Kavga münevver ve kültürlü insanların başvurmayacağı bir yöntemdir. Ola ki o mertebeye geliniyorsa, tokat, yumruk derken taş, sopa ve daha ileriye gidilerek yaralayıcı aletler devreye girer. Bıçak, silah kullanılınca, tarafların birini veya birkaçını taslı köye gönderirken, sağ kalanları da yani güya kavgada galip gelenin de kodese gitmesiyle ortalık durulur. Unutulmaya ve küllenmeye bırakılır ve belki zamanla hafızadan silinir.
Bu normal yaşantının içinde insanlık halleri gibi görünse de, tasvip edilmeyen nahoş olaydır. Fakat ağız dalaşıyla sarf edilen hakaret ve küfürler öyle yaralar bırakır ki yaşam boyu unutulamaz.
Bazı husumetler nesiller boyu sürer gider. Fakat halkın seçkin fertleri olarak ve toplumun örnek alması veya topluma örnek olması gereken, halkın siyasi temsilcilerinin bir birilerine sarf ettikleri sözler ve ağır ithamlar belki hiç unutulmayacak, kalplerde derin yaralar bırakacaktır.
Çocukların bile sokak kavgalarında söylemedikleri küfürleri, daha edebi ve daha sunturlu hakaretleri milletin meclisinde, dokunulmazlık zırhına bürünerek sarf edilmesi hiç te yakışık olmayan yüce meclisin çatısı altında söylenmesi halk arasında tasvip edilmeyen davranışlardır.
Kavgalar, tartışmalar Atatürk’ün Meclisi’ne hiç yakışıyor mu?
Birbirlerine ağız dolusu hakaretler yağdıranlar, birbirlerinin görüş ve düşüncelerine saygı göstermeden, doğruya doğru, yanlışa yanlış demeden bizleri temsil edenlere bakıyorum da, “biz bunları nerden bulup seçmişiz?” demeden edemiyor insan.
Bu hoş olmayan görüntüleri bakıp, ülke bekasını dahi etkileyecek gelişmeler olarak değerlendirenler dahi vardır.
Meclis salonlarının, küfür edebiyatının dokunulmazlık sahası haline getirenler kimler için yapıldığında bazı yasa kabulünde, kendi çıkarları için oy birliği ile sessiz sedasız anlaşmaları kimler için mücadele ettiklerinin bir örneğidir.
“Alt ve üst tabaka” diye toplumu ikiye ayıranlar, milli gelirin dörtte üçünü kendilerine ve yandaşlarına ayırırken, geriye kalan dörtte bir bölümünde değişik bahanelerle geri topladılar. Kendilerinin ve akrabalarının yaşam seviyesini en üst düzeye taşırken, alt tabakayı oluşturan emekli ve yoksulları daha da aşağıya ittiler.
Yaşamım boyunca biri iki yapamadım. Hep birilerinin eli cebimde oldu. Hep kandırıldım. Sakallı gördüm itimat ettim aklımı çaldı. Foterli gördüm “namusludur” diye güvendim cebimi çaldı. Seçim geldi bin bir türlü vaatlerle oyumu çaldı. Ömrüm aldatılmakla geçti. “Haram alma” dediler kendileri aldı. “Karnım doymuyor” dedim, “günah Allaha isyandır” dediler.
Kırşehir’de nice yaşadığım olaylar var, hiç ders alamadım, kandırıldık, yanıltıldık. Ama biz hiç kimse küfür etmedik, edemedik.
Ayıptır, günahtır dedik, ama bu insan olmayan müsveddeler anlamadılar bu iyi niyetimizi…
Günümüzde her şey menfaat olmuş, menfaat için takla atanlar öne çıkmış.
Bazen bir Kırşehirli olarak üzülürüm, kahrolurum, ama elimden fazla bir şey de gelmiyor ne yazık ki…
Kime güvendiysek, kime sahip çıkıp destek verdiysek ama yanıldık, kahrolduk, ders çıkaramadık.
Kırşehir bugün bu durumda ise vebali olanlar ortadaydık, suçu hep bize attılar, gülüp geçtiler. Can çekiştiriyorsa Kırşehir bunda hepimizin vebali yok mu? Kandırılmadık mı?
Bütün bunlardan ders aldık mı? Ben hiç kimsenin ders aldığını düşünmüyorum. Ders alsaydık, bugün böyle olmazdık.