Memleket yanmış, yıkılmış bence kimsenin umurun da değil desem, benim sözüme kaç kişi katılır, yahut muhalif olur bilmem, fakat ben öyle görüyor ve yazıyorum.
İnsanlar bana neci olmuş, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” Yahudi sözü biz inanan Müslümanım diyenlere sirayet etmiş ve insanımızı görmez, bilmez, konuşmaz yapmış. Belki ben öyle görüyorum. Fakat inşallah ben yanılgı içerisinde alayım da başta ülkem, memleketim hep huzur içerisinde olsun.
Dün yanında seninle konuşan sohbet eden gülen dostun arkadaşın hatta can kadar yakının bir bakmışsın ki taş kesilivermiş. Onun bu hali seni ve gerçek dostlarını o kadar etkilemiş ki ağızları konuşamaz, dilleri söylemez oluvermiş. Sen bir yerde dünyadan, yaşamdan kopmuş sadece yola koyacağın o bedeni düşünür olmuşsun.
İşte bu durumla yukarda yazdığım durum aynı değil, birisi dünya derdine, diğeri ucu sonu açık bir yola revan olmuş.
Bizler ne ölümden, ne de etrafımızda olan doğa olaylarından, insanlık ihanetlerinden ders almamaya her bir şeyi önemsememeye ve hayatı monoton bir yaşama tercih ediyoruz ne yazık ki!
Hadi ben ve benim yaşım dengim ve üzeri her ne kadar yaş otuz beş yolun yarısı dense de biz elli yaşını devirenlerdeniz. Yani bizim yaş gurubuna vuslat yakın tabi hiçbir kimsenin saniyeler sonrasına garantisi yok onun içindir ki adam gibi yaşayacağız, yaşamak zorundayız. Öyle yalan söylemekle, dün söylediğini bugün unutarak çok kazanma hırsı ile helal-haram ayrımı yapmamak, makam hırsı ile her olumlu-olumsuz işlere, “padişahım sen çok yaşa!” demekle ne siz, ne de yakınlarınız, ne de size umut bağlayanlar kurtulur.
Kırşehir’de bize ilkokulda Kızılay yardım zarfı verilir, bunun içerisine gönlümüzden kopan belli bir para koymamız istenirdi. Bütün sınıfa bu zarf dağıtılır, durumu iyi-kötü sorgulaması yapılmazdı. Sanki ülkede seferberlik ilan edilmiş gibi o zarflara harçlıklarımızdan veya babadan, dededen, anadan aldığımız paraları koyardık. Tabi bizler de öyle bozuk parada olmamasına özen göstererek konmasını arzu ederdik. Hatta bozuk para koyan arkadaşlarımızı kendi aramızda kınar, onlarla dalga geçerdik.
Gerçekten ne geri zekâlıymışız! Düşünemezdik ki onun yardım yapacak ya da zarfın içine koyacak belli bir parası var mı, durumu var mı yok mu diye. Bize bu olayları yaşatanları asla af etmem.
Çocuksun eğitim alıyor, geleceğini şekillendiriyorsun idealist bir okul idaresi olsa bunu daha değişik şekilde toplayabilirdi. Fakat hiç de öyle olmadı.
Şimdi çocukluğumun Kızılay’ı sayamayacağım bir sürü olumsuzluklar içerisinde boğuşuyor. Çok yazık. Böyle bir milli kuruluşun düştüğü durum çok vahim.
Herkesin içinden gelerek, koşarak yardım ettiği bir hayır kurumu olan Kızılay’da olup bitenler karşısında diyecek bir şey bulamıyor insan.
Bir bir toplanan yardımlarla görkemli binalarda, şatafat içinde olanlara, bir eli yağda, bir eli balda, eş-dost ve yakınlara sağlanan imkânlara bakıp da bundan sonra halktan ne bekleyeceklerini de doğrusu merak ediyorum.
Bu tür yerlere atanacak idarecilerin her şeyden önce maddiyat düşünmemeli. Yaptığı hizmetin vatana, millete, insanlığa hizmet olduğunu bilmeli, yamuk, yumuk işlere karışmamalı.
Gel gör ki çağımızda insanlığın bittiği noktaları yaşarken bu tür olumsuzluklara da şahit oluyoruz.
Şu sosyal medya iyi ki var. Meraklı isen öğrenmek istiyorsan, istediğin her bilgi karşında duruyor. Bu imkânı kötü kullanan yok mu? Elbette var.
Yazımızın başından beri bu konuyu işliyoruz. O zaman devlet ve onu idare edenler haklıyı, haksızı ayırt edecek imkânlar ellerinde olduğundan bunu, bu konularla ilgilenen kurumlar devreye girerek halledecek.
Benim sorunum ve anlatmak istediğim bu ülkede gariban çoğunluğumuz kendi yağı ile kavrulan insanlarız, bir yavan ekmeğe şükreden, az ile yetinenleriz. Bizim üzerimizden kim nemalanmak için plan program yapıyorsa Allah muvaffak etmesin.
İnsansın yanılabiliyorsun, iyi dediğin insanın yamuklarını görünce isyan ediyor, dizlerini dövüyorsun. Bu böyle olmamalıydı diyorsun, telafi yollarını arıyor çözümler üretmek için kafa yoruyorsun. Yazdıklarımla belki sıkıldınız belki de üzerine ilaveleriniz oldu. Önemli olan şu fani hayatta ömrünü elif gibi dimdik ayakta bitirmek.
Gel gör ki, yalanın, hırsızlığın, arsızlığın, haksızlığın, yüzsüzlüğün pirim yaptığı günleri yaşıyoruz. Ne yazık ki her tarafımız kokuyor.
Ülkemin, şehrimin onlarca hizmete ihtiyacı var. Sorunlarımız giderek artıyor. Fakat çözüm yerine dert üreterek makamlarda kalmak isteyenlere, ayakçıların koşarak hizmet ettiği bugünlerin son bulmasın isteyerek, dikilen, yapılan her güzel işler, fidanlar kurusa da hedefi hizmet olanlara selam olsun.
Kırşehir’de insanlar hizmet ve yatırım bekliyor, bizi idare edenler, yönetenler nelerle uğraşıyor. Yazık ki, hem de çok yazık!..