Devlet erkânı bir ili ziyaret etmeye geliyorsa onda amaç gezip, dinleyerek o ilin problemlerini yerinde görmek ve tespit etmektir. Eğer bunlar yapılmıyorsa sadece kendi partilileriyle bir araya gelerek sohbetler ediyorsan bu ziyaretin turistlik geziden başka bir amacı yoktur.   
Geçtiğimiz hafta Sayın Çevre Bakanımız Murat Kurum Kırşehir’e geldi. Geldi gelmesine ama bu geliş hiç hoş olmadı. Devletin bir Bakanı bir şehre gidiyorsa ve ilin sorunları hakkında bilgiler almak istiyorsa yapacağa ilk iş Belediye Başkanını ziyaret ederek ilin sorunları hakkında bilgi almalıdır. Ama maalesef Kırşehir Belediyesi’ne uğramadan giderek hata yapmıştır.  
Kırşehir’e gelen bir Bakan “Benim partimden değil” diyerek Kırşehir Belediyesi’ni ziyaret etmeyip, Belediye Başkanı’ndan Kırşehir’in problemleri hakkında bilgiler almıyorsa ilgili Bakan’ın Kırşehir’e gelmesinin de bir anlamı yok. 
Peki Bakan’ın yanında bulunan ve Kırşehir’i temsil eden Milletvekillerine ve İl Başkanına ne demeli?
Neden onlar programa Belediye Başkanlığı ziyaretini koymazlar, programda yoksa dahi Belediye’ye götürmezler anlamış değilim.  
“Kırşehir Çiğdem“ Gazetesinin bana ait olan köşesinde elimden geldiğince, gücümün yettiğince hiçbir siyasi ayrıma girmeden Kırşehir’in sorunlarını gündeme getirir, ilgili makamlara seslenir ve ısrarla Kırşehir’i düşünmediğimizi ve birlik beraberliği sağlayamadığını yazarım.  
Son olarak Çevre Bakanımız Murat Kurum’un Kırşehir’e geldiğinde Kırşehir Belediyesi’ne uğramaması da Kırşehir’i düşünmediğimizi göstermektedir. Kırşehir’i düşünseydik hiçbir siyası ayrıma girmeden Sayın Bakanımızı Belediye’ye götürür, Belediye Başkanı Selahattin Ekicioğlu’nu ziyaret ederler ve Kırşehir’ in sorunları hakkında bilgiler alırdı. 
İşte kendi yaptığımız bu hataları görmezden gelerek sürekli dertlenir, konuşur ve Kırşehir’i sık, sık Ankara-Kayseri gibi şehirlerle kıyaslarız. Kırşehir’de bu kentlerdeki gibi birliktelik olmadığından yakınırız. 
Biz Kırşehir’i ve Kırşehirlileri cehennemdeki kazanlarda birbirlerinin ayaklarından aşağı çeken insanlar olarak görüyoruz. Kırşehir olarak, sürekli geriye doğru gidişimizin altında yatan bir vurdumduymazlık var, bir bencillik var, Kırşehir’den bir şey olmaz düşünceleri var, siyasi ayrışma var. Birileri hep kendini ve sadece kendi cebine girecek için kocaman Kırşehir’in kaderiyle oynuyor. Çok uyanık birileri ortaya çıkıyor Kırşehir’e bir tesis ve yatırım yapılacaksa hemen kendine menfaat sağlaması açısından yapılacak olan yatırımları kendi arsasının, tarlasının bulunduğu alana yaptırma çabası içerisine girmektedir. Bu da gösteriyor ki Kırşehir’i düşünmüyoruz. Bizler bırakın Kırşehir için büyük düşünmeyi küçük dahi düşünemediğimiz için büyüyemiyoruz. 
Bir gerçek var ki Kırşehir geriye doğru gitmektedir. İşsizlik hat safhada. İlimizde çok az olan sanayide kapanan fabrikaların, kepengi indirip kenti bir daha dönmemek üzere terk eden esnafların ve ekmek parası için Kırşehir’i terk ederek başka illere giden insanlarımızın olduğu bir gerçektir. 
Kırşehir sürekli göç veriyor büyüyemiyor, dolayısıyla Kırşehirli doğup büyüdüğü şehrini terk ediyor. Bu da Kırşehirlilik bilincinin yok olmasına yol açıyor. 
Vurdumduymazlık, bencillik, bilgisizlik ve çekememezlik Kırşehir’in geri kalmış olmasında önemli etkenlerdir. Bunları, burada tek, tek açmak istemiyorum. Çünkü zaten çok konuşuluyor, çok yazılıyor ama kimselerde bencilliğinden vazgeçmiyor. Birileri kendi şahsi çıkarları için Kırşehir’in kaderi ile oynamaya devam ediyor. Bunlar acınacak durumlardır. 
Maalesef Kırşehirliler şehrimizde yapılan tesislere sahip çıkmamaktadırlar. Eğer bir İş adamı bir yatırım yaparsa, “Yahu bu adamın hiç mi aklı yok? Gelip Kırşehir’e yatırım yapıyor, başka yer bulamamış mı veya da kim bilir parayı nasıl kazandı ki fabrika kuruyor” şeklinde söylemlerde bulunulmaktadır. 
Kapanan bir tesis, fabrika ve iş yerleri için sevinenlerin olduğu gözlenmektedir. Bunlar çok acı durumdur. Oysa Kırşehir’in gelişmesi için yatırımların gelmesi gerekir, yatımcıların teşvik edilmesi gerekir, bir fabrika kurulduğu zaman Kırşehir’de bayram ilan edilmelidir.
Düşünelim bir kez Kırşehir’e yüz fabrika kurulsa bu fabrikalarda yüzer insan çalışsa toplam on bin kişi eder. On bini de en az dört ile çarparsak kırk bin insan buralardan ekmek yer. Tabi burada nakliyecileri de katarsak ve çalışan insanların aldığı maaş ta Kırşehir’de harcanacağına göre burada bulunan esnaflar kazanacaktır, dolayısıyla onlarda işlerini büyüterek yanlarında daha fazla eleman çalıştıracaktır. Böyle olunca da ilimiz gelişecek göç alacak nüfusu çoğalacak ve de hükümetin gönderdiği paralarda da artış olacak ve bunlar gerek Valiliğimiz, gerekse Belediyemiz tarafından hizmete dönüştürülecektir. Sonuçta Kırşehir ve Kırşehir insanı kazanacaktır. 
Bütün bunlarla birlikte elimizde bulunan fabrikalara sahip çıkmalıyız orada çalışanlara destek vermeliyiz. “Benim çocuğum çalışmıyorsa veya ben çalışmıyorsam kapansın gitsin!” gibi fesat düşüncelerden arınmamız gerekmektedir. 
“Kırşehir’e yapılacak olan tesisler illaki benim tarlamın, arsamın ve bağımın yanına yapılsın ki ben kazanıyım!” düşüncelerinden vazgeçerek yatırımları Kırşehir’e fayda sağlayacak, gelişmesine katkıda bulunulacak bölgelere yapılması sağlanmalıdır. 
Medeniyetlere beşiklik etmiş, Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında büyük rol oynamış Türk Dilinin ve Kültürünün başkenti konumunda olan ve ünü sınırlarımızı aşmış İslam Alimlerine, Evliyalara, Alperenlere yataklık etmiş, Türk Edebiyatının üç önemli eseri AŞIKPAŞA’NIN GARİPNAMESİ, AHMEDİ GÜLŞEHRİ’NİN MANTIKUT TAYRI VE YUNUS EMRE’NİN YUNUSUN DİVANI GİBİ ESERLER KIRŞEHİR DE YAZILMIŞTIR. Bundan dolayı da araştırmacı tarihçi ve yazarlar Kırşehir için “Türk Dilinin Başkenti” deyimini kullanırlar. 
Büyük yaşamış, büyük düşünmüş Kırşehir başta siyasilerin yanlış ve akıl almaz kararları ve kendini Kırşehir’in ileri gelenlerinden, iş adamlarından zanneden bazı uyanık kişilerin kendi şahsi, çıkar ve hevesleri yüzünden bir türlü kabuğunu kıramıyor kalkınma ve gelişme kalıplarına giremiyor. 
Hani o, “Büyük işler için yaratılan elleri, küçük işleri yapamayan dev” gibi sessiz sedasız kaderine razı durumda seyreyleyip gidiyor.
Kendi çıkarlarımızı Kırşehir’in çıkarlarından üstün tutmaya devam edersek Kırşehir’de birileri kazanmaya, neticede Kırşehir kaybetmeye devam eder. 
Ne hikmetse biz de hala, herkes ağa, herkes paşa, herkes bey. 
Sanıyorum, her şeyden önce bizim bu anlayışımızı sorgulamamız gerek. 
Bize, parçaları birleştiren yeni bir Yunus Emre, Ahi Evran kimliği gerek. 
Yola, ancak bu kimlikle, yeniden koyulabilir ve başarıya bu yolla ulaşabiliriz. Aksi hüsran olur. 
O nedenle Kırşehir’i düşünmeliyiz. Kırşehir’e gelecek olan devlet erkanına Kırşehir Belediyesi dahil her yer gezdirilmeli ve sorunlar hakkında bilgi verilmelidir.