Eşimin annesinin rahatsızlığı nedeniyle bugün itibarıyla yaklaşık kırk beş gündür Eskişehir’deyiz,  bir müddet daha burada olmaya devam edeceğimizden haliyle yazılarımı Eskişehir’ den yazmaya devam edeceğim. 
Ne yalan söyleyeyim Kırşehir’i, dostlarımı, arkadaşlarımı çok özledim. Çünkü Kırşehir’de doğdum, Kırşehir’de büyüdüm, futbol oynadım, Kırşehir’de yaşamaya devam ediyorum. Bu yaştan sonra benim gidecek bir yerim yok. Kırşehir benim sevdam, Kırşehir benim edam, Kırşehir benim rüyamdır. Şemsi Yastıman’ın dediği gibi “Kırşehirliyim diye göğsümü germek istiyorum.”
Bugün gücüm yettiği, elim klavyeye gittiği kadar çok eskilere gitmek bir şeyler yazıp, bir şeyler talep etmek istiyorum. Ne derece başarılı olurum, yazımı kimler okur, kimler dikkate alır bilmiyorum. İçimden geldiği için yazıyorum. 
Hani siyasetin sayesiyle bir yerlere gelip,  suya sabuna dokunmaktan korkan  gününü gün eden, çapsız,  uyuz, mızmız zatlar, “Senin üzerine vazife mi?” derler ya, onların dediği gibi bugün yine üzerime vazife olmayan konulara değinmek, suya sabuna dokunmak, sesimi duyurmak istiyorum. İnanın bu şekilde korkak, mızmız, uyuz, elinden hayır şer gelmeyen insanlardan nefret ediyorum.
Kırşehir buram buram tarih kokan kültür şehri olup, geçmişte siyasetçilerin gazabına çok uğradığı gibi Moğollarında işgaline uğramış, yakılıp, yıkılıp yerle bir edilmiştir.  Bunlar derin konudur. 
Hani bazı okumadan alim yazmadan katip olanlar, kahve köşeleri ve duvar dibi üniversitesinden mezun olan çok bilmiş allame tayfaları Kırşehir için “Delisi ve sarhoşu çok!” derler. 
Oysa bu çokbilmişler sadece Kırşehir’de değil Türkiye’nin diğer illerinde de delinin ve sarhoşun olduğunu bilmelidirler. İnsanın olduğu her yerde  her türlü muhteremler çıkmaktadır. Bilinmelidir ki Kırşehir Türkiye’nin en huzurlu şehirlerindendir. 
Tarihine baktığımızda Kırşehir her şeyi bilen ve her şeyden anlayanların dediği gibi sarhoşların ve delilerin değil, aksine âlimlerin, ilim ve bilim adamlarının, Türkçülüğün öncülerinin, İslam ulemalarının olduğu şehirdir. Ahilik teşkilatını, Osmanlı Devletini kuran şehirdir. Türk ve Müslüman olduğu için Moğollar tarafından yakılan yıkılan şehirdir.  
Siyasetçilerin üvey evlat muamelesi yaptığı,  “bana oy vermedi!” diye ilçe yaptığı sonrasında gelen iktidarların yıllar sonra  yapılan fabrikaları kapatma kararı aldırdığı ve özelleştirdiği şehirdir. 
Atalarımız yurt ve obalarını daima  akarsu kenarına kurmuşlar. Çok eski tarihlerde Orta Asya’dan gelen Türkmenlerin  ortasında Kılıçözü Çayı’nın geçtiği Kırşehir’e gelerek yurt edindikleri kurdukları Türk ve İslam Şehridir Kırşehir. 
Tabi o zaman Kırşehir’e şehir anlamına gelen “şar” denilirmiş.  Çocukluğumuzda bazı büyüklerimiz “Şar’a gidiyorum” sözcüğünü bunun için kullanırlardı. Bu sözcük zamanla “Gırşar’a  dönüşmüştür.  Kırşehir’de doğup, büyüyen, lise eğitime kadar Kırşehir’de yaşayıp, üniversite ve iş nedeniyle Kırşehir dışına çıkanlar zamanla  adı Kırşehir olan memleketlerine gelip giderlerken “Gırşar’a gidiyoruz” cümlesini kullanırlardı. Halen de kullanalar mevcuttur. 
İlk yıllarında etrafı surlarla çevrili “şar” denilen ve zamanla adı Gülşehir olan Kırşehir içerisinde sayısız cami, mescit, hamam, medrese, tekke, hankah ve zafiyelerden oluşmuş bir şehirdi. Ortasından geçen  Kılıçözü Çayı başta insanlar olmak üzere canlılara hayat vererek akmaktaydı. “Şar”ın (şehrin) her tarafını kaplayan gül bahçeleri cennetten bir köşeyi andırmakta ayrıca gülle birlikte reyhan ve ıhlamur kokuları insanın başını döndürecek güzellikteydi.   
Şar  adındaki Kırşehir’e her köşe başında gürül, gürül akan iki veya üç lüleli çeşmeleri hayat vermekteydi. Şehrin ortasından geçerek kuzeyden, güneye kıvrılarak akan kılıç özü çayı şehrin can damarıydı. (Bugün Kılıçözü Çayının hali içler acısı olup, havaların ısınmaya başladığı bu günlerde acilen temizlemesi ve koruma altına alınması gereklidir. İçerisine akla, hayale gelmeyen sebze, meyve ve malzemeler atılmaktadır. Kılıçözü Çayının bu hali yakışmıyor, Kırşehir’e bu hali ayıptır, utanç vericidir. Bu konuda Sayın Valimiz İbrahim Akın ile Belediye Başkanımız Selahattin Ekicioğlu’na önemli görevler düşmektedir.)  
Güllerin, reyhanların, ıhlamurun dışında meyve ağaçları, üzüm bağları, sık dikilmiş çeşitli ağaçları ayrı bir güzellik vermekteydi, görenler imrenerek bakarlardı Kırşehir’e. Kervansaray dağlarından esen rüzgârlar şehrin havasına ayrı bir güzellik katmaktaydı. 
Şehrin güneyi verimli ve sulak buğday tarlalarıyla  çevrili olup, her türlü nohut, mercimek, fasulye ekimi yapılırdı. Kırşehir bölgenin zenginlik kaynağıydı. Şehirde ticaret, zaanat ve üretim çok yüksekti. Ahiler şehrin ve Selçuklu Devletinin  en önemli kuruluşuydular. Ahi Evran’da kılıç özü çayının hemen yanında bulunan dergâhında yaşamakta, çevresinde bulunan şeyhler, dervişler ve Türkmenler arasında çok sevilen hatırlı bir insandı. Ahi Evran’ın geleceği şekillendirecek bilgi ve beceriye sahip olduğu  o günlerden  belliydi. 
Halkı Türk ve Müslüman olup, akıcı Türkçe konuşurlardı. Kırşehir adeta Türklüğün ve Türkçe’nin cazibe merkeziydi. Yüzlerce yıl bütün esnaflar Kırşehir’e bağlı olarak iş yaparlar Kırşehir dışında bulunan Ahi Şeyhleri icazetleri Kırşehir’de bulunan Pirleri Ahi Evran’dan alırlardı. 
Kırşehir’de Konya kapısı, Kayseri kapısı  Engürü (Ankara) kapısı, Tokat kapısı gibi girip, çıkılan dört kapı mevcuttu. Doğudan gelenler İnaç Köyündeki Ahi tekkesinde, Konya tarafından gelenler kesik köprü kervansarayında, batıdan Ankara (Engürü) kapısından gelenler Karalar Ahi Zaviyesinde, kuzeyden gelenler ise Kızılköy’de bulunan Ahi Zaviyesinde konaklamaktaydılar. 
Şehrin batısında bahçesi Kılıçözü Çayına bitişik olan Ahi Evran’ın oturduğu, eğitim, verdiği,  konukların yemek yediği misafir ağırladığı hankah bulunmaktaydı, gençlerin , kalfaların, çırakların bulunduğu odalar vardı. Bu odalarda meslek eğitimi, müzik eğitimi, şiir, tarih, yazma dersleri verilmekte olup, eğitim dili Türkçe'ydi. 
Şeyh Süleyman Türkmani’nin tekkesi şehrin doğu tarafında, Şeyh Muhammed Hacı Bektaş’ın tekkesi Konya kapısında, Kayı Şeyhi’nin tekkesi şehrin batısında  Kılıçözü Çayına bitişikti. Ayrıca Kırşehir’de Şeyh Şemsettin, Şeyh Edebalı, Geyikli Baba, Abdal Musa ve Saru Saltuk gibi ahilerin  zaviyeleri vardı. 
Bunların dışında Ahi Evran’ın çok güvendiği Muhlis Paşa, Şeyh Kalender Baba, Hacip Ahi Kara Hamza, Yiğit Başı Ahi Hasan gibi ahiler ve dervişlerde vardır. 
İşte bu Ahiler ve dervişler Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra insanların güvenebileceği, özgürce yaşayabileceği dili Türkçe olan  bir devletin kurulması için Kırşehir’de karar aldılar ve Osmanlı Devleti’nin kurulmasını sağladılar. Bu sırada Kırşehir’de bulunan bazı Şeyhler’de bu surette etkili olabilmek için Ahi Evran’ın talimatlarıyla Kırşehir’den ayrılarak ülkemizin batısına gitmişler Osmanlı devletinin kurulmasını sağlamışlar ve sonra bu devletin gelişerek imparatorluk haline gelmesinde büyük gayret göstermişlerdir. 
Öyle okumadan alim yazmadan katip olan birilerin dediği gibi “Şeyhler Kırşehir’den, bu şehirden bir şey olmaz!” diyerek gitmemişler aksine devlet kurmak için görevleri icabı gitmişlerdir. 
İşte sadece Türkiye değil dünya tarihinde önemli rol oynayan imparatorluk kuran Kırşehir’de şu an yaşayanların büyük çoğunluğu  maalesef  Kırşehir’in tarihinden ve kültüründen habersizler. O nedenle bu satırlarda köşe yazısı dışına çıkarak bazı bilgileri yazıyoruz ki en azından yazımızı okuyanlarda bir iz kalsın. 
Buraya kadar Kırşehir’in çok eskilerinden, tarihinden bahsettik. Gelelim saadete. 
Sadece Kırşehir değil tüm şehirler  geçmişiyle gurur duyar ve geçmişe kendisiyle özdeşlemiş değerlerinin isimlerini mahalle, sokak ve caddelere verirler ama nedense bizim Kırşehir’de Ahi Evran, Aşıkpaşa, Cacabey dışında diğer değerlerimize pek önem vermiyoruz. O nedenle buradan ilgililere seslenerek Ahi Evran’ın yanında yer almış Osmanlı Devletinin kurulmasında önemli görevler üstlenmiş ; Şeyh Şemsettin, Şeyh Edebali, Geyikli Baba, Abdal Musa ve Saru Saltuk, Muhlis Paşa, Şeyh Kalender Baba, Hacip, Ahi Kara Hamza, Yiğit Başı Ahi Hasan, Şeyh Ömer, Baba İlyas, Dursun Fakıh  gibi  daha nice değerlerimizin isimlerinin Şehitlerimiz'de olduğu gibi cadde ve sokak isimlerine verilmeleri çok yerinde olacağı gibi Kırşehir’in tam bir tarih ve kültür şehri olduğunun göstermesi açısından önemlidir. 
Ayrıca Kayabaşı mahallesinin adının Kayı Şeyhi Mahallesi olarak değiştirilmesi doğru olanıdır.  Bu konuda gerekenin yapılması için Sayın Kırşehir Valimiz İbrahim Akın ve Sayın Belediye Başkanımız  Selahattin Ekicioğlu’ndan atılımlar bekliyorum.  
Dediğim gibi bu gün yine üzerime vazife olmayan konulara değindim. Boşuna dememişler “can çıkmadan huy çıkmaz” diye. 
Birilerinin işine gelir veya gelmez, birileri sever veya  sevmez sorun değil, ben de böyleyim işte, böyle geldim böyle gidiyorum.