Böyle devam ederse bir kaç yıl içerisinde ülkeyi resmen karasinek istila edecek. Çevreyi ve çevre halkını insan yerine koymayan ve dışardan getirilen hayvanları içeri kapatıp ne olduğu belli olmayan besinlerle hayvan besleyen besicilerin mandıranın yanında oturması şart koşulursa bu problem çözülür zannediyorum.

Böyle devam ederse bir kaç yıl içerisinde ülkeyi resmen karasinek istila edecek.
Çevreyi ve çevre halkını insan yerine koymayan ve dışardan getirilen hayvanları içeri kapatıp ne olduğu belli olmayan besinlerle hayvan besleyen besicilerin mandıranın yanında oturması şart koşulursa bu problem çözülür zannediyorum. Kırşehir’in çevresini bok çukuruna çeviren ruhsatçıların bir saat mandıra çevresinde dolaşmalarını tavsiye ederim.
Ceyhan ninenin feryadını kimse duymuyor. Ceyhan nine “sinekle yaşamaktansa etsiz yaşamayı tercih ederim” diyor.
Kırşehir’de kısa bir süre önce göreve başlayan ve ilk valiliğini Kırşehir’de yaşayan Sayın İbrahim Akın’ın hakkında Kırşehirlilerden aldığım olumlu izlenimler beni Kırşehir’im ve halkımız adına umutlandırdı.
İşte ben de Ceyhan Ninenin feryadını duyurmak için Kırşehir’de Vali Bey’in kapısını iki sefer ziyaret ettim, fakat halk arasına çıkan Sayın Vali İbrahim Akın’a nedense bir türlü ulaşamadım.
Her müdürlüğün kapısında olduğu gibi, valilik kapısında da bir zincir oluşmuş kendisine ulaşmak öyle kolay olmuyor. Ben buradan Sayın Valimiz İbrahim Akın’a soruyorum, etrafınızdaki korumalara acaba siz mi emir veriyorsunuz, “beni herkesle görüştürmeyin” diye.
Ben hoş geldin, güle güle takımından değilim, bir gazeteci olarak var olan sorunu kendisine anlatamıyorsam Ceyhan nine nasıl anlatacak?
Zaten bu sorun Kırşehir’de bir alışkanlık haline geldi. Bazı kişiler nedense kurumun başındakilerle halkı biraraya getirmez, sorun ve sıkıntıların üstünü örter. Böyle olunca da görev ve sorumlu olanlar sanar ki her şey güllük gülistanlık!
Aslında yok öyle bir şey!
Ah keşke görev ve sorumlu olanlar halkın içine Sayın Valimiz gibi bizzat inse, sorun ve sıkıntıları birinci ağızdan ya da yerinde görüp tespit etse, ben inanıyorum ki Kırşehir’de pek çok sorun kendiliğinden çözümlenir.
Ama ne yazık ki böyle olmuyor Kırşehir’de…
Yıllarca bir kurumun başına çöreklenen, müdür, şef, amir olanlar hiç zorluk ve sıkıntılara girmeden, “salla başını al maaşını” diyerek devletin kendisine verdiği görev ve sorumluluktan bihaber durumdalar.
Kırşehir’de yaşanan sorunları çözmekle yükümlü olanlar, yatmaktan, oturmaktan her tarafını kireç bağlamış, uyumaktan gözleri şişmiş durumdalar! Nasıl olsa makamlar onlara baki! Siyasiler yanında! Nasıl olsa Kırşehir onların memleketi değil, burdan gider başka bir ile aynı duruma orada da devam eder. Sonuç: Sorunları çözmekle olanlar, sorunları daha da arttırmaya devam ederler. Bu çark böyle devam edip gider.
Bu duruma Kırşehir’de artık bir son verilmeli. Sayın Valimiz İbrahim Akın’dan birkaç isteğim var. Görevini yapmayan, görev ve sorumluluğu içinde sorunları çözmeyenlere dur deyin. Kendisine ayak uyduramayan, çalışmadan yan gelip yatanları uykularından uyandırın. Halka tepeden ve hor bakanlara fırsat vermeyin… Kırşehir’de artık giderek kangrenleşen bu sıkıntıları ortadan kaldırın.
İşte Mucur çevresi, Özbağ’dan Göllü’ye kadar, şehrin hemen çıkışından Çukurçayır’dan Karakurt mevkiine kadar olan beldeleri resmen karasinek teslim aldı. Eğer adı geçen beldelerde oturan halk bir gün yollara dökülürse kimse şaşırmasın. Bilhassa Sevdiğin bölgesi bir felaket. Ercan beye kayıtları gösterdim ilgileneceğini söyledi, fakat maalesef bir girişim göremedik. Sevdiğin bölgesine üçüncü ve dördüncü mandıra ruhsatı verilirse bu beldenin taşınacağı yer bulunsun.
Kırşehir’in pek çok problemleri ve başta gelen istihdam sorunu yıllarca çözülmeyen ve her gün yenisi eklenen işsizler şehri olmaktan kurtulamazken, birazda Türkiye’nin genel durumuna bakalım.
Son 30 - 40 yıldır bir türlü belini doğrultamayan TL, gemi azıya alan dövizin arkasında yine nal toplamaya başladı. Çiftçinin 2,5 TL’ye yalvararak elden çıkardığı nohudun nasıl oluyorsa marketlerde 9 TL’ye satıldığına akıl erdiremeyen çiftçi, gelecek seneye tarlasını hozana bırakmayı düşünürken, aldığı banka kredilerinin ödenmeyen, kısmına da eldeki tarım aletlerini yok pahasına aracılara kaptırarak sosyal yardımdan alacağı yardıma bel bağlamış görünüyor.
İthalatın öğüttüğü döviz rezervlerini yerine koyamayan Merkez Bankası, halktan toplanacak vergilerle karaborsadan döviz teminine çalışacağını anlayan fırsatçılar, elini çabuk tutarak piyasada bulunan dövizleri toplayıp, tilki misali buz dinlemeye başlıyor.
Et temininde ithalata yol veren hükümet, kilosu iki dolara alınan etten alacağı vergiyi hesaplayadursun, asgari ücretle yaşamaya çalışan halk, şimdilik bedava olan dönerci buharına ekmeği tutarak nefsini kandırmaya çalışıyor.
Sayın Reisicumhurun, milli dayanışma ve milli bir mesele olarak kabul edip milletçe fedakârlıkta bulunarak, “Yastık altını bir karıştırın ne var ne yok hemen bankalara koşturun dövizlerinizi Türk parasıyla değiştirin” diye yanlış adreste yardım beklerken, ekranların başında fakir milletin kefensiz yatan ve hayatta olan anasına uçkur çözmeye kalkan kadim dostlardan ses yok.
Fedakârlığı önce çok yakın çevresinde yani sayın milletin vekillerinden talep ederken, diğer taraftan Ankara, İstanbul gibi şehirlerin parsellilerini yardıma çağırsa daha iyi olur. Dostun ve düşmanın kim olduğunu darda kalanlar daha iyi öğrenir.
Türkiye genelinde ev ve dükkân sahipleri bir ay kiranın yarısını alsın. Bordrocular aylığının bir ay yarısıyla idare etsinler. Paralı yolları ve köprüleri çalıştıran her kimse bir aylık geliri bağışlasınlar hepsinin yekûnu açılan yaranın bir kısmını kapatır. Geri kalan yarayı da yalayarak geçiririz.
Anadolu insanı fedakârdır, her türlü zorluğa alışık ve bağışıklığa sahiptir. Fedakârlık yapılacaksa, el cümle taştan elini sakınmamalı. Asgari ücretle geçinen emekliler bu uygulamaya hazır olduğunu zannediyorum. Yatlı katlı, özel uçakla tuvalete gidenlerden ve güvenli ülke bankalarına servet aktaranlardan yardım beklemek biraz hayalcilik olur.
Peki, ithalatta lüks yaşam malzemeleri kısıtlaması pek mi zor?