Türkiye’de bunu da mı görecektik?
Şu koronavirüsünün yaptıklarını bir bakın!
Dost, düşman ne varsa hepsi meydana çıktı.
Bazı uyanıklar; paraya, servete doymayanlar virüsü fırsata dönüştürüp, çıkar peşine düştüler!
Koronavirüsten korunmak için 5 liralık maskeyi 80-100 liraya satan eczacıların olduğunu medyaya yansıyan görüntülerden hayret ve ibretle izledi bu millet…
Daha başka alanlarda karaborsacıları, stokçuları da gördük ne yazık ki!
Yiyecek, içecek stoklayanlar hiç Allah’tan korkmadılar mı, utanmadılar mı?
Yine böyle olunca kel göründü, maskeler düştü!
Dost, düşman hani kara günde belli olacaktı?
Hepsi çıkar ve menfaatleri için fırsata dönüştürdüler virüsü!
İnsan bu, menfaatçi ve çıkarcılara sormadan edemiyor.
Nasıl meslek erbabı insanlarısınız?
Siz bu devletin ve milletin dostumu sunuz, yoksa düşmanı mısınız?
Gözünüzü Allah doyursun!
İnsanlar can derdine düşmüş, sağlıkçılarımız her şeyini ortaya koyup bu milleti kurtarmak için mücadele ederken, böyle fırsatçıları da gördük maalesef!
Hatırlıyorum da bizlere dostun ve düşmanın kim olduğunu, hangi millet ve devletlerin olduğunu okullarda öğretmenlerimiz öğretmişlerdi.
Cumhuriyet tarihinde önce dost ABD ve Almanya, düşman Rusya diyorduk!
Hafızalarınızı şöyle bir gerilere götürün. Özellikle yaşları benim gibi 70’ine merdiven dayamışlar okullarda süt tozundan kaynatılarak içtiğimiz sütleri ne karşılığı veriyorlardı ülkemize?
Bugün o gördüklerimizi, öğrendiklerimizi, söylediklerimizi nasıl da unuttuk? Neler söylediğimizi niye hatırlamıyoruz?
Bir de bunlar dost mu, yoksa müttefik mi onu da ayırt edemiyoruz.
Yani sizin anlayacağınız at izi, it izine karışmış durumda.
Gelin hep birlikte tarihimize kısa bir yolculuk yapalım.
Kurtuluş Savaşı yıllarında İngiltere, Fransa, İtalya, Mondros mütarekesine göre Anadolu’yu işgal ederken, o yıllarda Çarlık Rusya’sının yıkılmasıyla, yeni kurulan komünist Rusya, Türkiye’ye yardım teklifinde bulunur, sınırlarının içerisinde yer alan grupların paralarının ülkemize gelmesine izin vermediğini tarihi bilgilerden öğreniyoruz.
Buna rağmen biz Türkler dost olarak Almanya’yı ve ABD’yi bildik onlara yaklaştık.
Türk tarihini incelerseniz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bütün bu amansız mücadelelerine rağmen, Amerika’nın mandası olmayı kabul edenlerin olduğunu görüyoruz.
Bugün böyle düşünenler yok mu?
Atatürk’ün kan ve gözyaşlarıyla, şehitler vererek kurduğu devletimiz bugün çok büyük sıkıntılar yaşıyor.
Ama inanıyoruz ki, Atasının izinden giden gençlerin sayesinde bu badireleri de atlatacaktır bu ülke…
1950’li yıllarda bugünkü gibi yine Suriye ile aramızda gerginlikler yaşanmış. Rusya bizi tehdit ederken, ABD Türkiye’nin yanında olduğunu ilân etmişti.
Yani Amerika ve Rusya bugünkü gibi Türkiye’nin yanında gözüküp, çıkarları için her yola başvurmuşlar!
Hani ne oldu Suriye’deki şehitler verdiğimiz ülkemizin temizlik operasyonu?
ABD ve Rusya tokalaştılar, Türkiye’yi dışarı çıkardılar. “Suriye sorunu bitti!” dediler.
Koronavirüsü mü başlattılar!
Aklımıza başka bir şey gelmiyor!
Büyük Kurtarıcımız Atatürk’ün değeri bugün çok ile anlaşılmıyor mu?
Dürüst olmayı, vatanımızı çok sevmeyi bize O öğretmedi mi?
Dünyanın baş belası koronavirüsü de inşallah atlatacağız.
Ancak önce ülkemizin alacağı çok dersler olduğunu da ortaya koyacağız.
Sağlığa ve eğitime daha çok bütçe ayıralım ve geleceğimizin teminatı gençlerimizi ilim ve bilim adamı olacak gibi yetiştirelim ki bir daha bu tür virüsler geldiği zaman “ne yapacağız, ne edeceğiz?” diye çaresizlik içinde beklemeyelim.
Başka ülkeler koronavirüse karşı aşı ya da ilaç üretecek diye onları beklemek yerine Türk insanının ürettiği ilaç ve aşıları dünyaya gönderelim.
“Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir” diyen Cumhuriyetimizin Kurucusu Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, “İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız ilmin ve fennin, yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır. Bilim ve fen nerede ise oradan bilgi alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız. İlim, fen ve ihtisas nerede varsa, sanayi nerede varsa, gidip öğrenmeye mecburuz” dememiş miydi?
Cihan Harbini gördü bu millet... Savaş esnasında en büyük yoksunluk eldeki teknolojik malzemelerin yetersizliği idi. Bunun bir an önce çaresine bakmak isteyen Mustafa Kemal Atatürk, ilk ciddi adımı 1933 yılında attı ve Alman bilim adamlarıyla ilişki kurdu. Onlara şöyle seslendi:
"Biz fakir bir ülkeyiz. Sizlere layık olduğunuz ücretleri veremiyoruz. Ancak Mustafa Kemal'in kurduğu genç Türkiye Cumhuriyeti'nde sizler yeni bir bilimsel uyanış açacaksınız. Burada doğacak yeni bilimin feyizli ışıkları bütün dünyayı aydınlatacaktır… Bilim ve yöntemlerinizi getirin, gençlerimize bilginin yollarını gösterin…"
Evet, bu yazımı gazeteye bırakmak için 10 dakikalığına dışarı çıktım. Kırşehir’in cadde ve sokakları bomboştu.
Ya Cacabey Meydanı?
Bana 12 Eylül 1980 gününü hatırlattı.
12 Eylül 1980 tarihinde ülkede darbe olmuş, sıkıyönetim ilân edilmişti. O gün ben ustam Dursun Yastıman’la yürüyerek bugün yıkılmış olan eski Hükümet Konağı’na giderek ülkede ne olduğunu, o günün Kırşehir sıkıyönetim Komutanı Suat Sönmez Albay’dan bilgiler almıştık. Valilik Görevinde ise Mekin Sarıoğlu bulunuyordu.
İşte bugün Cacabey Meydanı sanki sıkıyönetim varmış gibi bomboştu.
İnanıyoruz bu millet koronavirüs de yenecek ve atlatacaktır.
Hepinize sağlıklı günler dilerken, Kırşehir’de tüm doktor, hemşeri ve sağlıkçılarımıza da yürekten teşekkürlerimizi ve şükranlarımızı sunuyorum.