Aylardır bir damla yağmura hasret Kırşehir’i düşlüyorum.
Hava soğudu, yapraklar tek tek dalında düşüyor, üzülüyorum.
Yağmur yağdı, yağacak!..
İşte ben böyle havalarda hüzünlerim oldum olası…
Sahipsiz, kadersiz Kırşehir’in gökyüzüne bakıyorum.
Maviler giyinmiş gökyüzü umutlarımı, sevinçlerimi çoğalttığından olacak.
Aklıma bir soru geldi.
Soracağım ustam Dursun Yastıman’a…
O “Bana sor” demez mi hep!
Şu hayatın açılıp kapanan perdelerini bilen var mı hiç?
Nerden geldi bu soru aklıma?
İnsanın tarih boyunca çırpınıp durması…
Üçbin yıl önce bu topraklarda hangi uygarlıkların olduğunu…
O süreçten bugüne, neler olup bittiği…
Pir Ahi Evranların, Hünkâr Hacı Bektaş-ı Velilerin yaşadığı, Aşık Paşaların Türkçe yazıp, söylediği devrin bilim ve ilim adamlarının neleri kaldı bugünlere…
Kırşehir, Anadolu’nun kurak ve boz topraklarının hüküm sürdüğü şehir…
Yıllar böylece bir bilinmezlik içinde akıp gitti…
Yaşadığımız olaylar, tanık olduğumuz hadiseler…
Bize neler hatırlatmıyor ki?
Hepsini yan yana…
Yukarıdan aşağıya koyabiliriz.
Hayat bir bilinmezlik içinde böyle gidiyor işte…
İşin içine çıkar, menfaat, kirli düzen, o düzenin çarkları girince nasıl üzülmezsin, nasıl kahrolmazsın?
Önümüzde kalın duvarlar var, yüksek mi yüksek!
Doğruları söylemeyi, gerçekleri yazmayı hep aklımda tutarım…
Şimdi yine aklıma geldi, yazmayayım mı, söylemeyeyim mi Kırşehir?
Hatırlıyor musun, ikimiz birlikte dinlemiştik o şarkıyı…
Ve biz yaşamı sevgi duvarıyla örerdik, tıpkı Can Yücel gibi…
Karanlığın izinde aydınlığı arıyoruz Kırşehir sevgisiyle…
Kırşehir işte, beni böyle yazdıran, mecbur eden…
Dönüp bakıyorum geriye çözüm bekleyen onlarca sorun…
Kim çözümleyecek, kim yapacak bu şehrin işlerini.
Siyaseti eline alıp, parmağına dolayan düzenbazlar; madrabazlar!..
Uykularımızın derinliğinde yakaladığımız Kırşehir ve hayallerimiz vardı…
Kimi zaman böyle İkizarası gibi sessiz, sakin akar gideriz…
Bir kentin, gözlerimden hep büyüyen Kırşehir’in çığlık çığlığa yalnızlığını haykırdım kim bilir kaç kere!...
Sonuç: Ah Kırşehir… Sahipsiz Kırşehir…
Hani Ahi kentiydik? Hani dürüsttük?
Ah Ahiler… Neredesiniz siz?
Hep böyle, boşa akıp geçti, gitti yıllar…
Kırşehir yine böyle yerinde sayıyor..,.
Perdeler inmiş gözlerine görmüyorlar!
Sağır olmuş kulaklar duymuyorlar.
Siyaset uğruna bedeller ödüyor Kırşehir…
Bilmem kaç defa ödedi o çirkin siyasi bedelleri?
Ey Kırşehir’in seçilmişleri…
Ey Kırşehir’in atanmışları…
Ne olur dokunun Kırşehir’e, iz bırakın Kırşehir’de…
Yoksa Kırşehir kaybediyor, sizler kaybediyorsunuz!
Sizler de unutulacaksınız, anılmayacaksınız; unutmayın!
Öyleyse hadi verin elinizi Kırşehir için…
Adınızı unutturmayın; saygıyla, şükranla analım sizi.
Kırşehir vefalıdır…
Kırşehir’in mayası sağlamdır…
Öyle değil mi Kırşehir?
Kırşehir siyaset uğruna hala bedel ödemiyor mu?
Kırşehir’i kendi kişisel çıkar ve menfaatleri için kullananlar…
Kırşehir’e bir çivi çakıp eser bırakamayanlar…
Partizanlık içinde kılını kıpırdatmayanlar…
Kendisine oy vermediği için memleketini cezalandıranlar…
Siz de unutmayın bir gün bu bedel altında kalır, silinip gideceksiniz!
Sadece silinmekle kalmaz, ah alırsınız ah!
Öbür dünyanızı da berbat edeceksiniz.
Görev süreniz bitince acaba Kırşehir’in cadde ve sokağında alnı açık, başı dik gezebilecek misiniz, ya da, hemşehrilerinizin yüzüne bakabilecek misiniz? 
Bunu aklınızdan çıkarmayın!
Hani ne oldu şu bizim Çevre Yolu ve Valilik Binası yapım işi?
Kırşehirliler, Kırşehir’e ve kendilerine ihanet edenleri unutmayacak!
İşine hile ve haram katıp yaşayanların sonunu görmedik mi?
Belediye’nin bodrum katında ölen Belediye Başkanı’nı unutmadı Kırşehirliler…
Evet, dünya Kanuni Sultan Süleyman’a bile kalmamış, daha ne söyleyelim... 
Kanunu Sultan Süleyman’ın tarihe geçen şu veciz sözünü unutmamak dileğiyle…

Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Saltanat dedikleri ancak cihan kavgasıdır
Olmaya baht û saadet dünyada vahdet gibi