BİR ŞAİRİN KIRŞEHİR ANILARI (4)

2018 7.ULUSLARARASI AŞIKPAŞA ŞİİR ŞÖLENİ (17.11.2018)

Gezi bittikten sonra Kaman belediye başkanı katılımcı şairlere yemek ikramında bulunacaktı. Yemek yiyeceğimiz restorana gittik restoran sahibi Erzurumluydu. Tabii ki Erzurumlu olunca cağ kebap olmazsa olmazlardandı. Kalabalık bir kafile restoranı doldurdu, çok şık servis tabakalarında herkesin önüne birer şiş cağ kebabı konuldu. Garsonlar herkesi takip ediyordu bir şiş kebap bitince hemen ikinci şiş geliyordu. Şişlerin tek tek gelmesinin sebebi de cağ kebabı soğumadan tüketilmesi gerektiği için olsa gerek. Garsonlar canla başla çalışıyorlardı, bütün personelde Kaman’a giden şairleri memnun olarak gönderebilmenin telâşını yaşanıyordu. Kaman’da Kırşehirlinin, müthiş misafirperverliğine bir kez daha şahit oluyorduk. 
Kaman’daki cağ restoranda yemek yedikten sonra müessese tarafından çay ikramı yapılırken, eğitimci şair Kıyşad üyesi Mümtaz Boyacıoğlu şairlere ve diğer katılımcılara Kırşehir hakkında çok doyurucu bilgiler veriyordu. Mümtaz Beyi herkes can kulağıyla dinliyordu, zaten restoranda bizim kafileden başka müşteri alınmadığı için çatal kaşık sesi dahi yoktu. Mümtaz Bey o tatlı anlatımıyla konuşmaya devam ederken bizler bir kez daha Kırşehir tarihinin derinliklerine dalmanın keyfini yaşıyorduk. Meğer Kaman’ın kendine özgü özel cevizi de meşhurmuş. Mümtaz Beyin tarifine göre Kaman’da yetişen ceviz dünyanın hiç bir yerinde yokmuş, ceviz tadını, lezzetini, kabuğunun inceliğini ve gıdasını, Kaman’ın toprağından, suyundan ve havasından alıyormuş. Bu durum dinleyicilerin hemen dikkatini çekmişti, çünkü Kaman cevizinin bu kadar tatlı anlatımından sonra Kaman cevizini almadan memleketimize dönseydik Kaman’a ve cevizine haksızlık yapmış olurduk. Mümtaz Beyin o tatlı sunumundan sonra yavaş yavaş toparlanmaya başladık. Biraz ileride park edilen aracımıza doğru yürüyerek, yerlerimizi aldık. Tekrar Kırşehir’e doğru yol alırken yine şairler şiirlerini yazarlar fıkralarını veya hayatlarını süsleyen anekdotlarını sırasıyla anlatmaya ve okumaya devam ettiler. Herkes hayatından memnun ve hatta mutluydu yolun bitmesini kimse istemiyordu ama şairin dediği gibi "yollar gide gide biter". Kaman’dan Kırşehir’e kıvrım kıvrım uzanan yollar tükenmek için çırpınırken Aksaray’dan katılan şair Yaşar Akbaş, Aydın Söke’den gelen Abdulkadir Güler ve onları takip eden diğer şairler, söz ustaları ürettikleri güzel sözcükleri adeta dantel gibi örüyorlardı. Nihayet yolunda sonuna gelmiştik.
Şehrin merkezinde bulunan adına her yıl şölen düzenlenen Âşık Paşa’nın Türbesini ziyaret ettik. Muhteşem bir eser yapılmıştı, hayran kalmamak mümkün değildi, başlı başına bir şaheserdi. İnşası yüzlerce yıl önce yapılmasına rağmen, eser yıllara meydan okuyor gibiydi. Dimdik ayakta diri bir şekilde durup ziyaretçilerini selamlıyordu. Kırşehir’in genç Kültür Müdür Yardımcısı Eyüp Temur Âşık Paşa’yı Türkçeyi yaşatmak için Farsçanın karşısında nasıl mücadele ettiğini onun şiirlerinden örneklerle anlatıyordu. 1272-1333- yılları arasında yaşayan Âşık Paşa zamanın çok ünlü bir şairi ve aynı zamanda mutasavvıftı. Türk Edebiyatına ve Türk Diline ışık tutan Garipnâme onikibin beyitten oluşmuştur. Eyüp Temur, Âşık Paşa tarihini anlatırken adeta tarihi yaşıyor, şölene katılan şairlerde onu heyecanla aynı duyguları paylaşıyorlardı.
Eyüp Temur Beyin o tatlı ve doyurucu anlatımı Cacabey Medresesinde de devam ediyordu. Asıl adı Nurettin Cibril Bin Caca olan bu devlet adamı 1240-1301 yıllarında Selçuklu Döneminin Keyhüsrev zaman diliminde yaşamıştır. O devirde kurulmuş ilk Gökbilim Medresesidir. Cacabey  bu medreseyi kurarak dönemin ve geleceğin eğitimine çok büyük bir katkıda bulunan iyi bir devlet adamı olarak tarihin altın sayfalarında yerini almıştır. Tabii ki ben olayları bu yazımda kısaca anlatmaya çalışıyorum, ama Eyüp Temur Beyin anlatımı daha detaylıydı.
Cacabey Camiinden sonra sıra Türk filozofu Ahi Evran’a gelmişti. Aracımıza binip tekrar yola koyulduk ve kısa bir süre sonra Ahi Evren Türbesinde ziyarete başlarken yine rehberimiz Eyüp Temur tekrar o derin bilgisinin ışığında anlatıyordu. Ahi Evran Ahi'liğin kurucusu olarak 32 çeşit esnaf ve sanatkârı bir araya toplayarak Ahi teşkilatını kurmuş ve onların liderliğini yapmıştır. Şu anda İran Coğrafyasında kalan Hoy Kasabasında doğmuş, 1 Nisan 1261 tarihinde Kırşehir’de vefat etmiştir.        
Kırşehir’e gelmişken büyük Ozan Neşet Ertaş’ı ve babası Muharrem Ertaş’ın mezarlarını ziyaret etmemek olamazdı. Kırşehir’in Bağbaşı Mezarlığında rahmetli büyük ses ve saz ustalarının mezarları başında Fatihalar okuyarak kendilerini rahmetle ve minnetle anmış olduk. Mezarlarının başında hatıra fotoğrafı çekindik. Rahmetli Neşet Ertaş ve babası muharrem Ertaş’ın mezarıyla beraber Çekiç Ali’yi de mezarının başında Fatihalarla anmanın sevabından da nasibimizi alarak, mezarlıktan ayrıldık.
Neşet Ertaş Gönül Sultanları Kültür Evine gitmemiz gerekiyordu. Orada Dede Korkut’tan günümüze kadar Türk şair ve ozanlarının resim, şiir ve enstrümanlarının yer aldığı odaları hayretler içerisinde ve gururla gezdik. Bir il kültürüne ancak bu kadar önem verebilirdi. Anlaşılan o ki Kırşehir gerçekten Türk Kültürünün başşehri olmayı hak etmiştir. Bu buram buram tarih kokan müzeden hoş anılar ve bilgilerden nasiplenerek ayrıldık.
Otelimize gidip dinlenme molası yaptık. Biraz istirahatten sonra Neşet Ertaş Kültür Merkezine gidip şiir etkinliğimizin finalini yapacağız. İstirahatten sonra yine bütün şairler otelin önünde hazır bulunan araçta yerlerimizi aldık.  Artık asıl programa çıkmanın heyecanını yaşıyorduk. Kısa mesafede bulunan kültür merkezine gittiğimizde salonun dolu olması, devletin üst düzey idarecilerinin de şiir şölenine katılması, işin ciddiyetini daha da artırıyordu. 
Bu kez sahnede yani kürsüde sunuculuk yapan Şair Sait Sargın vardı. Mikrofon hakimiyetine hayran olduğum Sait Sargın önce protokol sırasına göre konuşmacıları sahneye davet ederken kadife sesli diksiyonuyla birer kıta şiir okuyarak davet ediyordu. Yine önce Kıyşad başkanı sayın Veysel Turgut’u çağırdı. Veysel Turgut Kırşehir ve Kırşehir Alperenleri hakkında bilgi aktarıp sırada bekleyen şairlere çabuk sıra gelsin diye konuşmasını kısa keserek ve şiir bile okunmadan mikrofonu sahibine teslim ederek mütevazi bir şekilde yerine oturdu. Onun ardından Kent Konseyi şairler grubu başkanı Zübeyde Gökbulut sahneye davet edildi. Zübeyde Hanım "Kırşehir Güzellemesi" isimli şiirini okurken adeta Kırşehir’in fotoğrafını kelimelerle resmediyordu. 

KIRŞEHİR GÜZELLEMESİ -1-
KUTLU DİYAR ERENLERİ

Beş bin yıllık tarihin içinden süzülerek
Geçmişten geleceğe yürür bu kutlu diyar
Erenlerin mekânı olduğu günden beri
Düşüncenin kem/ini kürür bu kutlu diyar

Hitit, Pers, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı
Hüküm sürmüş yıllarca Türklük tacıyla şanlı
Tarih kokar her yanı, geçmişin izi canlı
Şöhretin zirvesinde durur bu kutlu diyar

ÂŞIK PAŞA, Türkçe’yi bayrak edip kaldırmış
AHİ EVRAN, esnafı fazilete daldırmış
CACABEY, Gökbilimi dünyalara bildirmiş
Yıldızları peşinden sürür bu kutlu diyar

SÜLEYMAN TÜRKMÂNİ’dir hocaların hocası
Hakk aşkıyla duyuldu YUNUS’un yürek sesi
Osman Bey’in ruhunda EDEBALİ nefesi
İçinde bin nasihat görür bu kutlu diyar

KAYA ŞEYHİ, GÜLŞEHRİ sevgi katar harcına
Hacı Bektaş komşudan gül gönderir burcuna
Erenler katarının azığına, hurcuna
Meyleden gönüllere sürûr bu kutlu diyar

 Beş gün misafir edip Ulu Önder Ata’yı
Kurtuluş savaşında kanıtlamış sevdayı
İki yüz on şehitle bahtına düşen payı
Onurla ve gururla korur bu kutlu diyar 

Uzağında olanlar hasretiyle kavrulur
Gurbetin kucağında külü göğe savrulur
Günler, haftalar, aylar sabır ile devrilir
Sevenlerin kalbinde vurur bu kutlu diyar.

Zübeyde hanımın bu güzel şiirinden bütün hazirun haz almıştı. Belediye başkan vekili Emre Şahinci sahnede etkinlikle ilgili yürek sözlerini söylerken yapılan etkinlikten övgüyle bahsettiler. (Yazı devam edecek)

Yahya Azeroğlu / Halk Şairi