...
Önce biri zile basmış, odacı girmiş:
Müdür:
“Al şu ellibin lirayı, bana son model bir araba al gel!”
Arkadan diğer müdür, kendi odacısını çağırtmış:
“Git bizim eve, bak bakalım, ben evde miyim, değil miyim, öğren!”
“Baş üstüne efendim.”
İki odacı kapıda karşılaşmışlar; birbirlerine dert yanmaya başlamışlar:
“Yahu benim müdürüm çok aptal, bana elli bin lira verdi, git bir araba al gel, dedi. Bugün tatil, her yer kapalı, nereden alacağım?”
Diğer odacı başını üzüntülü şekilde başını sallamış:
“Sorma birader, benimki seninkinden daha aptal! Git eve bak bakalım, ben evde miyim, değil miyim, öğren, diyor. Be aptal adam, önünde telefon var, aç sor!”