Kırşehir 1960-65’li yıllarda bir taşra kasabası görünümünde ve imarda şekillendirmeye çok müsait, yüzde 80 yerli halktan oluşan ve hemen hemen şehrin her köşesinde oturan birbirini tanıyan sakin bir kentti.
Saygı ve hürmet tartışılmaz derecede geçerliydi. Bağ ve bahçesi olmayan, ahırı ve ineği olmayan çok az aile vardı. Kılıçözü Çayı’nın iki tarafında meyve ve sebze yetişen çok verimli toprakları, Çuğun’dan Taka’ya kadar (Kılıçözü Çayının Kızılırmak’a karıştığı yer) deltamsı küçük çalılıklar, meşhurların tablosu gibi yeşilliklerle kaplı ve çok güzel bir doğa yapısı vardı. Yabani ve göçmen kuşlarında barınak yerleriydi. O güzelliklerden bir eser kalmadı.
İşçi sınıfının Avrupa ülkelerine akınından sonra, gittikleri memleketlerde insanların nasıl yaşadıklarını gören, planlı şehirlerde insanların ve hayvanların yaşamı nasıl kolaylaştırdığını görünce, şehir hayatının rahat bir yaşam sunduğunu ve memleketlerinde de aynı refahı görme umuduyla kırsal kesimlerde, kentlere akın başladı.
Kenar mahallelerde varoşlar oluşurken, plansız ve çarpık yapılaşma hızla büyüdü. Ne yolu ve ne de altyapısı olmayan ve ruhsatsız çok katlı beton yığınları oluşmaya başladı ki bunun önüne geçemeyen yerel yönetimlerin beceriksiz ve bilgisiz, tecrübesiz oluşları şaşkınlıkla gelişmelere seyirci kalmalarına sebep oldu.
Mazeret olarak kabullenecek bir gerekçe olmamasıyla beraber birde takım tutar gibi partizanlıkta sebep olarak kabul edilecek faktörler arasında sayılabilir. Demokrat Parti zamanında Kırşehir’in kaza yapılarak mağdur duruma düşürülmesinde partizanlığın zirve yaptığı yıllardır.
Kasıtlı olarak Kırşehir’e verilen bu yersiz cezanın yaralarının kapanması uzun yıllar aldı ve Kırşehirliler unutulmaz acılar çekti. Her genel ve yerel seçimden sonra, başkanın ve hatırlı kişilerin işe göre adam değil de, adamına göre iş ayarlayarak bir nevi aile şirketleri haline getirilen Belediyelerde kadrolaşma zamanımıza kadar devam edegeldi.
Partilerin adeta seçim hediyesi gibi aralarında bir nevi seçim şikesinin alenen yapılması, seçim başarışı olarak halka yutturulması, aynı zamanda bir ikileşmenin ve kamplaşmanın kaçıncı tekrarını yaşamaktayız.
Çarpık ve anlaşılmaz bir seçim sisteminin idari mekanizmalarda uzun müddet ve hatta yıllarca düzeltilemeyen hatalar zinciri oluşturduğu da unutulmamalı.
Kırşehir’de oluşan hatalar zinciri şimdiki sıkıntıların zamanla katlanarak büyüme sebebi olarak görülebilir. Gün geçtikçe artan nüfusa cevap veremeyen alt yapı ve bilhassa kanalizasyon sisteminin yetersizliği, gelecekte de düzeltilemeyecek ve maliyeti yenisini yapmaktan daha da pahalıya mal olacağı nedense düşünülemiyor olması.
Plansız açılan ve zamanımıza göre çok dar olan ve gidiş, geliş tek yönlü olması gereken yolların ehliyetsiz kişiler tarafında yapılıyor görünerek, şehrin araba ve yaya trafiğini bir türlü düzene sokamayan belediyeler, araba sevdası ile atağa kalkan taşıt yoğunluğu peşinde park sorununu da peşinde getirdi.
Dünyada bu problem yalnız Türkiye’de değil, bütün ülkelerde benzer sorunlar var, fakat zamanında müdahale edilirse çözülüyor. Mesela Japonya’da park yeri olmayana araba satışı yapmıyorlar. Bizim henüz böyle bir problemimiz yok, fakat olmayacak demek değildir ve zamanla bu hız devam ederse, taşıt yoğunluğunda otobanlarda bile yürüyemez duruma geleceğimizden şüpheliyim.
Çok acilen şehrin imar planı, siyasi ve baskılara boyun eğmeden gözden geçirilmesi, gelecek nesil ve çocuklarımız için bir miras bırakılmış olur.