Bazen yalnız kalırsanız eski günleriniz gözlerinizin önünden film şeridi gibi geçer gider ya!...
İşte öyle bir dünyada yaşıyoruz ki derdimizi kimseye anlatamaz hale geldik.
Terör olayları, kavgalar, gürültüler, iç çekişmeler, cinayetler, kadınlarımıza saldırılar, intiharlar, boğulmalar…
Yüreğimizi yakan şehitlerimiz…
Ülkemizde yaşanan sen-ben kavgalarından bıktık. Haber seyredemez olduk!
İnanın televizyonlara bakamaz, gazeteleri okuyamaz olduk!
Hiç mi iyi haber olmaz ülkemizde?
Vallahi de, billahi de gına geldi artık!
Yorulduk, ömrümüzden ömür gitti yani!
Ülkemizin çevresinde yaşanan savaşlarda bile ülkemizi idare edenler, iktidarıyla, muhalefetiyle neden bir araya gelemezler, neden güç birliği yapamazlar?
Varsa eleştiri, yoksa eleştiri!
Güç kaybediyoruz, ülkemiz her alanda yara alıyor daha farkında değil misiniz?
İktidar partisi muhalefeti, muhalefet de iktidarı adam yerine koymuyor!
Birbirlerine akıl almaz “suçlamalar” ile yükleniyorlar.
Biz siyasi partilerdeki tartışmaları ve ülkemizin gündemini de bir kenara bırakarak Kırşehir’e dönelim…
Ne oluyor Kırşehir’de?
Doğru düzgün yatırım yok, başlanan yatırımlar ödenek yetersizliğinden durmuş kendisine uzanacak bir yardım eli bekliyor.
İşte Hükümet Konağı…
İşte Öğretmenevi inşaatı…
İşte Bağbaşı’nda binlerce TOKİ konutları…
TOKİ Konutlarının sorunları yıllardır çözüm bekliyor, geçtiğimiz ay Milletvekili Mustafa Kendirli burada AK Parti yönetimiyle bir basın toplantısı düzenleyerek sorunların 15 gün içinde çözümleneceğini açıkladı, ayı geçti sorunların çözümünde hiçbir gelişme yok! 
Kamu kurum ve kuruluşları siyaset kurumunun adeta arka bahçesi olmuş, hizmet yok, liyakat hiç yok! Partizanlık, adam kayırmacılığı almış başını gidiyor!
Siyasette, bürokraside adeta senin adamın, benim adamım gösterisi ve güç savaşları yaşanıyor!
Kim güçlü ise, kimin adamı varsa o kurumun başına onun istediği atanıyor, gerisi mi boş verin gitsin! 
Kırşehir’de eğitimimiz yerlerde sürünüyor, sağlığımız can çekiştiriyor. 
Bu ilin siyasileri atamalarla bu sorunları çözebileceklerini düşünüyorlar!
İşte son olarak Ahi Evran Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Başhekim değişikliğine gidildi. Neden gidildi, niye gidildi bilinmiyor. Ama herkesin tanıdığı çalışkan, cevval, dürüst, hiçbir şaibeye karışmamış değerli Başhekim Yahya Şahin’in görev süresinin uzatılmaması kafalarda çeşitli soru işaretleri oluşturdu. 
Şimdi sorunların çözümleneceği mi düşünülüyor?  
Herkes bu konuda karamsar mı karamsar? 
Hastaneyi, doktorları, personeli tanımayan, son bir yıldır Kırşehir’de bir hasta muayene etmemiş birisi başhekim olarak atanırsa sorunların hemen şıp diye çözümleneceğini beklemek hayalperestlik olur diye düşünüyorum.
Bunları yazmak, elbette basın olarak bizim görevimiz. Yazarak çözümü için yetkilileri göreve davet ediyoruz ama maalesef çözümlenmiyor bu sorunlar…
Eleştirilerimizde yapıcı olmak, çalışanların şevkini kırmamak lâzım.
Biz elbette aksaklıkları ve yanlışları yazacağız. Bazen yazmadan eleştirilerimizi bizzat ilimiz yöneticilerine iletiyoruz.
Ne diyelim herkes görüş ve düşüncesini söyleyecektir. Ama bir takım kimselerin eleştirilere ve yazılanlara kulak tıkamasını da kabul edemiyoruz.
Eskiden böyle değildi. Biz gazete olarak bir kurumu eleştirmişsek, hemen bu kurum eleştiriler üzerine bir açıklama yapar ve bizleri bilgilendirirdi.
Şimdi böyle mi?
Bize yazılı bir yanıt gelmeyince bilmiyoruz.
Oysa yönetici ve idareci konumunda olan insanlar her türlü eleştiriye açık olmalı ve bu eleştirilerde haklılık payı varsa üzerine gitmeli. Gitmeli ki o kurumda insanlar kendisine çeki düzen versin. 
Yoksa birileri “İt ürür, kervan yürür!” diyorsa ki çok vahimdir.
Birileri bizim veya başkalarının yazdığı haber ve yorumların altında bir şeyler arar ve “Bizden ihale istiyorlar!” diye çevresini ikna etmeye çalışıyorsa bu daha da vahim bir durumdur.
Daha önce de yazdım, her şeyi ahbap-çavuş ilişkisi içinde götürürsek, Kırşehir’e ve mesleğimize ihanet etmiş oluruz.
Elbette Kırşehir küçük bir il. Herkes birbirini tanıyor, arkadaşlıkları ve dostlukları vardır. Gerçek dostlar, gerçekleri söylemeli. Çünkü gerçekler acıdır, acı veren şey gerçektir.
Kırşehir’de ne yazık ki yaşanan olumsuzluklara göz yumamıyoruz. Bu bizim yapımız. Yazıyor, çiziyor yeri gelince eleştiriyor, yeri gelince övüyoruz. Yani objektif olmaya çalışıyoruz.
Vıcık vıcık yağ kokan başlıklar atarak parsayı toplayanları zaten biz kabul edemediğimiz için böyle yağcılık yapamıyoruz.
Tabi biz kendi yağıyla kavrulmanın hesabını yaparken, yağ çekenler köşe dönüyorsa diyecek bir şey de bulamıyoruz ve sadece yazıklar olsun diyoruz.
Geçenlerde bir dostum ziyaretime geldi. Sağdan, soldan konuşurken, konu Kırşehir’deki işsizliğe geldi. Esnafın iş yapamadığını, pek çoğunun iflas ettiğini, ya da iflasın eşiğine geldiğini, kimsenin iş beğenmediğini anlatan bu dostum güzel bir tespitte bulunup, müteahhit elemanı olarak işe girip, müteahhit olarak çıkanların olduğu sürece iyiye gidemeyeceğimizi söyledi.
Çok doğru bir tespit. Çünkü dün bir kuruma girmek, hatta şirket elemanı olarak girmek için siyasilerin elini eteğini öpenlerin, ya da hasbelkader her hangi bir kurumda yöneticilik yapanların bugün nasıl olmuşsa hayatının çok değiştiğini, havasından geçilmediğini, zengin olduğunu görünce mutlaka elinde bir sihirli değnek bulunduğunu anlıyorsunuz!
Elbette herkesin elinde böyle sihirli bir değnek olmayacağına göre, herkes onlar gibi el üstünde de tutulmayacağına göre!..
Biz en iyisi sürünmeye, yıkılmadan ayakta kalmaya devam edelim.
Onlar mı varsın haramla zengin olsunlar, paraları üst üst kaysınlar, tapuları üst üste dizsinler! Herkesi kendileri gibi sanıp, ona buna çamur ve iftira atıp köşe dönmeye devam etsinler.
Bakalım bu haramzedeler yiyebilecekler mi onu da hep birlikte göreceğiz!
Yazımı Mevlana’nın şu veciz sözü ile noktalayayım:
“Yüzde ısrar etme doksan da olur.
İnsan dediğinde noksan da olur.
Sakın büyüklenme elde neler var.
Bir ben varım deme yoksan da olur.
Hatasız dost arayan dosttan da olur.”

***

ANLAYANA!...

Boyacı çocuğun verdiği ders!

Genç Kaymakam, yeni atandığı ilçeye bakmaya gitti. İlçeyi kendi başına gezdikten sonra, ara sokakta gördüğü çay ocağında, bir bardak çay içeyim diye oturdu.
O anda 12-13 yaşlarında bir çocuk, ''amca boyayayım mı?” dedi... 
Ayakkabısı boyalı olmasına rağmen, çocuğu kırmamak için ''Tamam gel boya'' dedi. 
Bu arada ''İyi boyarsan sana istediğin paranın iki katını veririm'' deyince, o çocuk, "Ben hep aynı boyarım" dedi..!
Kaymakam, "nasıl yani?" deyince; “Öğretmenimiz: 'çocuklar, ne iş yaparsanız yapın ama herkese AYNI YAPIN. Ayrım yapmayın’ diye tembih etti. Ben de bu parayla hasta anneme ilaç alacam, sana ayrım yaparsam o ilacın annemin hastalığına şifası olmaz..!” diye karşılık verdi.
Genç Kaymakam, hayatının en iyi dersini almıştı. Ağlamamak için kendini zor tuttu. 
Boyacı çocuğa cebindeki en büyük parayı verirken, bir de kartını verdi. 
Babası olmayan ve hem okuyan hem de hasta annesine bakmaya çalışan çocuğa ilgilenme sözü verdi...
Çocuğa o dürüstlüğü aşılayan öğretmenini de ziyaret ederek, ilçe de görev yaptığı sürece ilgi gösterdi. 
Boyacı çocuktan duyduğu "BİZ DE HERKESE AYNI OLUR" cümlesini meslek hayatında unutmamak ve hep uygulamak için makamında masasında bulunan isimliğinin arkasına yazdırdı... 
Bazen uygulamakta zorlansa da asla taviz vermemeye çalıştı..!
Dürüstlük…
''Herkese aynı olur” sözünün herkese egemen olması umudu ve dileğiyle…