Bu yıl yaz bir türlü gelmedi.
Yağmurdu, rüzgârdı, doluydu, fırtınaydı derken hafta sonu Haziran ayını uğurluyoruz. Yağmurlu, fırtınalı günler geride kalacak.
İstanbul seçimleri için ülke günlerdir bir siyasi kaos içindeydi. Bazı siyasetçilerin kullandığı diller çok zehirliydi. Sonuçta olan oldu, Millet İttifakı’nın adayı Ekrem İmamoğlu, ikinci kere, üstelik yüzde 9 fark atarak İstanbul büyükşehir belediye Başkanı seçildi.
Yıllar geçiyor, Kırşehir yerinde sayıyor, dostlar azaldı, birçoğunu da kaybettik.
Şimdi bir boş söz, kısır bir çığlık, onların evreninde karanlığın sesini oluşturuyor.
Duyarlar mı sesi mi? Duyar mı babam? Duyar mı Hacı Mehmet Gülten? Duyar mı Ahi Baba Karagüllü? Duyar mı Hakkı Göçen? Duyar mı Mehmet Metintürk?
Selam olsun hepsine, şad olsun ruhları…
Günlerden Cumartesi hava bir açıyor, bir kapıyor, yağmur göz açtırmıyor. Yağmur artık zarar vermeye başladı.
Kapalı göğün altında kanat çırpan kumrular, serçeler, yeşillenmiş, meyveye dönüşmüş ağaç dallarında şakıyıp, şarkılarını söylerken izliyorum onları. İnsanları tanıdıkça hayvanları daha çok seviyorum.
Bir zaman tünelindeyim sanki…
Küçük küçük umutları, hayalleri, bir aşk masalında yakalamanın mutluluğunu arıyorum. Ama yok ne yazık ki.
Oysa yazın başlangıcı diyebileceğimiz Temmuz ayına girmemize şunun şurasında ne kaldı.
Temmuz gelsin de görün siz!
Yanacaksınız, kavrulacaksınız.
Öfkeyi, acıyı, hüznü, yaşamla buluşturması gibi bir şey işte.
Yine başladı yağmur, toprak suya doydu.
Bir tarafta hasat yapılıyor, bir tarafta müthiş yağmurlar yağıyor…
Bazen yağmurla birlikte dolu yağıyor, Kırşehir ve ilçelerindeki pek çok köyde ekili alanlara büyük zarar veriyor. Çiftçiler büyük zarar görüyor, devletten kendisine uzanacak yardım elini bekliyor boşuna.
Toprak suyunu aldı.
Kılıçözü Irmağı daha bir coşkulu akıyor temizlenmese de, bakılmasa da.
Çocukluğum geliyor aklıma. Ah mahallemizin başangı çocukları nerdeler şimdi?
Biz Kırşehirliler ve bizim kuşak Kılıçözü’nde öğrendi yüzmeyi.
Hepsi unutuldu, hepsi anılarda kaldı. Ne güzel günlerdi o günler!..
Sevmiyorum artık sahilleri, denizleri.
Kim bilir kaç kere kulaç atıp yüzdüğüm denizleri şimdi yılda bir kere ziyaret edebiliyorum.
Artık özlediğimiz yaz akşamları geliyor.
Mavi bir akşamın içinde kiralanmış sessizliğin saatlerini yaşıyorum.
Bahçemdeki güller, gün nasırlar, ortancalar, şakayıklar, hanımelleri yine açtılar. Hepsi mis gibi kokular yayıyorlar etrafa…
Şairin dediği gibi “Ben sende yaşıyorum, sen bende yaşıyorsun” dediği geceleri düşünüyorum.
Bahçemdeki ıhlamur ağacının altında yıldızlara bakarak uyumak, hayatı derinlerde yaşamak…
Bildiklerim, yaşadıklarım, unuttuklarım geliyor aklıma…
Ah keşke şunları yapmasaydım!..
İyilik yapmanın bedeli böyle mi olmalıydı diye üzülmemek elde değil.
Bakıyorum, Kırşehir akşamın sessizliğine gömüldü!
Serçeler penceremin pervazına sığındı.
Bir süre yağan yağmurla bakıştık! Akbayır’a, Kervansaray’a sisler çöktü yağmurdan gözükmüyor.
Yağmur dindi.
Ortalık sessizleşti, sakinleşti.
Toprak mis gibi kokuyor.
İyi de bunların tek başına ne anlamı var?
Masamın üzerinde yüzlerce “Kırşehir Çiğdem” Gazeteleri var.
Yıllarına bakıyorum 1980’li, 1990’lı yıllara ait.
Başlıklara, manşetlere bakıyorum hüzünleniyor, elem duyuyorum, seviyorum, heyecanlanıyorum, gururlanıyorum.
O yıllardan bugünlere bakıyorum gazetemde kimler yazmamış ki? Dursun Yastıman, Ertuğrul Ersan, Celal Tekiner, Hayri Çopuroğlu, Orhan Baycan, Sırrı Davutoğlu, Adil Vahaboğlu, Adnan Yılmaz, Nuri Orbay, daha kimler kimler hepsine buradan selâm olsun. Aramızda olmayanlara rahmetler olsun.
Mesleğim adına, Kırşehir adına ne güzel yazılar kaleme almış, haberler yapmışız, başkaları gibi kalemini satıp ona buna peşkeş çekmedik, itibarımızı hiçbir zaman ayaklar altına düşürmedik. Hep Kırşehir dedik.
Bugün mesleğim maalesef ayaklar altında ne iş yaptıkları belirsizlerin elinde oyuncak oldu. Çıkar ve menfaat, yalan, dolan her şeyin önüne geçti.
Biz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hedef gösterdiği gibi laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin çok partili siyasi hayatın devamından yanayız. Bunun için vatanımızı ölümüne seviyoruz. Bunun için Kırşehirimizi ölümüne seviyoruz.
Biz özgürlükleri savunuruz.
Biz demokrasiyi savunuruz.
Uygarlığın aydınlanma dönemini önemseriz.
İşte bunun için anlımız ak, başımız diktir bizim.
Bu vatana, Atatürk ilke ve inkılaplarına sahip çıkanlara selam olsun.
Hepsinin alınlarından öpüyorum.
Evet, işte böyle duygular içinde Kırşehir’i yaşadım ve yazdım.
Bu Kırşehir için özlemim, elemim, isteklerim bitmeyecek.
Ne çare ki ömrümde böyle geçecek.
Varsın desinler ki Kırşehir’i ölesiye severek yazdı, severek yaşadı, severek öldü.
Benim için Kırşehir böyle bir şeydi işte.