Ahi Stadı’nın olduğu yer bundan altmış yıl önce "Millet Bahçesi" adıyla anılırdı. Kırşehirliler genellikle bayram kutlama törenlerinde buraya gelirlerdi. Şehre gelen cambazlar burada gösteri yaparlardı. Demokrat Parti iktidarının başbakanı Adnan Menderes siyasî hayatında kendisiyle yıldızı bir türlü barışmayan Kırşehir'e bir gelişinde burada miting yapmıştı. Aynı saatte Osman Bölükbaşı da Kırşehir'e gelince halk Adnan Menderes'i Millet Bahçesi'nin çayırlığında yalnız bırakmışlar ve topluca Osman Bölükbaşı'nın arkasından giderek Kapıcı Camii önünde yaptığı mitinge katılmışlardı. Kırşehirlilerin bu hareketini gururuna yediremeyen Adnan Menderes Ankara'ya dönüşünde Cumhurbaşkanı Celâl Bayar'ın da talimatıyla Türk demokrasi tarihine bir kara leke olarak geçen Kırşehir ilini ilçeliğe düşürecek kanunun hazırlığını başlatmıştı. Kırşehirliler memleketlerinin siyaset uğruna ilçeliğe düşürülerek cezalandırılmasını içlerine sindirememişler, şimdi Ahi Stadyumu'nun olduğu yerdeki Millet Bahçesi'nde bu haksızlığa karşı günlerce gözyaşı dökecek kadar tepki göstermişlerdi. Cumhuriyet tarihinde eşine rastlanmayacak şekilde bir vilâyeti kendi bağrından çıkmış bir parti liderine oy verdikleri, Demokrat Parti'yi desteklemedikleri için kolunu kanadını budayıp ilçeliğe düşürenler 27 Mayıs 1960'da ordunun yönetime el koyması sonucu Yassıada'da bunun hesabını verirlerken "Kırşehir'i kaza yapmak fahiş bir hataydı" diyerek suçlarını itiraf etmişler, yaptıklarının bedelini çok ağır ödemişlerdi. Ama olan Kırşehir'e olmuştu. O günden bugüne Kırşehir bir daha belini doğrultamadı, bir türlü kalkınıp gelişemedi. Yatırım yapılmadığı için iş bulamayan Kırşehir evlâtları çareyi gurbet ellerinde aramışlar, böylece Kırşehir küçüldükçe küçülmüş, 1950 seçiminde beş milletvekili çıkaran kazazede Kırşehir iki milletvekili çıkaracak duruma gelmiştir. Ne acıdır ki Kırşehir hâlâ göç vermeye devam ediyor.
Kale'nin İkizarası'na bakan harabe görüntüsü içindeki eteğini zamanın Belediye Başkanı Dr. Cahit Gürses özel kesme taşlarla Kale'ye yakışır biçimde tarihî surları andıran duvarla çevirerek eski çirkin görünümünden kurtarıp güzel bir görünüme kavuşturmuştu.
İşte, bu yerde bundan 60 yıl önce "Kambur Ziya" diye anılan Ziya Özkan'ın kömür ardiyesi vardı. Kambur Ziya burada Çiçekdağı'ndan getirttiği taş kömürü satardı. O yıllarda Kırşehir'de kaloriferli apartman pek yoktu. Herkes evine bir at arabası kömür aldı mı kışı çıkarırdı. Bu kömür ardiyesinin yanında en az altmış yıl önce kışın yağan karları depolayan büyük bir "Karhane" olduğunu eskiler iyi bilirler. Burada biriktirilen karlar yaz aylarında soğutucu olarak kullanılırdı. Bahar gelip karlar kalktıktan sonra Kındamlı Salih Ağa'nın eşeğinin sırtına iki taraflı yüklediği özel sandıklara dağdan topladığı karları doldurup şehirde dolaşarak "Haydi, karcı geldi!" diye tabak tabak sattığını, kar alanların bunu pekmezle karıştırıp dondurma gibi soğuk soğuk yiyerek serinledikleri söylenir. Salih Ağa kar satarken peşine takılan muzip çocuklar arkasından "Salih dayı, karın güzel mi?" diye bağırarak takılırlarmış. Salih Ağa da lâfın altında kalacak değil ya, "Senin anan güzel!" diyerek cevap verirmiş. İlerleyen yıllarda ne kar kaldı, ne de karcı! Salih Ağa yazın da emektar eşeğe dağdan soba kışın tutuşturmak için kullanılan ve halk arasında "tuturuk" denilen çalı cinsinden otları yükleyerek mahalle mahalle dolaşıp satarmış. Daha önce de belirttiğim gibi burada Kilisli Vahap Araz tarafından açılan Kırşehir'in ilk eczanesi varmış. Kale'nin Kılıçözü'ne bakan eteğinde de 50 yıl önce İhsan Yeşilli'nin yazıhanesi vardı. İhsan Yeşilli burada zahireciliğin yanında yün, tiftik, bakliyat gibi şeylerin alım-satımını yapardı benim gazete dağıttığım o yıllarda...
Aşağı Pazarı Yeri'ne doğru biraz daha ilerleyince Kale'nin eteğinde marangozlar, ardiyeciler gibi küçük dükkânlar vardı. Şimdi hâlâ burada işlevini yitirmiş, çalışmayan bir değirmen duruyor. Oysa bundan 50 yıl önce Kırşehir'in her evinde yufka ekmek yapıldığı için değirmenler güzel iş yapardı. Özellikle kış yaklaşırken herkes bu değirmenlerde çuvallarla buğday getirip un öğütürlerdi. Şimdi her şeyde olduğu gibi bu iş de karaya vurdu. Değirmenci de kalmadı, değirmende un öğütüp ekmek yapacak aileler de.
Değirmenin karşı tarafından geçen Kılıçözü Çayı'nın kenarında küçük baraka dükkânlar vardı. Bu dükkânlarda el hızarcıları, süt makinesi tamircileri, tüfek, tabanca tamircileri, olukçular, ayakkabı tamircileri iş yapardı. Belediye Başkanı Cahit Gürses bu barakaları da yıkarak burasını köprüye doğru uzanan küçük bir park haline getirdi.
Eski Buğday Pazarı olan yerde İhsan Yeşilli, Cuma Torun, İhsan Çoban, İlyas Altıntaş, Haydar Altıntaş, Tahir Çetiner, Ethem Irmak gibi pek çok hemşehrimiz uzun yıllar zahirecilik yaptılar. Irmağın kenarındaki dükkânları zamanın Belediye Başkanı Şevki Akdoğan Demirciler Sitesi ve Buğday Pazarı olarak yaptırmıştı. Şehir büyüdükçe zahireciler aldıkları buğday ve arpaları caddelere dökmeye başlayınca Belediye Başkanı Hakkı Göçen burasını kaldırmak istedi, ama esnaf karşı çıkınca yapamadı. Daha sonra göreve gelen Belediye Başkanı Cahit Gürses zahirecilerle anlaşarak Killik Caddesi üzerindeki geniş alanı Buğday Pazarı haline getirdi ve o zahirecileri buraya taşıdı. Hattâ Cahit Gürses öyle yaptı ki Buğday Pazarı'ndaki tüccarın eline kazma vererek kendi dükkânlarını kendilerine yıktırdı ve burasını da parka dönüştürdü. Şimdi buradaki parkta çoğunlukla Abdallar oturuyor. Çünkü düğünü ve nişanı olanlar aradıkları zaman Abdallar'ı bu parkta buluyor.
Killik Caddesi'ndeki Buğday Pazarı'nı da bir süre sonra mahalle içerisinde kaldığı için Belediye Başkanı Metin Çobanoğlu Ticaret Borsası'nın bulunduğu yere kaldırdı da zahireci esnafı da, o civarda oturan vatandaşlar da rahat nefes aldı.
Eski Buğday Pazarı'ndaki Yeni Sinema'yı zamanın Belediye Başkanı Vehbi Demir yaptırmıştı. Zamanında Mehmet Köker ve Ali Osman Agâh'ın çalıştırdıkları sinema bugün işlevini yitirmiş bir vaziyette öylece boş duruyor. Uzun Çarşı'ya doğru ilerlerken bugün eczane ve pastanenin olduğu yerde kara fırın vardı. Karşı köşe başındaki manavın olduğu yer öğretmen Muzaffer Aşçıoğlu'nun, yanındaki dükkân ise eski fırıncı ve nakliyeci Necati Akbal'ın idi.
Bu dükkânın üstündeki "Taş Mağaza" olarak bilinen yer ise o yıllarda çok meşhurdu. Kurukafalar'ın Bekir Efendi burada oğullarıyla birlikte tiftik ve yün alır, İstanbul'a gönderirdi.
Eskiler bundan bir asır önce çoğunluğu Ermeni kökenli esnafların Uzun Çarşı'da oturduğunu anlatırlardı. O esnaflardan "Karabit" denilen Karabet bakırcılık ve kalaycılıkla, Gasber sucuk ve pastırma satıcılığıyla, Çakır kasaplıkla, Avidis düğünlerde keman çalmakla, Gabit demircilikle uğraşırlarmış. Daha sonra bunlar tek tek Kırşehir'den ayrılarak önce İstanbul'a, oradan da Beyrut'a göçüp gitmişler.
Yine Uzun Çarşı'nın tanınmış esnaflarından Yağmurlulu kasap Arap Güzel yarım asırdan fazla Kırşehirliler'e hizmet verdi. Bugün aynı dükkânda oğlu Hüseyin Güzel baba mesleğini aynı dürüstlükle sürdürüyor. Başka illerde ikamet eden pek çok hemşehrimiz Kırşehir'e geldikleri zaman kasap Hüseyin Güzel'den et alıp götürüyorlar.
Uzun Çarşı'dan Çarşı Camii yönüne doğru giderken bugün Torun İş Merkezi olan yerde Mucurlu Torun Ağa ve Ali Osman Alsoy’un büyük bir hızar atölyeleri vardı. Bu hemşehrilerimiz Kırşehir'in en büyük kerestecisiydiler. Biraz daha yürüdüğümüzde bundan 50 yıl kadar önce çok güzel bir esnaf lokantası olan, Kırşehir Esnaf Odaları eski başkanı Kenan Kerimoğlu'nun anadan dedesi olan Ali Rıza Çelik'in "Kanaat Lokantası" vardı. Bu lokantanın karşısında şimdiki yastıkçının dükkânında sonradan açılan "Turşu" lâkabıyla ünlü Miktat Türkay'ın lokantası bulunuyordu. Kale tarafında ise şimdi büyük bir dükkânda hizmet veren Kırşehir'in tanınmış baharatçılarından İhsan Yeğen'in torunu ata mesleklerini burada sürdürüyorlar.
Uzun Çarşı'nın sağlı sollu küçük dükkânlarında şehrimizin değerli ailelerinden bir bıçakçı Çolak Rıza'yı, bir kalaycı Ali Paşa'yı ve daha başkalarını unutmamız mümkün mü? Bugün sanatlarıyla, esnaflıklarıyla anılan o hemşehrilerimiz o küçük dükkânlarında ayakkabıcı, yastıkçı, bakırcı, bıçakçı, semerci, kalaycı, sobacı, züccaciyeci, kuru yemişçi, baharatçı olarak Uzun Çarşı'ya İstanbul'un Mısır Çarşısı gibi hava ve koku veriyorlardı.
Uzun Çarşı’dan Tavuk Pazarı'na dönülürken soldaki iki katlı binanın altında yine aynı şekilde baba mesleğini sürdüren Simoğulları'nın baharatçılık yaptığını görüyoruz. Burada daha önce Osmanlı'dan kalma minareli Uzun Çarşı Camii olduğunu eskiler anlatırlardı. Ancak 1930'lu yılların ortalarında Vali Mithat Saylam Bedesten'i yıktırıp Yeni Çarşı'yı inşa ettirirken bu cami de yıkılmış. Büyük üzüntüye neden olan Bedesten'in ve caminin yıkılmasından sonra burayı satın alan "Şarkâsı İhsan" lâkabıyla ünlü İhsan Saylaner buraya altında küçük dükkânlar, üstünde "Çardak Kahve" olarak tanınmış bir kahvehane olan iki katlı bir bina yaptırmıştı. Bu dükkânlardan birinde Tahsin Abalı kasaplık yapıyordu. Bundan 50 yıl önce Kırşehir'in bütün kasapları bu sokaktaydı. Bu yüzden halk burasını "Kasaplar" diye anardı. Daha sonra Belediye Terme Caddesi'nde hâl binası yaptırıp kasapları ve manavları buraya taşımıştı. Şimdi bu hâlden eser kalmadı. Zamanla göreve gelen Belediye başkanları buraları yıktı, arsalarını şahıslara sattılar; kasaplar da, manavlar da şehrin çeşitli yerlerine dağıldılar. Eski hâlin yerinde yeni binalar yükseldi.