Her geçen yıla “Boşa geçen yıl” diye hayıflanarak, kendimize kahrederek umutlarımızı gelecek yıllara bağladık durduk ne yazık ki!
Ne yazık ki hiçbir zaman geçen yıllar Kırşehir için başarılı yıllar olmadı.
Seçtiklerimize güvendik, onlara adeta çanak tuttuk Kırşehir’imize bir şeyler yaparlar diye...
Hep aldatıldık, hüsrana uğradık. Ama başımız dik Kırşehir’de yaşıyoruz. Onlar Kırşehir’e gelemiyorlar, insan içine çıkamıyorlar. Allah kimseyi böyle durumlara düşürmesin.
Siyasetin kara mizahı içinde ayak oyunlarıyla, delege avcılığıyla bir yerlere getirdiklerimiz Kırşehir için değil de kendi pis çıkarları için çalışmaları toplumu çok rahatsız etti.
Milletvekillerinden tutun da belediye başkanlarına, il genel meclisi üyelerinden belediye meclis üyelerine, hata her gün iç içe yaşadığımız bazı kuruluşları yönetenlere kadar birçok insanımız kendileri için söylenen onca sözlere aldırmadan ve utanmadan Kırşehir yerine kendi çıkarlarına çalıştılar. Olmayan itibarlarını arıyorlar.
Bir kere daha görüldü ve anlaşıldı ki hırsızın, soyguncunun, vurguncunun sağcısı, solcusu, dincisi olmuyormuş. Bu millet bunları da gördü.
“Ahi Evran'ları, Aşık Paşa'ları, Ahmed-i Gülşehri'leri, Süleyman Türkmani'leri bağrında yatıran evliyalar şehri Kırşehir için gelin, tek yumruk olalım” dedik.
“Kurtuluş Savaşı'nda Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü bağrına basmış onurlu bir şehirde yaşıyoruz. Bu tarih ve kültür şehrinin kalkınmasına katkıda bulunalım” dedik.
Yazdıklarımız hep nafile oldu. Milyonlarca maaş alanlar, düzenbazlar ilgilenmediler ne yazık ki!.. Yılışarak, sırıtarak yanındaki efemine yürüyüşlülerle günlerini boşa geçirdiler.
Bizden önceki kuşaklar yıllarca Kırşehirlileri bir araya getirememişler.
Çok ender olarak birkaç kez sağlanabilen birliktelik de maalesef çok sürmemiş, ayrılıklar yeniden baş göstermiş.
Yakın tarihimize şöyle bir göz atıyoruz, ama bir türlü “iyi günlerdi” diyemiyoruz; çünkü sonu hep hüsranla bitmiş.
1954 yılında, yani ben iki yaşında iken ilçe haline getirilmesinden sonra beli kırılan, kolu kanadı kesilen çilekeş Kırşehir’imiz ne acıdır ki tekrar il olduktan sonra bir daha da iflah olmadı. Herkes bu memleketi terk etti gitti.
Kırşehir'in yetiştirdiği ne kadar okumuş, yazmış aydın, sanatkâr, tüccar ve sanayici varsa İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere büyük illere teker teker göç ettiler.
Giderek boşalan Kırşehir'imizde kalanlarımızla kaderimize ağladık, yandık durduk.
Şimdi gurbet ellerde olan bu memleket evlatlarının çocukları da ne acıdır ki memleketleri Kırşehir'i ve hemşehrilerini doğru dürüst tanımıyorlar bile... Hepsi muhacir duruma düştüler. Hepsi de Kırşehir’in özlemiyle gittikleri yerlerde ölüyorlar.
Kırşehir dışındaki memleketine bağlı birkaç hemşehrimiz zaman zaman uğradıkları Kırşehir'de karşılaştıkları hazin tablo karşısında “Kırşehir'imiz ne zaman kendine gelecek?” diye üzüntülerini dile getiriyorlar.
Toprağımızdan mı, suyumuzdan mı, her ne hikmetse yıllar önce inatçı ve kaprisli politikacılar yüzünden siyasi ihtirasların kurbanı olarak ilçe haline getirildik ve bunun sonucu olarak da taşlar yerinden oynadı, o yıllardan bu günlere bir türlü kendimize gelemedik.
Bu olumsuzluklara rağmen yine de heyecanımızı kaybetmedik, gelecekten umudumuzu kesmedik, ama boşuna...
Sık sık “Kırşehir artık kabuğunu kıracak inşallah” diyerek Kayseri'nin, Konya'nın, Aksaray’ın, Yozgat'ın ve hatta Nevşehir'in müteşebbislerine gıpta ediyoruz.
Ama yine de bir türlü başaramadık, başaramıyoruz! “Kırşehir’de hiçbir işimizi yaptıramıyoruz. Çevre illere gidiyoruz” gidiyorlar. Adımız Ahi, ama Ahilikle hiç alakamız yok!
Hele son yıllarda kaderiyle baş başa bırakılan Kırşehir'in geleceğinden kaygılanıyoruz, elem duyuyoruz. Ama ne çare...
Kırşehir'deki bütün siyasi partilerin başkan ve yöneticilerinin ve bunların seçtiği milletvekillerinin yıllardır siyasi emelleri uğruna söylemedikleri tatlı laf, vermedikleri vaad kalmadı. Ama hepsi yalan, hepsi boşmuş. Kimlere oy vermişiz üzülüyoruz.
Hani Çevre Yolu? Hani hızlı Tren? Hani sözde diğer büyük yatırımlar?
İktidar temsilcileri Cacabey Meydanı’ndaki mitinglerinde, seçim çalışmalarında bizleri asılsız vaatlerle avutup oylarımızı almadılar mı, bugünlere getirmediler mi?
Her şeye sünger çekip geçmişten ders almış olarak Kırşehir’imizin talihinin değişmesini daha ne kadar bekleyeceğiz?
Her seçimde birkaçı dışında karşımıza o kadar memleket sever (!) çıkıyor ki insanın ağzı açık kalıyor. Şimdi hepsi ayağını sürüyerek o partinin önünde, bu partinin önünde olmayan itibarlarını arıyorlar.
Şimdiye kadar neredeydi bu Kırşehir severler?
Kırşehirliler kendilerini bulunmaz Hint kumaşı gibi gösterenleri mi arıyorlar ki böyle birden bire ortaya çıkıyorlar. Hepsi yılışık, hepsi çok bilmişler. İnsanlar bunlara gülüyorlar.
Seçimlerden sonra bakıyorsunuz ki bu vatanseverlerin hiçbiri Kırşehir'de yok.
Bizler yine kaderimizle baş başa kalıyoruz. Yıllardır kendi yağımızla kavrulmaya, kendi kendimize bir şeyler yapmaya çalıştık.
Her halde sahipsizliğin verdiği şaşkınlıktan olacak, kendi insanımıza da yapmadığımızı bırakmadık.
Başına iş gelmiş sanayicimizin derdine çare bulmak yerine iyice batması için utanmadan her şeyi yaptık amacımıza ulaşınca da neredeyse zil takıp oynadık.
Büyük bir sanayimizin olmadığı, güçlü sanayicilerimizin olmadığı Kırşehir'de vergi rekortmenimiz ya yeminli mali müşavir oluyor, ya da mecbur fatura kesmesi gereken ya noter, ya eczacı oluyor. Bunlar Kırşehir’in göstergesidir.
İyi ve dürüst hemşehrilerimizin kadri kıymetini bilmedik, nerede hırsız ve yiyici takımı varsa onları bulup görevlere getirerek kendimize baş tacı ettik.
Dostluklarımızı hep kişisel çıkarlara dayadık. Sonradan görme, ne oldum delisi, kişiliksiz zübük politikacılarla bir olup şaklabanlığın her türlüsünü yaptılar.
Başka yerlerden Kırşehir'e sürgün edilenleri daha üst görevlere getirerek kendi öz çocuklarımızı alt makamlara layık gördük ve onları yabancılara ezdirdik. O yabancılar da birlik ve beraberlik içinde olamamamızdan yararlanarak Kırşehirlilere sırıtıp tepeden baktılar.
Ahi Evran-ı Veli adına bayramlar yaptık, “Biz Ahi Evran'ın torunlarıyız” diyerek dürüstlükten, ahlaktan, hak ve adaletten yana olduğumuzu savunduk, ama yaptığımız bütün işler bozuk ve hileli oldu. Ahi gibi olmayan, yaşamayanları Ahi seçtiler!
İyi işler yapanları da kötüledik, çelmeledik, sonunda başka illere kaçırdık.
Kırşehir'de elimizi nereye atsak, nereye baksak tam bir kokuşmuşlukla karşılaşıyoruz.
İyi esnafımızı, iyi tüccarımızı, fakir fukaramıza iş ve aş sağlayacak Kırşehir'e en büyük hizmeti veren sanayicimizi büyütmüyoruz, büyütmedik.
İşte devletin kurduğu iki fabrikamız vardı, ikisi de özelleştirildi. Pancar üreticileri sizlere ömür oldu. Şeker Fabrikası’nın geleceği ne olur, büyür mü, küçülür mü bilemiyoruz ama yatırımlarını sürekli büyüten, istihdama büyük katkılar sunan bir Petlas var, ona da gereği gibi sahip çıkıp, sorunlarını çözemiyoruz.
Bugün 3 bin 650 insana iş ve aş sunan Petlas yeni yatırımlar yapmak için yanındaki arsayı kendisine tahsis edilmesini daha ne kadar bekler? Belki kendisini sürekli oyalayanlar yüzünden yatırımdan vazgeçerse bunun faturasını Kırşehir ve Kırşehirliler olarak biz çekmeyecek miyiz?
Benim hiçbir siyasetçiden, bürokrat bir beklentim ve çıkarım yok. Ne işe girecek kızım ne oğlum var, ne de başka bir şey. Benim tek beklentim Kırşehir’in büyüyüp, gelişip kalkınmasıdır.
Kırşehir'de bütün bunları yaşayanlar, görenler, duyanlar her gün, her mekânda konuşuyor, tartışıyorlar fakat hiç kimse ayağa kalkıp dur demiyor, diyemiyor.
Gazete olarak bunlara isyan edip gerçekleri yazmamız işlerine gelmeyenler bize cephe alıyorlar, arkamızdan atıp tutuyorlar. Varsın tutsunlar. Zavallılar, acizler başka ne yaparlar zaten!
Özlemini duyduğumuz tek şey huzurlu ve güçlü bir Türkiye, giderek nüfusu artan, sanayileşmiş, mutlu bir Kırşehir görmektir.
Seçilmiş ve atanmışlarımız da böyle olsun diyorsa birlik ve beraberlik içinde “Kırşehir“ çatısı altında toplanmalı ve bu konuda çaba harcamalıdırlar.
Zira Kırşehir ne tatlı vaatlere, ne tatlı sözlere kandı?