Kurtuluş Savaşı'nda Millî Mücadeleye hizmet etmiş Kırşehirli din adamlarını tanıtan tarihçi Cemal Kutay'ın ilk bölümünü geçen hafta verdiğimiz belgesel yazısına devam ediyoruz.

İlk yazısında Kırşehir Müftüsü Halil (Gürbüz) Efendi'yi tanıtan Cemal Kutay bu kısa incelemesiyle bize değerli bilgiler aktarmıştır. Müftü Halil Efendi şimdi parçalanmış olan eski Yugoslavya'nın, bugünkü Kuzey Makedonya'nın Kumanova şehrinde dünyaya gelmişti. Kırşehir Müftüsü iken Millî Mücadele süresince Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin başında kalarak bir yandan ulusal Kurtuluş Savaşı'na destek verirken bir yandan da Kırşehir'i ayaklanmalardan uzak tutmuştu. Müftü Halil Efendi Kırşehir'in unutulmayan öğretmenlerinden Melek Akanay'ın babası, dolayısiyle öğretmen Naci Akanay'ın da kayınbabasıydı. Melek Hanım'a “Müftünün Kızı” denilmesi buradan kaynaklanmaktadır.

BİRİNCİ MECLİS'İN İSLÂM DÜNYASINA YAYINLADIĞI BEYANNAMEYİ MÜFİT HOCA HAZIRLAMIŞTI

Cemal Kutay'ın verdiği bilgilere göre bizim de sık sık sözünü ettiğimiz Ahmet Müfit (Kurutluoğlu) Efendi Atatürk'ten iki yaş büyüktür ve 1910 yılında 27 yaşında Kırşehir Müftüsü olmuştur. Birinci Dünya Savaşı sonunda Damad Ferit Paşa hükûmeti tarafından tutuklanarak İstanbul'a götürülmüş ve harb divanına sevkedilmiştir. Ancak Müfit Hoca Erzurum Kongresi'nden önce kaçıp tekrar Kırşehir'e gelmiş, önemli vazifeler ifa etmiş, Kırşehir halkını Millî Mücadeleye hazırlamıştır. Padişah yanlısı Ankara Valisi Muhiddin Paşa'yı Kırşehir'e sokmamıştır. Ali Fuad (Cebesoy) Paşa Müfit Hoca'nın bu davranışının Büyük Millet Meclisi'nin Ankara'da toplanmasını sağladığından söz etmiştir. Yine Cemal Kutay bizim için çok değerli bir açıklama daha yapmış, Birinci Büyük Millet Meclisi'nin Kurtuluş Savaşı sırasında islâm dünyasına hitaben yayınladığı beyannnameyi Müfit Hoca'nın hazırladığını bildirmiştir. Meclis ikinci reis vekilliği yapan Müfit Hoca'nın Millî Mücadeleye ait hâtıratını yazdığını da yine Cemal Kutay'dan öğreniyoruz. Ne yazık ki bugüne kadar bu hâtıralar ortaya çıkarılmamıştır.

İSTANBUL’DA ASKERLİK YAPARKEN “MİLLİYET”TE GEÇEN ONBEŞ AY 

Yeri gelmişken yukarıda adı geçen Ankara Valisi Muhiddin Paşa'dan dolaylı bir anımı da nakletmek istiyorum. 1959 yılı başından 15 Haziran 1960 tarihine kadar ifa ettiğim vatanî görevimin ikinci üç aylık eğitimini tarihî Davutpaşa Kışlası'ndaki 3'üncü Zırhlı Tugay'da, bir yıllık kıt'a hizmetini de yedek subay olarak yine İstanbul'da Kartal Maltepe'de konuşlanmış 2'nci Zırhlı Tugay'da yaptım. Askerliğimi yaparken hafta sonları Bâbıâli'ye koşar, iki günümü Kırşehir'de iken muhabirliğini yaptığım “Milliyet gazetesinin” o zaman Cağaloğlu, Molla Fenari Sokak'ta bulunan merkez binasında geçirirdim.

“Milliyet”in o zamana göre modern matbaa tesislerine sahip olan binasının en üst katında dünyanın ünlü haber ajansı AP (Associated Press)'nin Türkiye bürosu bulunuyordu. Matbaa makinaları da bodrum katındaydı. Abdi İpekçi, Turhan Aytul, Hikmet Gülderen, Refi' Cevad Ulunay, Hasan Pulur, karikatürist Altan Erbulak, ressam Nezih İzmiroğulları (ki askerlik dönüşü Kırşehir'de çıkardığım ilk günlük gazetemiz “Halkın Sesi”nin başlığını Nezih hazırlamıştı), Kırşehir'den haberlerimi telefonla yazdırdığım Türkiye daktilografi şampiyonu polis kökenli Yusuf Başalan “Milliyet”ten dostlarım olmuşlar ve gazetecilik yaşamımda derin izler bırakmışlardı. Müfit Hoca'nın Kırşehir'e sokmadığı padişah yanlısı Ankara Valisi Muhiddin Paşa'nın oğlu olan ve çıkardığı "Alemdar" gazetesinde Millî Mücadele aleyhindeki yazıları nedeniyle Malta Adası'na sürgün edilen 150'likler'den Refi' Cevad Ulunay onbeş yıl sonra affedilerek yurda döndükten sonra "Milliyet"le yeniden başladığı yazarlık hayatında Türkiye'nin en çok okunan kalemlerinden biri olmuştu. Ortaokul ve liseden sınıf arkadaşım Erol Güngör de 1955 yılında henüz 17 yaşında lise öğrencisi iken Ulunay'a "Osmanlı'da Devşirmeler" üzerine el yazısı ile uzun bir mektup yazarak kalem tartışmasına girişmiş, kendisinin de ciddî bulduğu bu yazısı Kırşehir'de geniş ilgi uyandırmıştı. Ulunay'ın “Milliyet”teki “Takvimden Bir Yaprak” köşesinde Erol'a verdiği cevabı başka bir yazımda aktaracağım.

“MİLLİYET”TE MUHİDDİN PAŞA’NIN OĞLU ULUNAY’LA DOST OLDUM

“Milliyet”te geçirdiğim günlerde zaman zaman Refi' Cevad Ulunay'la da görüşür, sohbet ederdim. Mevlâna soyundan gelen babası Muhiddin Paşa'dan dolayı Kırşehir'e, dolayısiyle bana ayrı bir alâka gösterirdi. Pendik'teki çiftliğinde otururdu. Gazetedeki özel odasının kapısı üzerinde kocaman matbaa harfleriyle basılmış “Saat 4.00'ten sonra ziyaretçi kabul etmem” yazısını astırmıştı. Çünkü aynı saatte ertesi günü çıkacak yazısını hazırlamaya koyulur, bu sırada kimsenin kendisini meşgul etmesini istemezdi. Zaman zaman attığı kahkahalarla bütün binayı çınlatarak neş'eye boğan Ulunay 1968 yılında kalp hastalığının yol açtığı felç sonucu sonsuzluğa göçtüğünde 78 yaşındaydı. Vasiyeti gereğince naaşı Mevlâna'nın türbesi karşısındaki Üçler Mezarlığı'nda toprağa verildi. “Milliyet”teki bir çeşit staj diyebileceğim onbeş ayın son günlerinde Türkiye 27 Mayıs 1960 ihtilâlini yaşadı. Askerliğimin kıt'a hizmetini yaptığım Kartal Maltepe'deki 2'nci Zırhlı Tugay'ın emrinde tank takım komutanı olarak Kadıköy bölgesinde onbeş gün süreyle kaymakam vekilliğinde bulundum. İhtilâli İstanbul'da gerçekleştiren subayların başında tarihî Davutpaşa Kışlası'ndaki 3'üncü Zırhlı Tugay'da tank tabur komutanı olan Mucur'lu hemşehrimiz Kurmay Binbaşı Orhan Erkanlı vardı ve İstanbullular'a hitap eden ihtilâl bildirisini o hazırlamıştı. Binbaşı Erkanlı ihtilâlin akabinde Ankara'ya giderek ihtilâli gerçekleştiren Millî Birlik Komitesi üyeleri arasında yer aldı. Devlet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel'in başkanlığındaki komitenin genel sekreteri oldu. Devrilen Demokrat Parti iktidarı mensuplarını yargılamak için kurulan Yüksek Adalet Divanı'nın yargılama yapacağı Yassıada mahkemesinin duruşmalara hazırlanmasını sağladı. Ancak komitede çıkan anlaşmazlık sonucu ondört subayla birlikte yurt dışına sürüldü ve yarbay rütbesiyle emekli edildi. İlk yıllarını Meksika'da geçirdiği sürgünden döndükten sonra 1965'te CHP'den İstanbul milletvekili seçildi. 1970-1971'de "Hürriyet" gazetesinin genel yayın müdürlüğünde bulundu. 1995 yılında 71 yaşında hayata vedâ etti.

Mucurlu Kurmay Binbaşı Orhan Erkanlı Millî Birlik Komitesi ikiye bölünüp komitedeki görevine son verilmeseydi Kırşehir'in ilçe yapılmasıyla elinden alınarak başka illere bağlanan eski ilçeleri geri verilecekti. 21 Eylûl 1960 tarihinde Millî Birlik Komitesi üyesi sıfatıyla Kırşehir'i ziyaret eden Binbaşı Erkanlı Belediye önünde toplanan Kırşehirliler'e hitaben yaptığı konuşmada "Elinizden alınan ilçeleriniz size iade edilecektir. Bu mevzu çoktan ele alındı" diyerek hemşehrilerine ilk müjdeyi vermişti.

İLK TÜRKÇE HUTBEYİ ATATÜRK'ÜN EMRİYLE İSTANBUL FATİH CAMİİ'NDE MÜFİT HOCA OKUDU

Sıkça karıştırdığım eski Kırşehir gazeteleri arşivimde Müfit Hoca ile ilgili bir nota da Cevat Hakkı Tarım'ın bir yazısında rastlamıştım. Bu notta Müfit Hoca'nın Atatürk'ün emriyle İstanbul Fatih Camii'nde ilk Türkçe hutbeyi okuduğu kaydediliyordu. Şu ilâhî rastlantıya bakınız ki 15 Haziran 1958'de kaybettiğimiz Müfit Hoca'nın kabri de öztürkçenin büyük şairi Âşık Paşa'nın türbesinin hemen yanıbaşındadır. Fakat üzülerek söylüyorum, hocamızın kabri tıpkı Âşık Paşa'nın türbesi gibi yıllarca bakımsız kalmış ve çökmek üzere iken benim uyarımla harekete geçen eski Belediye Başkanımız Hakkı Göçen tarafından onarılarak yıkılmaktan kurtarılmıştı. Aradan epey zaman geçti. Müfit Hoca ve Mihribanu Hanım'ın yan yana olan kabirleri şimdi ne durumdadır, onarımları gerekiyor mu, bilmiyorum. Çalışkan Belediye Başkanımız Selâhattin Ekicioğlu'nun güzel hizmetleri arasına Müfit Hoca ve eşinin kabirlerinin bakımını da katarsa içinde bulunduğumuz şu mübârek günlerde biz Kırşehirliler'e bu büyük insana karşı tarihî görevimizi yapmış olmanın huzur ve mutluluğunu yaşatmış olacaktır.

Başyazarlığını Ahmet Emin Yalman'ın yaptığı "Vatan" gazetesi 1950'lerin ilk yıllarında iller için özel ilâveler hazırlamış, 24 Eylûl 1952 tarihinde de Kırşehir ilâvesini vermişti. Kırşehir ilâvesinde Müfit Hoca'ya da yer verilmişti. Ancak ilâveler hazırlanırken Ahmet Emin Yalman 1952 yılında gittiği Malatya'da suikaste uğramıştı. Hüseyin Üzmez adındaki lise öğrencisi Ahmet Emin Yalman'ı silâhla ağır şekilde yaralamıştı. 20 yıl hapis cezasına mahkûm olan Hüseyin Üzmez cezaevinde yatarken hukuk fakültesini bitirmişti. Son yıllarında "Yeni Akit" gazetesinde yazarlık yapıyordu.