Kırşehir’de sık sık düşünürüm. Çocuk olsam, köyüme varsam.

Kırşehir’de sık sık düşünürüm. Çocuk olsam, köyüme varsam. Bozdağ'ın üzerinden aşan poyraz ses çıkararak evimizin üzerinden geçse. Bıngıl bıngıl et bağlamış Koca Osman'la ekmek tandırına otursam. Ayaklarım ısındığı halde belden üst tarafım soğuktan donar hale gelse. Hani, tandırda demir çömlekle kuru fasulye pişse. Burcu burcu burnuma koksa. Ara sıra közlü tandıra patates ve yumurta atsam. Pişti, pişecek diyerek gönül eğlesem. Kıvama gelen yumurta ses çıkararak patlasa ayaklarımıza yapışsa. Onu közle beraber alıp, ufalasam. Biraz baş soğan doğrasam içerisine, yufka ekmekle dürsem. Annemin bizlerden sakladığı toz biberden biraz atsam. Dürüme döşensem. Yemek pişmeden onunla safra bastırsam.
Çalçene Omar gelse, o da ayaklarını tandırın içerisine soksa, tatlı söylevleri ile dev masalı anlatsa. Ninni söylüyormuş gibi dinlediğim masalın verdiği rehavetle uyuyakalsam.
Damın üzerinde tandırın dumanının çıktığı ufak delikten içeriye bir rüzgar üflese. Terlemiş olan vücudum soğuktan alsa boğazım şişse. Doktora gitmeye ne hacet var? Duran emmim boğazımı kaldırsa. Olmadı. Boğaz çok şişmiş. Tandırın közüne biraz kükürt atılsa burnuma tütsü verseler. Kükürdün çıkardığı acı duman burnumdan kanlar akıtsa. İşte o zaman bu yola baş koymuş insanlar rahatlasalar. Çünkü boğazım tedavi olmuştur! Çiçek ve kızamık çıkarsam. Ateşlere yansam. Elifi görse mertek sanan gabavet kadının tavsiyesi üzerine arpaya beleseler. Cayır cayır o arpanın içerisinde yansam. Ara sıra hezeyan içerisinde olup havale geçirsem. Ateşin yükseldiğini kimse bilmese. “Aman oğlana sahip olun üşür” diyerek biraz daha sarsalar. Ateşin bir çocuğa neler yapacağını bilmeseler… O kışı tandır başlarında sürünerek zor geçirsem. Hiçbir şey yemeden hırtlambaya dönsem. Kaburga kemiklerim sayılsa. Çehre züğürdü gibi çirkin, suratsız, yüzü yakışıksız komşu karısı ile tebeşire peynir bakışlı gelinleri gelip yorganımın başında “Bu artık adam olmaz” diyerek moralimi bozsa.
Oldukça huysuz, kendisine hiç söz söyletmeyip, burnundan kıl aldırmayan amca oğlum, yatakta gördüğü zaman bıyık bursa. Topluluk içerisinde durumu ve terbiyesi aşağı olan ayak takımından birkaç sapı silik genç, göz kenarı ile bakarak aşağısalar.
Haydi, bu çocuğu doktora götürelim diyen anneme nazlansalar, mırın kırın etseler. Sözünün nereye vardığını bilemeyecek kadar düşük konuşan kişiler hep bir ağızdan “Adam, oğlanın kıtlığına kıran mı girdi?” diyerek ağız ekşitseler.
Ben bu kadar sıkıntının arasında gözlerimden yaş gelirken sevmeyenler karın bölgelerini hareket ettirerek göbek atsalar. Dedem gelse o halimi görerek “Neden bu çocuğa bakmıyorsunuz!” diye boş fıçı gibi langırdasa.
Yakın akrabalarımdan kirli çıkı Cimşit emmi, onluk enjektörü ile hastalıktan kurtulmam için birkaç iğne yapsa. İğneye dayanamasam. Cimşit emmi göz kızgınlığı ile davranışlarını kontrol edemeyecek şekilde öfkelenip göz belertse. Gaddar adamın yaptığı iğneler apse yapsa, bacaklarımı çekemesem. Yine ateşlere yansam! Dilenci yırtıklığı ile bütün utanma ve sıkılmayı bırakmış olan Omar Çavuş, “Bu çocuk işten kaçıyor, bir şeyi yok” diyerek dikine tıraş etse.
Dara kalsam. Değnek çekerek üzerime gelen adamlara bir şey söylesem. Annemle babam barışma derecesini geçmeyen ağız dalaşına girseler. Bütün mesele benim boğazımın şişmesi, yatakta olmam. Ben hâlâ iyi olmamanın verdiği sıkıntı ile durmadan buram buram terlesem.
Her türlü zorluklardan sonra bahar gelse. Kırlar çiçeklerle donansa. Koyunlar kuzulasa. Baharın verdiği güçle ayağa kalksam. Çobanın güttüğü koyunların arkasına düşsem. Mor koyun kuzulasa, o yavrusunu yalarken kucağıma alıp, köye doğru koşsam. Mor koyun yavrusunun peşinden gelse. Koşmaktan dolayı yanmış ciğerlerin kebabı olsam. Kuzunun sahibinden hediye olarak bir yumurta alsam. Sevinçle evimize gitsem.
Kendi kendime düşünsem. Bende iyi olup, kuzuları otlatmaya gitsem diye hayal perdesinin arkasında oynayarak karanlığa ıslık çalsam. Bacağımda yamaklıklı bir şalvar, yağarnımda bir kötü işlikle mahallenin kuzularını toplasam. Enleri belli olan kuzuları önüme katıp, harman yerinde otlatsam. Onlar kımıl kımıl otlarken, duvardan atlamaya çalışan oğlakları çırpıştırarak kuzuların içerisine katsam. Kuzular biraz büyüse onları at kuyruğunu sallamazın olduğu yere götürüp bayıra vursam. Otlarken doğayı seyretsem. Koşuşsalar yanıma gelseler. Beni yalamaya çalışsalar. Onlarla kardeş olsam. Şafak sökmeden onları kırlara götürüp otlatsam. Henüz sıcak kızmadan, kısa yoldan karınlarını doyurduğum bu yavruları sahiplerine teslim etsem. Kuzuların evlerine dağılmasını fırsat bilerek koyunluklara ve ahıra girip, atları, öküzleri ve onların yavrularını tımar etsem. Kaşağının dişleri uzun olsa. Sırtlarını hafif çizdirdiğim hayvanlar bana tos vurmaya çalışsa.
Tımar görevini tamamladıktan sonra kurutulmuş hayvan postu üzerine şöyle bir uzansam, şekerlesem. Bilinç altında kalan kuzuları ve oğlakları rüyalarımda görsem. Başkalarının tarlalarına girmek isteyen bu yavruları incitmeden çevirip, otlayabilecekleri yere getirsem.
Evimizdeki kişiler tarafından artık bu yetişti her işi yapar diyerek başka kapılara çoban verseler. Ağlayarak gitsem. Cafcaflı sözlerle küçük yaşta beni kandırıp, yabancı bir köye kuzu güden verseler. Vardığım adam boş yere söylenerek ağız yarsa. Köyde yalnız olduğum için herkesin çattığı, sinirini benden aldığı şamar oğlanı olsam.
Önüme güdemeyeceğim kadar kuzu katsalar. Geçimsiz, huysuz, yaygaracı şirret bir çocukla arkadaş olsam. Kuzularını zamanında getirip evine bırakamadığım kişiler çok acı bir şekilde zehir zemberek konuşsalar.
Köyümün dağları gözüktükçe oraları özlesem. Dağın öte yüzünde olan köyümü göremediğim için, için için göyünsem. Sonra bir gece kuzuları alsam kimseden habersiz ağılı hüyüğün etrafında dolaşarak köyüme doğru yönelsem. İçimi bir korku sarsa!
Ya kır bekçisi yakalarsa o kadar tepelenmiş ekinlerin hesabını sormaz mı? Kuzuların sahibi karanlıkta beni arasa. Aşırı derecede şaşırıp kalarak parmak ısırsalar.
Köylerdeki odalarda masallarda geçen korkunç yaratık gulyabaniyi hatırlasam. Ya gece yarısı önümüze böyle hayali bir şey çıkarsa diyerek gözlerimi kapasam.
Hiçbir fedakarlıktan kaçmayarak kuzularını otlattığım adamlar, öfke ile yarı anlaşılmaz sözler söyleyerek homurdansalar. Gündüz kuzuları getirdiğim zaman şekerleme yapmama fırsat verilmese. Kırkılacak koyunların ayaklarını tutsam. Kuzuların içinde yiyecek ihtiyaçlarımı taşıyan merkebi yeşilbaş sinekleri soksa. Etraftaki danalar böğelekten dolayı böğürerek kaçsalar. Ağanın at arabası dolusu getirdiği yiyecekleri, çocukları gödenleri deşilinceye kadar yeseler. Ben sadece geride hayal etsem. Çocukları kesik kesik fıkırdaşarak gülüşseler.
Heceleri burnundan çıkararak konuşan hım hım Ali, beni ayartmaya çalışsa. Oradan kaçırtarak hak etmiş olduğum paraları verdirmese. Hımbıl, budala, miskin, farfara Osman tüm hilekarlıklarını ve düzenbazlıklarını ortaya koysa.
Boyun bezlerinden sıraca illetine yakalanan Göbez Ali, kuzularını ve oğlaklarını eksik sayarak, hak edişlerimden kesilmesi için yaygara koparsa.
Koltuk altında köpek memesi denilen bir çıban çıkarıp, derdine deva bulamayan Horoz Ali, kendi kuzusunu başkası ile trampa edip, keramete başvursa.
Kırbekçisi Deli Mehmet, köy ortasında bar bar bağırarak her türlü akla uymayan sözler söyleyip katır tepmişe döndürse. Nihayet orada bütün haklarımı göz ardı etseler. Cıs cıbıl kalsam.
Daha önce de hak edişlerim bir yakınım tarafından alındığı için adama hak istemeye vardığımda öfkelenerek cinleri başına çıksa. O köydeki haklarımı alamayıp kira beygiri gibi yollara düşsem. Bir ümitle şehre gelsem. Her sözünü yalan uydurarak, işkembeden söyleyen bir işyeri sahibinin yanına varsam. Bu aşırı derecede cimri, pinti adamın yemeklerini satsam. Hafta sonlarında yevmiyelerimi vermese. Bıkkınlık veren kibri yüzünden, sinir katsayım artsa. Oturup boğuk boğuk ağlasam. Hastalıklı mantıkla hareket eden bu adamdan da alacaklarım kalsa.
Yeniden iş arasam. Sırt kaşıyıp ense sıvazlasam. Bir kıraathaneye girsem. Çiçek bozuğu yüzü ile ahkam kesen adamın hesaplarını tutsam. Hesapta içe oynadığım halde, her gün açığımı çıkararak beni cıscıbıl bıraksa. Zihin dünyası tehlikeli bu adama aylarca karın tokluğuna çalışsam. Akşamları hesap verirken ne söyleyeceğimi şaşırarak dilim dolaşsa. Ölü yüzüne pudra sürsem. Bir gün hesapları tutturduğumda piyango çıkmış fukara gibi sevinsem. Oradaki hesaplarımı da yarıda bırakarak kartaloş bir kişi ile arkadaş olsam. Hani her şeyimi güvensem. Bütün sırlarımı ona ifşa etsem. Zayıf yerimi yakaladığında o söylediklerimi bana karşı koz olarak kullansa.
Şimdiye kadar pohpohlanıp okkalandım. Müstebit kişilerin hışmına uğradım. Bunu taksirat kabul ettim. Gerektiğinde acırga yedim. Düzenbaz, haksız insanlarla karşılaştım. Hiçbir zaman kimse tarafından arpalanmadım. Ehli ırz olarak yaşadım. Kulaktan kulağa fiskos yapmadım.
Endam aynasına bakarak nerede olduğumu, ne yaptığımı hep yargıladım. Safsata sözlere kanmadım.
Durmadan, ara vermeden, ha bire karşılıklı, karşılıksız çalıştım. Hiçbir zaman hakkı sükut etmedim. Övünmeci, palavracı, köftehor birisi olmadım.
Boş konuşarak ağız yormadım. Yaltaklanarak, kuyruk sallamadım. İşitilmesi can sıkacak kulak azabı sözlerin arasında kaldım. Entrika yapmadım. Her yerde, her zaman ağzıma ayar çektim. Çok gülenin heybetini kaybedeceğini aklımda tuttum. Tellallığın önüne yattıysam, şaplağına katlandım.
Dağları amber kokulu, suları buz gibi köyümü özledim. İleri de eğrisi doğrusuna denk gelirse diyerek hep çalıştım çalıştım. Ukalaların azimden korkuttuklarını hep hatırladım.
Kavgada yumruk sayılmaz. Ben yaşamla hep kavgalı oldum, ancak yumruk saymadım. Nasılsa külaha gelerek hile ile kandırıldım, aldatıldım. Bütün sıkıntılara karşı aldırış etmeden dik durmaya çalıştım. Yıllar çok acımasız geçti. Tavşanın kaçışına bakınca etinden usandım. Yine de o insanları özlüyorum. Keşke genç olsaydım da yine çalışmaya devam etseydim.