Yazılıyor, çiziliyor, anlatılıyor, tekrarlanıyor, ölüm sayıları veriliyor, demeçler veriliyor, yasaklar geliyor, işsizlere yeni işsizler, hastalananlara yeni hastalananlar, ölümlere yeni ölümler eklenmeye devam ediyor.
Pandemiden söz ediyorum.
Covid denen illetten söz ediyorum.
Asıl sözüm o vurdumduymazlara…
Maskesiz gezen, maske takmamakta direnen soysuz vurdumduymazlar!
Kalas kafalılar!
Geri zekalı, saman beyinliler!
Maskesini çene altına indirip öyle mal mal etrafta tur atanlar!
Koyun sürüsü gibi maskesiz iç içe girip birbirine laf yetiştirmeye çalışanlar!
Sizlere söyleyeceğim çok daha ağır sözler var, ancak hayvanlara duyduğum saygıdan dolayı yazamıyorum.
Aslında siz yukardaki cümlenin de ne anlama geldiğini anlamak kapasitesinden çok çok uzaksınız.
Kırşehir’in cadde ve sokaklarında. Cacabey Meydanı’nda avare avera dolaşıp, banklarda oturanlara diyecek hiç söz bulamıyorum.
Gidin evinize be kardeşim, işiniz yoksa oturun evinizde ne olur.
İllaki gezmek ve yürümek için çarşıya çıkmak mı gerekiyor. Gidin dağa, bağa kalabalıkların olmadığı alanlara gidin yürüyün, gezin temiz hava alın!
Aslında size para cezası da az. Bir Uzakdoğu ülkesinde yapılanlar yapılacak size.
Polis eline sopayı alıp gözünün yaşına bakmadan bu soytarıları bir güzel kötekleyecek.
İnsanın içinden geçiyor da; 21. yüzyıl demokratik  Türkiye’sinde tabii ki bu olamaz.
Ancak belki, ölüme sebep olmaktan dolayı, teşebbüsten dolayı yargılanabilirsiniz ki; aklınız başınıza gelsin.
Sizi maske takılması konusunda uyaranları “pişmiş kelle gibi sırıtarak” izleyen ahmak müsveddeler.
İlla bir yakınınızın ölmesi mi gerekiyor?
Yav, desek ki:  “arkadaşlar ülkemizin çıkarları sizlerin koyun sürüsü gibi bir araya gelmenizden, sohbet etmenizden geçiyor” desek inanın ki hiç kimse bir araya bile gelmez.
Bunlarda, yani maske takmamakta direnenlerde, maskeyi çene altı, kol üstü aksesuar olarak kullananlarda böyle bir bilinç olacağını da zannetmiyorum.
Siz vurdumduymaz odun, saman kafa, mal insanlara gene de seslenmek istiyorum:
Lokantalar, kafeler, kahvehaneler iş yerleri kapandı. Mağazalar bom boş.
Zaten sayıca yüksek olan işsizlere yeni işsizler  eklendi. Binlerce insan bu kış günü açıkta, ayazda, aç kaldı.
Onlarda sizin vebaliniz var.
Şimdiye kadar onbini aşkın insan öldü.
Onlarda sizin vebaliniz var.
Doktorlar, hemşireler en verimli çağlarında covid denen illetten öldü. Halen her gün ölüm haberleri geliyor, içimiz acıyor.
Onlarda sizin vebaliniz  var.
Ölen annelerde, babalarda, dedelerde, ninelerde, annesiz kalan yeni doğan bebeklerde vebaliniz var.
Hükümet de ilk başlarda sayıları verirken ölenleri “altmışbeş yaş üstü” diye vurgulayarak verdi.
En büyük hataydı.
Öyle bir izlenim edinildi ki; sanki gençlere bir şey olmuyor.
Bu demeçler gençlerde “bize bir şey olmaz” umarsızlığına geçit verdi.
Onlara da oluyor.
Yakından tanıdığım iki genç ne yazık ki aramızda değil şimdi.
Sonra birden açılan bir toplum, belli yasakların birdenbire kaldırılması, bir büyük dini bayram, kurallara uymayan insanlar, büyük şehirlerden Anadolu’ya akım, sokak düğünleri, mitingler, Ayasofya açılışı, seyahat yasaklarının kalkması vs…
Ve şimdi patladı hastalık.
Korkutuyor, her gün Sağlık Bakanlığı’nın hastalık tablosunu endişe içinde izliyorum.
Ölümler artıyor, ağır hasta sayısı artıyor, hasta olanlar artıyor, artık hastaneler, yoğun bakım üniteleri kapasitelerinin sonunu zorluyor, hemşireler, doktorlar, sağlık çalışanları yorgunluktan, hasta olma korkusundan bitap vaziyette.
Son derece karamsar günlere gebe bir ülke görünümünden bir an önce çıkmak zorundayız.
Aşı yakın gelecekte pek mümkün görünmüyor.
Bunun tek çaresi var  MASKE-MESAFE-HİJYEN 
Bu sözler belki on milyon kere tekrarlandı
Ancak, heyhat.!
Umarsızların getirdikleri bir zaman dilimi, acıtıcı tablo ile karşı karşıya ülke.
Avrupa’ya bakmayın siz. Orada maske takmamakta direnenlere bakmayın.
Onların tuzu kuru. Gelecek kaygıları yok.
Oysa biz Türkiye’de yaşıyoruz.
Yapacağımız zorlu işler, atacağımız pek çok adım var daha.
Kuşatılmışlığımız günden güne artıyor, buna ek olarak Covid’te eklendi.
Aymazlıklara bir an önce son vermek zorundayız.
Aymaz insanlara da verilebilecek en ağır cezaları verip; onlara hak ettikleri dersi vermek zorundayız.