21. yüzyılın hastalığı koronavirüs dünyayı, ülkemizi ve Kırşehirimizi de ne yazık ki olumsuz yönde etkilemiş durumda.
İki-üç gün önce Kırşehir Esnaf ve Sanatkar Odaları Birlik Başkanımız sayın Bahamettin Öztürk’ün gazetemize yaptığı haber bayağı ses getirmiş her halde.
Koronavirüsün dünyaya ve ülkemize büyük darbe vurduğunu ifade eden Başkan Öztürk, “Geçmişte de çok zor ve sıkıntılı süreçler yaşamıştık, ama böyle bir kötü dönem yaşamamıştık. Koronavirüs belası en çok esnaf ve sanatkârımızı vurmuş durumda. Çünkü insanlar virüs dolayısıyla gönül rahatlığı ile çarşı-pazar dolaşıp alışveriş yapamıyor. Korkarak, endişe ederek çarşıya geliyor ve gıda gibi zaruri ihtiyaçlarını alıp geri dönüyor. Pek çok ihtiyacını koronavirüs dolayısıyla ötelemek zorunda kaldı. Bu da esnaf ve sanatkârın iş satış yapamamasına neden oluyor” diye konuşmuştu.
Öyle ki altın ve dövizdeki hızlı yükselişin Kırşehir’deki küçük esnaf ve sanatkârı vurduğuna dikkat çekmişti Bahamettin Başkan…
Malum hükümet virüs nedeniyle SGK ve vergi ödemelerini öteledi. Elbette bu çözüm değil. Çünkü borçlar birikti de birikti. Şimdi esnaf ve sanatkârlar ötelenen ya da yapılandırılan vergi ve SGK primlerini nasıl ödeyeceğini kara kara düşünmeye başladı.
Durgun ekonomi patlarsa, bunun altından kimse kalkamaz. Her geçen gün artan işsizlik pek çok sorunu da beraberinde getireceği ortada.
Hükümetin esnaf ve sanatkârlara verdiği kredileri biraz esnafımızı rahatlatmıştı, şimdi ödemede sıkıntı yaşayacağa benziyor.
Borcu borçla kapatmanın sonu yok. İnsanlar alışveriş yapacak, para harcayacak ki piyasalar canlanacak.
Esnaf satış yapacak ki ayakta duracak. Esnaf getirdiği malı satamayınca çekini ve senedini ödeyemiyor ve bu nedenle büyük çıkmaz içine gidiyor.
Esnafın pek çoğu bu nedenle büyük darboğaz içinde bulunuyor. Son günlerde altın ve dövizdeki ciddi artış a’dan z’ye bütün girdi fiyatlara yansıyacak, dolayısı ile bütün ürünlerin zamlanacağı da ortada.
Hükümetin döviz ve altındaki artışın önüne geçmek için her türlü adımı atmalı. Yoksa bu yükseliş devam ederse çoğu esnafın batacağı da kaçınılmaz olacaktır.
İşte Bahamettin Başkan’ın esnafın yaşadığı sıkıntıları gündeme getirmesini takdir eden Kırşehirli ustalarımız, kendilerinin bir başkanı olmadığı için kimsenin dertlerini, sıkıntılarını gündeme getirmediğini dikkat çekip, üzüntülerini ifade ediyorlar.
Geçmiş yıllarda haftanın bir-iki günü düğünlerde çalıp söyleyen ustalarımız bu yıl koronavirüs nedeniyle bunu yapamadıklarını söylüyorlar. Hatta düğünlerin uzun süre yasaklanması ile açlık ve sefaletle karşı karşıya kaldıklarını belirten; ismini burada yazmak istemediğim bizim değerli ustalarımızdan birisi gazetemize gelerek bana epey dert yandı.
Bakın ne diyor bu ustamız:
“Bizlerin kaderi bu. Geçmişte haftada 1-2 gün düğünlere gidip üç-beş kuruş pazarı kazanıp, günlerimizi kurtarıyorduk. Ama bu koronavirüs belası bizlere büyük darbe vurdu. Çünkü düğün ve nişanlar ya iptal edildi, ya da kısaltıldı. Bu nedenle birçok düğün sahibi davul-zurna bile çaldırmıyor. Bazen bir düğüne gidiyoruz, kimse kalkıp gönül rahatlığı ile oynayamadığı için tabi biz de para kazanamıyoruz. 3-4 saatte düğünü yapıp bitiriyor, dolayısıyla bizler de para kazanamıyoruz. Eğer ilimizi yönetenler biz ustalara el uzatıp, destek vermezlerle işimiz harap…”
Evet, ustalarımız haksız mı?
Haklı, hem de çok haklılar.
Ülkemizi yöneten esnafa, sanatkâra, tüccara, sanayiciye az da olsa destek verirken, galiba bizim ustalarımız unutuldu.
Tabi gönlümüz onlara da devletimizin destek vermesi. Ama onların bundan belki bilgileri olmayabilir. Bu konuda yetkilileri bilgilendirmek te bu ili yöneten siyasilerde ve yöneticilerde…
Ben Kırşehir yerel yöneticilerimizden, yani Belediye Başkanımız Selahattin Ekicioğlu ile KESOB Başkanımız Sayın Bahamettin Öztürk’e çağrıda bulunuyorum. Lütfen iyi günde, kötü günde hep yanımızda olan ustalarımızı etkinliklerinizde unutmayın.
Koronavirüs nedeniyle etkinlik yapamazsanız dahi bir şekilde onları hep sahip çıkıp, destekleyin. Çünkü onlar Kırşehirimizin bir değeridir.
Oyunlarımızı, türkülerimizi derleyip Türk Halk Müziği repertuvarımıza yüzlerce eser kazandıran Kırşehir ustaları, çocuk yaşta başlayıp yaşlanıp yatağa düşünceye kadar düğünlerde, bayramlarda, eğlencelerde; davulları, zurnaları, kemanları, bağlamalarıyla kuşaktan kuşağa derin bir kültür köprüsü kurmuşlardır.
"Bizim çocuklar; beşikte gözünü açıp da, pel pel etrafına bakmaya başladığında görür ki; duvarda bağlama, keman, davul, zurna asılıdır. O bebeğin dünyası, bu çalgılarla şekillenmeye başlar. Mezara kadar sürer..." diyen, Ayvaz Usta Kırşehir'in türküsünün babayiğit türküsü, oyununda babayiğit oyunu olduğunu en iyi bilenlerdendir.
"Bu iş terbiye ister, ahlak ister, yörenin kültürünü, geleneğini yürekte hissetmek ister. Daha küçük yaşlarda çocuğu düğünlere götürür oturup kalkmayı öğretiriz. Çocuğu gözetir, ustalık töresine göre yetiştiririz" ilkesinden hiç ayrılmayan Abidin Usta, Haydar Usta, Veli Usta, İlyas Usta, Bektaş Usta, Resul Usta; aşağılanmaktan ve "aptal" ile "abdal" sözcüklerinin ayırt edilmemesinden büyük üzüntü duyarlar.
Sadece düğün mevsimindeki kazançlarıyla geçimlerini sağlayabilen ustalar, maddi imkânsızlıklar nedeniyle de tam bir eğitim süreci yaşayamayan kesimlerdir. Müziğin, türkünün, bozlağın, halayın kaynağı ustalar, tüm geçim sıkıntısı ve ilgisizliğe rağmen, Türk Halk Müziğinin can damarı olduklarını ürettikleri eserlerle ispatlamışlardır.
Ustalarımızın, ilimizin yöneticilerinden beklentilerini dile getirdikten sonra bugünkü yazımı Kırşehirli ustalarımızın ilginç anılarıyla tamamlayayım isterseniz.
Ustalar maddi sıkıntılar nedeniyle uzun süreli eğitim göremezler. Geçim telaşı ve küçük yaşta müzikle haşır-neşir nedeniyle okula gitmeye pek sıcakta bakmazlar. Günlerden bir gün çocuğun birisi mesleğine biraz soğuk bakar. Saza bağlamaya fazla hevesi yoktur. Çağırır babası bak oğlum der:
"Şu kemaneyi öğreneceksen öğren, yoksa seni öğretmen yapar köy köy süründürürüm."
Yine benzer bir durumda da başka bir usta oğluna "saz çalmayı bellemezsen, seni kale mektebine veririm iner iner çıkarsın" der.
Ama bazen de ustaların içinden okumak, büyük adam olmak isteyenler çıkar. Babasına okumak, hakim olmak istediğini söyleyen bir çocuğa babasının cevabı ilginçtir:
"Hakim olup ta onun bunun ağzına bakacağına, sırtı boz davullu bir yiğit ol da herkes senin ağzına baksın der."
İki usta bir köyde düğün çaldıktan sonra paralarını alıp evlerine dönmek üzere yola çıkarlar. Geceleyin köyün çıkışında bir mezarlığın yanından geçerken ustanın biri arkadaşına "gel şu mezarlığa birer Fatiha ihsan eyleyelim" der. İkisi de durup Fatiha okurlar tam yola devam edecekleri sırada karşılarına iki kişi dikilir ve ustaların üzerindeki tüm paraları alırlar. Ustalar neye uğradıklarını şaşırıp sessizce mezarlıktan uzaklaşırken birisi söylenir "nereden aklına esti de elin mezarında yatanına Fatiha okuttun, senin Fatihan yüzünden cıscıbıl soyulduk" diye. Arkadaşı mahcup "Ben ne bileyim ağam eşkiyanın mezarlıkta yatıp kalktığını" diye cevap verir.
Bir düğünde oldukça sarhoş olan misafirler, geç saatlerden sonra ustalara eziyet etmeye başlarlar. Hatta bir tanesi sürekli küfür etmektedir. Ustalardan bir tanesi küfür edene yaklaşır. "Ağam sen niye bize küfür ediyon, alacağın mı kaldıydı da onu ödeştiriyon?" der.
Bir düğün sonrası 5-6 kişilik usta ekibi ırmağın kenarına oturup parayı paylaşmaya başlarlar. Parayı bir türlü denk dağıtamamışlar. Ya artıyor ya eksik kalıyormuş. Uzun uğraşlardan sonra birisi "ne uğraşıp duruyorsunuz şu artan parayı ırmağa atalım olsun bitsin" der ve sorunu kökten çözer.
Ustalardan ikisi yurt dışına çalışmaya gider ve sonra emekli olup dönerler. Daha sonra birlikte hacca gidip hacı olurlar. Ancak uzun yıllar içki alemlerinde ve eğlencelerinde yoğrulmuş bu iki arkadaştan birisi bir gün diğerine "Hacı sen bir gün rakı alsan ben de bir hindi alsam şöyle Akbayır’a doğru bir açılsak der."
Arkadaşının cevabı sert olur. "kudurdun mu sen, birde hacısın."

***

Sevdiğim bir söz

“Büyük ve üstün insan kendi kendini bulmaya çalışır. Küçük insan ise başkalarını aramaya çalışır.” Konfüçyüs

***

Siyaset böyle bir şey işte!

Muhtar köye gelen milletvekiline; "iki büyük problemimiz var" demiş.
Milletvekili "lafı mı olur muhtarım söyle hemen halledelim" diye cevap vermiş.
"Birinci sorun" demiş muhtar. "Köyümüzde sağlık ocağı var ama doktor yok."
"Hemen Sağlık Bakanını arayıp hallediyorum" demiş milletvekili telefonunu çıkarmış birisiyle konuşmuş, "Tamam" demiş "Doktor yarın sabah burada olacak. İkinci sorununuz nedir?"
Muhtar "Efendim, köyümüzde hiç bir cep telefonu çekmiyor!!!"