ESRARENGİZ DOKTOR DA KAZADA ÖLDÜ

1944 yılında emekliye ayrıldıktan dört yıl sonra 1948'de Osman Bölükbaşı ile Millet Partisi'ni kurarak siyasete atılan ve şeref başkanlığına getirilen İstanbul Bağımsız Milletvekili Fevzi Çakmak'ın 1950 seçimlerine 34 gün kala esrarengiz bir şekilde rahmete kavuşmasının ardından hükûmet cenazenin derhal gömülmesi için yoğun baskılara başlamıştır. Hükûmetin millî yas ilân etmemesine halk büyük tepki göstermiştir.

Fitnat Hanım vermez kocasının naaşını... Yakında bir ev tutarak naaşı oraya taşıtır ve haberi duyar duymaz eve doluşan gençlerle birlikte iki gece kocasının başında nöbet tutar. Mareşal Çakmak nihayet Nisan'ın 12'nci günü İstanbul'un gördüğü en kalabalık, en muhteşem cenaze törenlerinden biriyle Beyazıt Camii'nde çoğunluğu üniversite gençliğinden oluşan bir cemaatin katıldığı namazdan sonra eller üzerinde taşınarak Eyüp Sultan Kabristanı'nda toprağa verilir.

Mareşal'in vefatından sonra acılı eşi Fitnat Hanım'ın yaptığı şu açıklama çok ilginçtir: “Bize rüşvet teklif eden ve serumu yaptıran doktor Fevzi Taner bir hafta sonra Ankara'dan son model siyah bir arabayla döndü.”

Ne var ki Mareşal'i ölüme gönderen doktorun keyifli günleri bir yıl sürmüş ve o da bir kaza sonucu hayatını kaybetmiştir.

Mareşal Fevzi Çakmak'ın 1947 yılındaki basın toplantısında yaptığı kehanet tamı tamına gerçekleşmiş, üç yıl sonra 1950'de kendisinin şüpheli bir şekilde ölümüyle, ondört yıl sonra da iktidardan alaşağı edilen Demokrat Parti ileri gelenlerinden üçünün (Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan) 1961'de idamlarıyla dram son bulmuştur.

Mareşal Fevzi Çakmak'ın Cumhuriyet Halk Partisi'nden milletvekili olması için Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından bizzat yapılan siyasete atılması önerisini kabul etmeyerek 1946 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden bağımsız milletvekili olmasını sindiremeyenlerden biri de CHP'li ünlü gazeteci-yazar Hüseyin Cahit Yalçın olmuştur. 2010 yılında “Yeni Çağ” gazetesinde “Bâbıâli” anılarını kaleme alan “şeyhülmuhabirin” Şemsi Sılkım Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel'in liselerin dört yıla çıkarılacağı konusunda Haydarpaşa Garı'nda yaptığı açıklamayı atlatma bir haberle ilk kez kendisinin verdiğini anlatırken Bakan Yücel'i karşılayanları taşıyan vapurda kulak misafiri olduğu Mareşal Fevzi Çakmak'la ilgili bir konuşmayı şöyle aktarıyor:

“MAREŞAL SİYASETTE NEFER BİLE OLAMAZ!”

Bakan bey gar önünde bekleyen makam otosuna binince ben de tren yolcuları için bekleyen vapura koştum. Boş bir koltuğa oturacağım sırada lüks mevki salonunda bir kaynaşma dikkatimi çekti. Tanin gazetesi başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın bey ile Selâmi İzzet (Sedes) ve Vâlâ Nurettin beyler birlikte oturmaktaydı. Hemen karşılarındaki boş koltuğa oturduğumda beni tanımadıkları için fark etmediler.

Bir ara konu Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile ihtilâfa düşünce Genelkurmay Başkanlığı'ndan istifa edip emekliye ayrılarak Demokrat Parti'den bağımsız milletvekili olan ve anlaşmazlığa düşmesi üzerine bu partiden ayrılıp Millet Partisi'nin kurucuları arasında yer alan Mareşal Fevzi Çakmak'a geldi. Vâlâ Nurettin bey Mareşal'in bir hayli seveni olduğunu, bu bakımdan Millet Partisi'ne çok sayıda taraftar toplayacağını söyleyince Hüseyin Cahit Yalçın da asabiyetle sesini yükseltti ve:

“- Fevzi Çakmak orduda mareşal idi, ama politikada nefer bile olamaz! Belki eski askerlerden, paşalardan ve bir kısım halktan taraftar alır, ama daha fazlasını bekleme!” dedi.

Selâmi İzzet de onu destekleyen sözler söylerken ben dikkatlerini çekmemek için elimdeki kitabı okuyor gibi yapıp çaktırmadan can kulağı onları dinlemeyi sürdürdüm. Ama söylenenleri duymamış gibi davranıp hiç belli etmedim.

HÜSEYİN CAHİT “BEN BÖYLE BİR ŞEY DEMEDİM” DEDİ

Vapur Karaköy rıhtımına yaklaşırken sessizce kalktım, yolcuları âdeta itekleyerek iskelenin en önüne geçip vapur halat vermeden atladım. Sonra tramvaya atlayıp Sirkeci'ye, oradan da âdeta koşar adımlarla Cağaloğlu yokuşunu aşarak çalıştığım “Gece Postası” gazetesine geldim. İstihbarat şefimiz Kemal Sülker'e olayı kısaca anlattım ve Millî Eğitim Bakanı'ndan aldığım olumlu beyanatı da eklediğimde “Hemen yaz” dedi. Sayfa başında olan Murat Kayahanlı'ya da söylediklerimi nakletti. Tam daktilo başında yazıma başladığımda yazı işleri müdürüm geldi, ona da detayları ile olayı anlatınca talimat verdi:

“- Her iki haberi de manşet ve sür manşet yapıyoruz, ikisinde de imzan olsun.”

“Gece Postası” öğle üzeri baskıya girip ânında satışa çıkıyordu. Başta M. Faruk Gürtunca'nın “Hergün”, Selim Baban'ın “Son Saat” ve Hakkı Tarık Us'un “Son Dakika” gazetelerini bu iki özel haberimle atlatma zevkini yaşadım. Ama gazeteyi okuyan Hüseyin Cahit Yalçın fena bozulmuş. Gazetemizin sahibi Etem İzzet Benice'ye telefon ederek yüksek sesle tüm sinirliliğiyle:

“- Yalan yazıyorsunuz, ben böyle bir söz söylemedim” diye beni şikâyet etmiş. Patron da beni çağırdı, tüm detayları ile anlatınca beni destekledi ve:

“- Bana anlattığın gibi Hüseyin Cahit'in yanındakilerin isimlerini de yaz, mümkünse onlarla da konuş” dedi.

ÜNİVERSİTELİ GENÇLER “TANİN”İ PROTESTO ETTİ

Vâlâ Nurettin bey “Akşam” gazetesinde yazıyordu. Kendisini buldum, haberi okuduğunu söyledi ve beni doğruladı. Selâmi İzzet bey ile de konuştum. O da söylediklerini ve haberi doğrulayıp “Size bu haberi Vâlâ Nurettin mi verdi?” diye sordu. Ben de “Hayır efendim, vapurda sizin yanınızdaki boş koltukta oturuyordum, beni fark etmediğiniz için rahatlıkla konuşuyordunuz” deyince bana iltifatta bulunup “Koca başyazarları atlatmışsın, aferin sana!” dedi.

Bunun üzerine Vâlâ Nurettin bey ile konuştuklarımı da kendisine anlatınca teşekkür etti. Ertesi gün sabah Hüseyin Cahit Yalçın imzası ile “Tanin” gazetesinde “Mareşal Fevzi Çakmak politikanın neferidir” yazısı çıkmadı mı! İstihbarat şefim Kemal Sülker beni ikinci kez kutladı ve “Etem İzzet beye telefonla anlat” dedi. Aynen yaptım; Yeniköy’de oturan patronum şaşırdı, bana “Yazıyı oku, buraya daha gazeteler gelmedi” deyince telefondan yazıyı okudum. Teşekkür etti ve cevap olarak “Aferin sana, Hüseyin Cahit çatlamıştır!” deyip kahkaha patlatarak telefonu kapattı.

Hüseyin Cahit Yalçın'ın Mareşal Fevzi Çakmak hakkında kendi gazetesindeki başmakalesinde de sarfettiği o sözler ve bizim haberimiz tepkilere neden oldu. Bilhassa üniversiteli gençler “Tanin” gazetesinin basıldığı matbaa önüne yürüyüp protesto gösterileri yaptılar.   

“MARŞAL YARDIMI” ADI ALTINDA HURDA SİLÂHLAR VERİLDİ

Şemsi Sılkım'ın bu yazdıklarından da anlaşılacağı üzere CHP iktidarı Mareşal Fevzi Çakmak'ın siyasete soyunmasından büyük bir rahatsızlık duymuştu. Mareşal Fevzi Çakmak ömrü vefa etseydi Meclis'e girecek ve belki cumhurbaşkanı seçilecekti, ülke de devlette ve toplumda derin yaralar açan ve açtığı yaralar hâlâ kanayan 27 Mayıs 1960'taki ilk ihtilâle sürüklenmeyecekti. Çünkü tek parti baskılarından bunalan halk “Mareşal” diyordu da başka şey demiyordu. Belki tuhaf gelecek, ama Amerika Birleşik Devletleri bile onun ismine benzer bir isimle rahatça Türkiye'ye adım atmış, İkinci Dünya Savaşı'nda Fransa'nın Akdeniz sahil şeridindeki Normandiya'dan Avrupa topraklarına çıkardığı, Almanlar'a karşı tepe tepe kullandıktan sonra revize edip boyayarak Dışişleri Bakanı George Marshall'ın icadı “Marshall (okunuşu Marşal) Plânı” kapsamında askerî yardım (ki İstanbul Kartal Maltepe'de konuşlanmış İkinci Zırhlı Tugay'da 1959'un ikinci yarısı ile 1960'ın ilk yarısında yedek subay teğmen olarak görev yaparken takım komutanı olarak emrime verilen beş adet Amerikan yardımı M-47 tankının motorlarıyla, telsiz sistemleriyle nasıl işe yaramaz silâhlar olduklarını bizzat müşahede etmiştim) adı altında gönderdiği silâh artıklarıyla o soğuk savaş döneminde hem Türkiye gibi “sağlam bir müttefik” kazanmıştı, hem de Türk halkının bu yardımı Mareşal Çakmak'a duyduğu sevgiyle “Mareşal yardımı” gibi algılamasına yol açıp sempati kazanmıştı. Evet, Türk Milleti'nin gözünde böylesine büyük bir insandı Mareşal Fevzi Çakmak...

Ankara'da çıkan “Kudret” gazetesi Mareşal Fevzi Çakmak'ın vefat haberini aynı gün ikinci baskı yaparak tam sayfa vermişti. 1950'li yıllarda başkentte parti organı üç gazete yayınlanıyordu. Cumhuriyet Halk Partisi'nin “Ulus”, Demokrat Parti'nin “Zafer” ve Millet Partisi'nin “Kudret” gazeteleri... Askerin 12 Mart 1971 muhtırasına kadar benim Kırşehir bölgesi muhabirliğini yaptığım “Ulus”un künyesinde sahibi olarak bir ara Ankara Belediye Başkanlığı da yapacak olan Mucurlu Halil Sezai Erkut gösterilmişti. Millet Partisi'nin organı “Kudret” 1949'un sonları ile 1950'nin başlarında Kırşehir'de en çok okunan gazete idi. Başyazılarını Nurettin Ardıçoğlu'nun yazdığı gazetenin diğer yazarları arasında Hikmet Bayur, Vasfi Raşit Sevig, Emekli General Sadık Aldoğan, Fuat Arna, Abdurrahman Boyacıgiller gibi parti ileri gelenleri yer alıyordu. Ardıçoğlu 27 Mayıs 1960 ihtilâli sonrasında partisinin temsilcisi olarak Kurucu Meclis üyesi oldu ve Elâzığ'dan iki dönem milletvekili seçildi. İsmet İnönü'nün başkanlığındaki koalisyon hükûmetinde Turizm ve Tanıtma Bakanlığı yaptı. CHP’ye geçti. Keban Barajı'nın kurulması için büyük çaba gösterdi. 1982'de hayatını kaybetti.