“Babai ayaklanma”sının bastırılması Anadolu Türkmenlerini durdurmaya, onların söylemlerini unutturmaya yetmez. Baba İlyas müritlerinden Horasanlı Hacı Bektaş-ı Veli, kendi adını taşıyan tarikatı kurar.

Bektaşilikle ve daha öncesinde Babailikle barışık olmayan Mevlevi kaynakları bile “Horasanlı Hacı Bektaş, Anadolu’da zuhur eden ve taraftarlarınca Baba Resul Allah denilen Baba Resul’un Halifesi idi” diyerek Babailikten Bektaşiliğe uzanan sürecin, birbirlerinin ardılı olduklarını doğrular.

Yine Baba İlyas’ın çeşitli kuşaklardan torunu olan tarihçi Aşıkpaşa oğlu (Aşıkpaşazade) Hacı Bektaş’a ilişkin olarak aktardığı bilgilerde şöyle der:

“Bu Hacı Bektaş, Horasan’dan kalktı. Bir kardeşi vardı Menteş derlerdi. Birlikte kalktılar. Anadolu’ya gelmeye heves ettiler. Evvela doğru Sivas’a geldiler. O zamanda Baba İlyas gelmiş, Anadolu’da oturur olmuştu. Meğer onu görmek isteğiyle gelmişler. Onun daha hikâyesi çoktur. Bu Hacı Bektaş, kardeşiyle Sivas’a Sivas’tan da Baba İlyas’a geldiler. Oradan Kırşehir’e, Kırşehir’den Kayseri’ye geldiler. Menteş yine memleketine yöneldi. Hacı Bektaş, kardeşini Kayseri’den gönderdi. Vardı Sivas’a çıktı. Oraya varınca eceli yetişti. Onu şehit ettiler. Bunların hikâyesi çoktur. Hepsini doğru haberle bilmişimdir. Hacı Bektaş, Kayseri’den Karahöyük’e geldi. Şimdi mezarı oradadır.”

BABAİ İSYANLARININ KIYIMINDAN ARDA KALAN “KILIÇ ARTIĞI” TÜRKMENLER

           Hacı Bektaş’ın Anadolu’da muhtelif zümreleri birleştirmek ve “Kılıç artığı” Türkmenlerini etrafında toplayarak Babailer’e yeni bir istikamet kazandırmak amacı güttüğü, Babai İsyanı’nın ve büyük kıyamın ardından uzun süre ortalıkta görünmediği, faaliyetlerine bir gizlilik kattığı hemen bütün tarihçilerin üzerinde birleştiği bir noktadır.
Sözü edilen dönemde Hacı Bektaş’ın başlangıçta (Türk tarihinin en büyük Türkmen isyanında) Türkmen kıyımının doruğuna ulaştığı 1240 yılından ve de sonrasında gelen Moğol istilasının vahşeti düşünüldüğünde, hem Selçuk sultanlığının, hem de Moğol istilasının hedefi haline gelen Hacı Bektaş’ın faaliyetlerine büyük bir gizlilik kattığını düşünmek hiç de hayal değildir.

Babai İsyanı’nın bastırılmasından sonra uzunca bir dönem ortalıkta görünmeyen Hacı Bektaş, nihayet Kırşehir’in Suluca Karahöyük’te ortaya çıkarak buraya yerleşmiş Babai İsyanlarının kıyımından arda kalan “Kılıç artığı” Türkmenleri etrafında toplamıştır.

Babai isyanlarına iştirak etmeleri nedeniyle Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından çok sayıda Ahiler de tutuklanmış, bu tutuklananlar arasında Ahi Evran de yer almıştır.

Moğolların ev ev Ahi ve Türkmen aradıkları bu dönemde; Ahi Evran‘la, Hacı Bektaş’ın “kara gün dostluğu” bu dönemlerde gizlidir.

Babai ayaklanmasının kanlı bir şekilde bastırılması Anadolu Türkmenlerini durdurmaya, onların söylemlerini unutturmaya yetmez. Baba İlyas müritlerinden Horasanlı Hacı Bektaş-ı Veli, kendi adını taşıyan tarikatıyla ünlenir.

HACI BEKTAŞ VİLAYETNAMESİ’NDE AHİ EVRAN

Hacı Bektaş Vilayetnamesi’nde, Hacı Bektaş’ın Kırşehir’deki bu Kaya Şeyhi ile adı geçen noktada sık sık buluştuklarına değinilir ve şöyle denir:

“Rivayettir ki, Hacı Bektaş Horasini Kadesallahu Sırrehülazizin Salih adlı aziz ile mülakat olduğunu ayan ve beyan eder:

Bir vakit Sultan Hacı Bektaş Veli Kırşehirine varmışlar idi. Ol vakit Kırşehrinde Seyyid Salih adlı bir er var idi. Ol Seyyid Salih mezarı yakınında bir tekye dahi var meşhurdur. Kaya tekyesi derler. Bektaşi hanedir. Hazreti Hünkâr ve Ahi Evran Padişah Şeyh Süleyman ve İsa mücerred ve Seyyid Salih mezarı yerindeki halvette oturup sır sohbetini ederken meğer o aradan bir ırmak geçerdi. Ol ırmağın kurbaları ötmeye başladılar. Şöyle kim, erenlerin sohbetine onların öttüğü hali bi huzurluk verdi, incindirler.”

Bu rivayet ırmaktaki kurbağaların ötmesi, huzursuz olmaları ve Hacı Bektaş’ın keramet gösterip kurbağaların sesini kesmesiyle devam eder…

İşte Hacı Bektaş Vilayetnamesinde geçen Kırşehir’de Kayabaşı Mahallesi’nden ve Kılıçözü Çayı’na yakın bir noktada yer alan ve halk arasında öteden beri “Kaya Şeyhi Türbesi” diye nitelenen bu harabeye ilk defa 1993 de dönemin Belediye Başkanı Dr. Cahit Gürses tarafından dikkat çekilerek isabetle türbe mezar yapılmış yakın çevresi koruma altına alınmıştır

HİKMET KIVILCIMLI VE HACI BEKTAŞ

“Osmanlı Tarihinin Maddesi” adlı eserini henüz tamamlamadan önce 1950’de Kırşehir Cezaevi’ne getirilen, Kırşehir Cezaevi’nde yattığı, süreler içinde sık sık idari izinle Kırşehir merkezini dolaşarak Kırşehir tarihine ilgi duyan ve araştırmalar yapan Dr. Hikmet Kıvılcımlı, eserinde Kırşehir’e ilişkin olarak ciddi notlar düşer.

1957-1960 yılları arasında Kırşehir Milletvekilliği yapan ve döneminin ciddi kent aydın entelektüellerinden Avukat Hayri Çopuroğlu Dr. H. Kıvılcımlı ile Kırşehir cezaevinde yattığı sırada çarşı iznine çıktığında sık sık görüştüklerinden ve Kırşehir tarihine ilişkin olarak sohbet ettiklerinden bahseder.

Aynı dönem ve muhtemelen yine bir izinli çıkışışında o zamanlar 1950 yılında Kırşehir’e bağlı Hacıbektaş’a ’da uğrayan Dr. Hikmet Kıvılcımlı Hacıbektaş da

• Hacı Bektaş Veli Dergâhı ve evler, Bektaş Efendi Türbesi

• Pir evi ve Balım Sultan Türbesi

• Yel değirmeni ve sağındaki Karahöyük tepeliğinin resmini çizer

           Kırşehir tarihine ilgi duyan ve araştırmalar yapan Dr. Hikmet Kıvılcımlı, eserinde Kırşehir’e ilişkin olarak şu notları düşer:

 “Osmanoğulları’nın kaçınılmaz başarıları daha başlamadan bütün kutsallıklar Osmanlılığın politik ve askercil örgütlenmesi uğruna ılgar ettiler. Bu ılgar edişin en büyük ve köklü iki sembolü Şeyh Edebâli ile Hacı Bektaş oldu. Bu iki adamın Osmanlı politika ve askerlik hayatında oynadıkları yaman rol önemsiz birer tesadüfmüş gibi konulur. Her insancıl olayda olduğu gibi burada da tarihcil Determinizm yüzde yüz etkendir. Şeyh Edebâli’de Hacı Bektaş da Kırşehirlidirler. Nitekim Türk dilini ilk güçlü savunan bilgin Ahmet, Kırşehri’de Anadolu’da Türk birlik ülküsünü şiirleştiren (sonra torunu ile ilk gerçekçi Osmanlı tarihini veren) Âşık Beşe de, bütün şehir üretmenlerinin kansız fütuhatına kucak açmalarını sağlayan Ahi Evran da hep Kırşehirlidirler. Kırşehir gelişigüzel bir kasaba değildir. Anadolu’da Bizans’a karşı ilk serhat boyu olan Kızılırmak’ın Koçbaşı gibi batıya çıkıntılı yerinde ‘Kızılelma’ ülküsüne en önde yaklaşan bir kenttir. İlhanlı ve Selçuklu çöküşünden sonraki Türk dağınıklığına karşı ilk Türk’ün birlik çığlığını yükselten, birleştirici köy ve şehir örgütleşmelerini geliştiren bir ocak Kırşehir’dir. O tarihçil devrimler çağında sık sık buluşan ermiş üçler Kırşehir’de toplaşırlardı. Şehir üretmenlerinin örgütünün başı Ahi Evren ile Türk İlb’lerinin ‘ozan’ı Âşık Beşe, o zaman debbak ahilerinin çalıştıkları Kırşehir ırmağı boyunca buluşurlar, köy üretmenleri örgütünün başı Hacı Bektaş’ı beklerler, orada ‘yârenlik’ ederlerdi. Kırşehirli Şeyh Edebâli’nin Osman’a kızını verişi gibi, o kızın karnından çıkacak çınar ağacının bütün dünyayı kaplaması rüyası da, yorumu da Kızılırmak Serhadinden Sakarya Serhaddine gelişin mitolojisidir. Bugün gerçek mitolijiler gibi, o Osmanlı ‘rüyası’ da, yalnız tarih sezilerinden kaynak almıştır. Yoksa o anacık Babacık günlerinde kimin aklından eserdi Bursa’dan kalkıp da Kırşehir’in en ücra Suluca Karahöyük’ü önündeki Hacı Bekteş’in soluğundan yeniçeri ruhunu çıkartmak? Bütün Osmanlı orduları bu mitolojik gerçekliklerin hamuruyla yoğrulacaktır.”

MALYA OVASINDA BÜYÜK KIYAM

Hacı Bektaş Vilayetnamesine göre, Suluca Karahüyük Köyüne Hacı Bektaş’la birlikte gelen ilk müritlerinin Çepni olduğu öğreniliyor ki, bu Çepniler’in büyük kısmının niçin Kızılbaş olduğu böylece izah ediliyor. Bu Çepniler’in mühim bir kısmı herhalde 1240’taki Baba İshak Türkmenlerinin isyanlarına katılmışlardır.

Kırşehir’in Çiçekdağı ilçesinin hemen 3 km. kuzeyinde yer alan “Çepni” adlı bir köy bulunmaktadır. Bu köy Malya Ovası yakınlarındadır. Tam da bu noktada Cevat Hakkı Tarım’ın görüşlerine katılmamak mümkün değildir.

Cevat Hakkı Tarım, Fuat Köprülü’nün “Çepnilerin Babai Türkmenlerinin bakiyeleri dediğini” hatırlatmakta, Babailerin Malya Ovasında kılıçtan geçirildiğine ve bu köyün Malya Ovasına yakınlığına dikkati çekmektedir. Nitekim Cevat Hakkı Tarım’ın da belirttiği gibi bu köy halkının Alevi oluşu bunların “Babai Türkmen topluluğunun bakiyeleri” olduğundan şüphe edilmez.

Hacı Bektaş’ın, Babai İsyanı’nın hemen ardından Kırşehir yöresini yerleşme alanı olarak seçmesi kesinlikle tesadüfî olmamıştır.

Kaldı ki, bu bölgeye Babailer’den yalnızca Hacı Bektaş yerleşmemiş, yine onunla birlikte Baba İlyas’a bağlı olan Şeyh Edebali ve yine Baba İlyas’ın oğlu ve Aşık Paşa’nın babası olan Muhlis Paşa da Kırşehir yöresinde faaliyetlerini sürdürmeye başlamışlardır.
Bunlardan Şeyh Edebali zaviyesini önce Larende’de (Karaman) açmış, sonra onu Bilecik’e göçürtmüş, Baba İlyas oğlu Mühlis Paşa da Kırşehir’de faaliyet göstermiş, sonradan torunu Elvan Çelebi tekkesini Çorum Mecitözü’ne göçürtmüştür.

Tüm bunlar Kırşehir ve çevresinde ciddi bir “Babai Türkmen tabanı” olduğunun da işaretleridir.

Bir Menakıbnameye göre Kırşehirli Şeyh Edabali Baba İlyas’ın öğrencilerinden olup aynı zamanda halifesidir. Babai ayaklanmasından sonra takibe uğrayan ve göç ederek uca sığınan çok sayıda Babai dervişi gibi oda batıya gelenlerdendir.