Bu dünya bizim, bizim, bizim…
Peki “biz” kim? Sadece insanlar mı? Hani, kendini dünyanın tek hakimi olarak gören, dünyadaki “diğerleri” üzerinde her türlü yetkiye sahip olan hatta kendi türü içinde bile “gücü yeten yetene” dengesi kuran insanlar…
İnsan var, “insanımsı” var…
İnsan olan bilir ki bu dünya dağıyla, taşıyla, çiçeğiyle, böceğiyle, toprağıyla, suyuyla, ağacıyla, hayvanıyla bir bütündür.
İnsan olan bilir ki sadece insana değil, bunların her birine değer vermek, her birini korumak gerekir.
İnsan olan bilir ki zorda olanlara, yaşamak için başkalarına muhtaç olanlara yardım etmek gerekir.
“İnsanımsı” dedim ya… Onlardan da var, bir avuç ama kötülükleri öyle büyük ki… Her biri gücü çerçevesinde bencil, duyarsız, kötü, zorba, zalim…
Diğerleri?.. Onlar, bazılarımız bunu bilmese de anlamasa da, yoklukları doğanın dengesini alt üst edecek olan can dostları… Kimi evimizde evladımız olmuş adeta, çok azı kendi doğasında, çoğu ise sokakta…
Ve sokaktaki can dostları “insanımsı”ların kötülüğü yüzünden aç, susuz, sakat, acı içinde ve ölü !..
Öylesine kapalı ki bu insanımsıların kalpleri, masum canlara akla hayale gelmeyecek kötülükleri yapmaktan hiç çekinmiyorlar. Bunlardan bazıları da öylesine duyarsızlaşmış, öylesine körleşmiş ki yaptığının kötülük olduğunun farkına bile varmıyor. Bir hevesle sahiplendiği ya da “satın aldığı” canı, kapının önüne, birçoğu ölüm kampına dönmüş barınağa öylece bırakıveriyor. Oysa eve alınan bir “can”dır, evin her şeyiyle kabul edilmesi gereken bir üyesidir artık.
Pek çok can var sokakta; kimi terk ediliyor sokağa ya da ıssız bir dağın başına, kimi zaten hep sokakta. Açlıkla, susuzlukla, soğukla mücadeleleri yetmiyormuş gibi bir de insanımsıların vicdansızlıklarından, kötülüklerinden darbe yiyorlar.
Sokaktaki canlar için insanların bıraktıkları mamaları çöpe atmak, suları dökmek (Bunlar, yapılan kötülüklerin en basitidir aslında.) hangi vicdana sığar? Ya yapılan bedensel eziyetler? Sakatlığa, dayanılmaz acılara, ölüme giden eziyetler… Söylemeye dilim, yazmaya kalemim varmıyor. Düşüncesi bile boğazımda bir düğüm…
Bunları asla görmeyip “Bize saldırıyorlar, toplayın bunları! “ diyenler ( Bunlara şunu söylemek isterim: Tecavüz eden, sakat bırakan, eziyet eden, öldüren insanlar var diye tüm insanları hapse tıkalım mı? ) bir tarafa, kendini bu canlara adayan harika insanlar da var. Bunlardan birini yakın zamanda tanıdım. Mucur’da, kendi imkanlarıyla bir barınak kurmuş birçok zorlukla mücadele ederek. Yaklaşık 150 cana annelik yapıyor. Her birini “çocuğum” diyerek seviyor. Karınlarını doyurmak için ayrı, tedavilerini yaptırmak için ( Üç bacaklı, felçli, yaralı, eziyet görmüş, hasta ne çok can var orada.) ayrı koşturuyor. Çoğunu kurtarıyor belki ama tüm çabalarına rağmen yapacak bir şey kalmadığında, o can, göçüp giderken bu dünyadan, “patilerin melek annesi”nin gözlerine bakarak melek oluyor.
Bunu yazmak bile acı veriyor bana. Melek anne nasıl dayanıyor?
İnsan var, insanımsı var…
İyi insan olmak, sadece kötülük yapmamak değildir, yapılan kötülüklere karşı mücadele ederek tarafını belli etmektir. Haydi, tarafımızı belli edelim. Her birimiz önder olamayız belki ama en azından önderlik edenlere destek olabiliriz.
Biliyorum çok fazla acı var dünyada, burada onları sıralamayacağım. Kimileri diyecek ki belki onca acının arasında bir de hayvanlarla mı uğraşalım, onlara gelene kadar… Doktor, hemşire, öğretmen, avukat, terzi, temizlik görevlisi, işçi, çiftçi… Hepsi lazım toplumsal hayatta, her birinin ayrı bir görevi var ve bunlarla bir bütün oluyoruz. Yardımlar da böyle… Kimisi yaşlılara, kimisi çocuklara, kimisi afetzedelere, kimisi savaşzedelere, kimisi hastalara, kimisi doğaya, kimisi sokaktaki canlara… Her birimiz bir acıyla gerçek anlamda mücadele etsek inanıyorum ki acı en aza inecek… Keşke…
(Bu yazı, patilerin melek annesi Melek Yıldız ve onun gibi kendini sokaktaki patili dostlara adayan güzel insanlar içindir.)






