Kırşehir’de ortalık kar buz, çamur deryası içinde. Ülkemizin gündemi farkı, terör ve ekonomik.

Kırşehir’de ortalık kar buz, çamur deryası içinde.

Ülkemizin gündemi farkı, terör ve ekonomik.
Kırşehir’de insanlar 2017 yılına her ne kadar huzurlu girmiş olsa da ülkemizde yaşanan bu durumlardan etkileniyor. Karı, buzu, çamuru düşünmüyor Kırşehirliler…
Elbette yaşanan sıkıntılar çözümlenir umudunu taşıyor Kırşehirliler ve milletimiz…
Yaşları ilerlemiş Kırşehirliler hatırlar Marşal yardımını…
Marşal yardımını Türkiye 1948´den sonra almaya aday gösterilmiştir. Bu yardımı Türkiye ile beraber alan devletlerden, zamanında değerlendirmeyi iyi yapanlar da oldu. Bazı devletler hazırcılığa alışmanın rahatlığı ve rehavetiyle, ileriyi düşünemedikleri için zararlarını hesaplayamadıklarının faturasını ödediler.
Taklitçilikle ekonomik piyasasını takip edemedikleri için ve aynı zamanda patente bağlılık politikası neticesinde imalatta fazla ilerleme sürdüremediler.
Türkiye’de bunlardan bir tanesi ve geniş pazar potansiyeliyle en önemlisiydi. Marşal yardımını iyi değerlendirememenin faturasını Türkiye çok ağır ödemiştir ve hala da ödemeye devam etmektedir. Bu ne kadar devam eder belli değil ve görünürde de belirti yoktur. En ağır darbeyi de tarımdan almıştır.
Son zamanlarda dünyada kendi kaynakları ile beslenen birkaç devletten biri idi bilhassa kurban bayramlarında bariz olarak görülen kurbanlık hayvan ve et sıkıntısının yaşanması nerelere gelindiğinin açık örneğidir. Bu duruma gelmesinin sebebi, kırk elli yıldır güdülen politika, hayvan otlaklarının bilinçsiz ve bilgisiz olarak kullanılmasıyla beraber çiftçinin desteklenmeyişi de büyük hatadır.
Tarım, sanayinin lokomotifi sayılır bunu idrak etmeden gidişatın faturasını göründüğünden daha fazla ödeyecektir ilgililere duyurulur. Umarım buğday yetiştiriciliği, sebze yetiştiriciliği gibi dışarıya bağımlılık durumuna düşmemesi temennimizdir.
Esasında Marşal yardımı bir özür ve aynı zamanda kendini affettirme organizasyonu ile beraber, gelişen sanayinin üretimini satacak Pazar arayışı idi. Türkiye’nin geniş arazisi ve verimli toprakları ile aynı zamanda ucuz iş gücüde kapitalin iştahını kabartıyordu. Bu büyük pazara nasıl girildiğini, ellili yıllarda ilkokullarda ne olduğu belli olmayan, gres yağına benzer peynirleri yiyenler bilir, hele bir süt tozu diyerek, nemenem olduğu belli olmayan ve suyla kaynatıp talebelere verilen bir içecek vardı ki hala kokusunu hisseder gibi oluyor ve tiksiniyorum. O gıdaları bizlere sunanlardan mahşerde hesap soracağım eğer rastlarsam.
Marşal yardımının gerçek amacı ve perde arkasında hesaplanan, geleceğin en azında elli senelik pazarın varlığını gören sermayenin, verdiği paraları bir hibe olur düşüncesi iğfaline kapılan güya politikacılar ne kadar hayalci olduklarını öğrendiklerinde zaman çok geçmiş olmuştur. Gerçek yüzü, duygusal görüntünün arkasında Arap’ın karta basılı resmi gibi açıktı. Bunu ikinci dünya savaşının etkisinin ve vahşetinin tesirinde kalan devletlerin, pek sağlıklı düşünen insan kıtlığının, devlet idaresinde de kendini göstermesi gayet normal sayılır.
Yakılıp yıkılan yerlerin ve endüstrinin tekrar canlandırılması, Marşal yaratıcılarının işine geliyordu. İşe yaramayan stoktaki paranın hareketlenmesi lazımdı.
Hiç bir faaliyette kullanılmayan sermaye çalışmadığı zaman bir fayda sağlamaz, çalışırsa ancak maliyeye yardımı vergi akıtarak işe yarar.
Böyle bir ortamdayken Türkiye’nin durumu pek iç açıcı değildi. Düyun-u umumiye gibi ağır bir geçmişi yaşamış, hiç bir fabrikası olmayan var olanlarına da el konulmuş durumdakilerinin yeni yeni kurtulmaya çalışırken, Alman faşizmi hortlamış, günlük devlet istila ederek Türkiye sınırına dayanan Hitlere ön levazım temininde bayağı mağdur olmuş yoksul bir halk ve geliri çok kısıtlı bir hükümet vardı. Almanların kendi orduları için topladığı mühimmat ve levazımın, Hitlerin yenilgisinden sonra ibadet yerlerine ve köy odalarına depolanan hububatın bozularak atık duruma gelmesi çok zaman siyasi propaganda aracı olarak kullanılmıştır çok ayıp ve yazıktır. Kaldı ki bu malların bedelleri üreticilere ödenmiştir. Belki kısmen ödenmemiş olabilir nerden ve nasıl olmuştur araştırmacı ve tarih yazarlarının araştırması gerekir. Bu olayların muhakkak belgeleri arşivlerde vardır.
Yalnız şunu unutmayalım, bu yardım paketini Amerika ikinci dünya harbinde harap ve yorgun çıkan Avrupa ülkelerine sunarken, Türkiye bizzat kendisi bazı tavizler vererek istemiş ve kabul etmiştir. Bunun karşılığında, Amerika petrol arama ruhsatıyla beraber çok önemli çıkarlar kazanmıştır. Kendisine ait olan Dünya bankasında yardımı serbest bırakırken kendi çıkarlarını kollamıştır, mamafih zamanın siyasileri toy davranışlar sergileyerek, halka karşı başarıymış gibi lanse edilip seçimlerde oya dönüştürmüşlerdir. Bu arada anlaşmalı dövüşerek Rusya ile beraber rant paylaşımını çokta güzel yapmışlar ve verdiği yardımın iki katını silah satarak geri çekmişlerdir.
O zamanın hataları 60-62´den sonra fark edilmiş fakat faizi ile beraber zamanımıza kadar sarkmış ve garibim millet boğazından kısarak hataların faturasını ödemiş halende ödemektedir. Marşal yardım anlaşmasının en ağır maddesi de, ağır sanayi yatırımına geçmemesi ve sadece kadim dostumuzun isteği doğrultusunda harcamamız lazım gerektiğiydi.
Amerika’nın bize tavsiye ve sunduğu malları almak koşulu da vardı. İşin birde ekonomi boyutundan hariç siyasi boyutu vardı, Rusya’nın tehdit ve talepleri karşısında Türkiye bilinçli bir şekilde karşı tarafın kucağına itiliyordu. Yani paylaşımda Türkiye Amerika’nın payına düşmüştü, zamanın koşulları belki başkasının diktasına boyun eğdiriyordu. Fakat Dünyada konjonktürler değiştikçe, bizim siyasiler uzağı göremeyen kadrolardan oluştuğu için, verilen yardımın sıkıntıları zamanımıza kadar sarktı.
Bilhassa tarıma ve hafif sanayi yatırımına yönlendirilmesi Türkiye’yi, kalkınmadan hep geç kalmışlığa itti. Küçük Amerika olmayı bırak nerdeyse kendi nafakamızı bile çıkartmada acziyete düşer duruma geldik, bu verimli topraklarda. Kadim dostumuzda da tekme yemekten hiç usanmadık ve ders almadık. Uluslararası anlaşmalarda hiçbir zaman lehimize oy kullanmadığı gibi bir kerede olsun lehimize taraf olmamıştır.
İşte böyle bir dostumuz var Tanrım böyle dostu düşman başına musallat etmesin.
Son Ortadoğu ve bilhassa Suriye olayında Türkiye, başkaları için çok güzel bizim için vahim bir şekilde kullanılmış, bilhassa bilerek ve sistematik bir şekilde olayların içine çekilmiştir. Var olan ve gittikçe daha da dramatik bir konuma gelen güney sınırlarımızda bu kargaşanın içinde nasıl çıkılacağı henüz belli değildir.
Değişik terör guruplarını Türkiye’nin üzerine kışkırtan sözde müttefiklerimiz açıkça söylemeseler de, doğu sınırlarımız içerisinde toprak talep etmekteler. Görülen ağır baskı ve kuşatmalara Türkiye ne kadar dayanacak henüz kesin bir çıkar yol görünmemektedir.
Mevcut iktidarında yardımıyla içerde birlik ve beraberlik büyük yaralar almışa doğru ilerlerken, din ve mezhep ayrışmasının sınırları zorladığı bariz olarak görüledursun, hala bu yarayı bilerek veya bilmeyerek kaşımaya devam eden, güya görevliler kendilerine verilen yetkileri kullanmada ısrar ediyorlar.
En kısa zamanda ayrıştırıcı ve tahrik edici sözleri bırakıp, Türkiye sınırları içerisinde yaşayan toplulukların kenetlenmesi gerekir. Yoksa geç kalmanın hiç bir mazereti kabul edilemez ve kesilen fatura hepimize ödettirilir. Daha açığı ve Türkçesi, genel olarak Türkiye bir format istiyor, Atatürk ilkelerinde hızla ayrılmaya başlayan gençlik, tekrar geri dönüşü nasıl gerçekleşecek, eğitimle ilgilenen beylerin önce kendilerini formatlaması gerekecek galiba.