Bizler küçükken bize sorulan sorulardan bir tanesi “Ne olacaksın çocuğum?” olurdu. Şimdi sorulmuyor mu derseniz, Evet tabi ki soruluyor.

Bizler küçükken bize sorulan sorulardan bir tanesi “Ne olacaksın çocuğum?” olurdu.

Şimdi sorulmuyor mu derseniz,
Evet tabi ki soruluyor. O zamanla şimdi ne değişti?
Hiç bir şey sadece eğitim de ulaşabilirlik daha kolay oldu. Yani bir konu araştıracaksanız veya bir konu hakkında bilgi almanız gerekiyorsa yapmanız gereken bir internet bağlantısı var.
Helen bir tuşa basmanız yeterli. Araştırmak istediğiniz konu karşınızda. Yeter ki isteyin bilgiye ulaşma konusunda çok büyük sıkıntılar çekmeye gerek yok.
Buradan bugün ki eğitim sistemine gelmek istiyorum. Çocuklarımıza öyle eğitim almasını istiyoruz ki devletin himayesinde olsun rahat bir yaşamı olsun. Tatillerden faydalansın, yıllık izni olsun, lüks konutu, güzel bir arabası olsunda olsun.
Tabi ki her anne babanın kendisi için de evladı için istediği şeylerdir. Ama bunun eğitimden, hem de iyi bir eğitimden geçtiğini biliyoruz.
Bugün olduğu gibi üniversite mezunu olup ta boş gezip iş bulmakta zorlanan insanlar çocuklar nerden nereye sadece şunu söyleyerek eleştirmek, yazmak istiyorum.
Bir kere önce şunu söylemeliyiz ki yazıklar olsun bu eğitim sistemine…
Çocuklarımızı yarış atına dönderdiniz! Bunca çocuğu ilkokuldan başlayarak ezber yapmaya, eğitimi devam edene kadar ezber.
Her şey diploma denilen kağıt parçasını alıncaya kadar… Ondan sonra başlıyor gerçeklerle yüzleşmek, deneme yanılma sistemi ile devam eden iş hayatı nasıl olsa hesap soran yok.
İnsanlar kobay, kurumlar denetimsiz, devletin malı deniz!
Devletini seve insanlar hamal! Değme gitsin!
Benim bu yazdıklarım paylaştıklarım burada kalacak çok iyi biliyorum. Yine de safımız belli olsun diyerek doğruları söylemek gerekiyor. Vazgeçmek, yalakalık yapmak kimseye bir şey kazandırmaz. Çocuklarımızı ilkokuldan itibaren yatkınlığına, becerisine göre yönlendirmek gerekiyor. Meslek liselerine okumakta zorlanan anlamakta güçlük çeken çocukları değil yetenekli okuduğunu, anlayan uygulayan, el becerisi kuvvetli çocukların okuduğu kurumlar haline getirmeliyiz. Tıpkı atmışlı, yetmişli yıllarda olduğu gibi sanatı olmayan bir millet bağımsız olamaz. Her şeye muhtaç yaşar. Günlük hayatımızda kullandığımız her alet bir usta, bir sanatkâr, bir bilim insanının yaptığı imal ettiği insanlığın hizmetine sunduğu şeyler değil mi?
O zaman yapılması gereken yanlışlıklarla dolu eğitim ve öğretim sistemini gözden geçirmek. Sadece “diploması olsun” diye bunca işsiz insanı sokağa salmak yerine bilgili, becerili yaptığı işi seven insanlara hizmeti ibadet kabul eden nesiller yetiştirmek devletimizin ve onu idare edenlerin görevi olduğuna göre bedava sayılacak şekilde diploma dağıtmak, eğitim kurumlarını buna alet etmek, bu ülkeye verilen en büyük zarar değil midir?
Mesleği olmayan insanlara meslek yeteneği olan insanların yerine getirirseniz onlara yetki verir onlardan hizmet isterseniz ülkemiz ve eğitim sistemimiz bundan faklı olamaz.
Bugün Kırşehir’e bir bakalım.
“Eğitimde marka kentiz” diye övünüyoruz, ama başka da bir şey yapmıyoruz. Okullarımızda yaşanan sıkıntılar, öğrencilerimizin çektiği sıkıntılar diz boyu…
Okullarda eğitimin kaliteli olabilir. Ama öğrencilerimiz acaba yetenekleriyle değerlendiriliyor mu hiç? Çocuklarımız okuyor, üniversite tahsili yapıyor, iş bulan Kırşehir’i terk ediyor, bulamayanlar sürünüyor, asgari ücrete razı iş arıyor!
Şehir merkezindeki okulları yıkıp yenisini yapmakla, şehir dışına çıkarmakla eğitime önem verildiği ortaya çıkmaz sanırım. Bırakın eğitim sistemindeki aksaklıkları, şehir dışına çıkarılan ama doğru dürüst yolu olmayan okullarda çamur çaylak içinde eğitim gören çocuklarımızdan ne kadar başarı bekleyebiliriz ki?
Yaz-baz tahtasına çevrilen eğitim sistemiyle geleceğimizi nasıl şekillendireceğiz, onlardan nasıl başarı bekleyeceğiz ki?