1961'in Mayıs ayı sonundaki ihaleden Millî Piyango ikramiyesinden kazandığı para ile Vilâyet Matbaası'nı alan Mazhar Saçak kırk gün sonra 11 Temmuz 1961'de haftalık gazete çıkarmaya başlamış, benim Kırşehir'in ilk günlük gazetesi “Halkın Sesi”ni yayınlamaya başlamam üzerine de 1 Haziran 1962'de günlük yayına geçerek kapandığı 1965 yılı sonuna kadar da her gün yayınlanmıştı. 
Yine “Kırşehir” adı verilen Kırşehir'in üçüncü gazetesinin sahipliğini Selçuk Şakirağaoğlu, sorumlu müdürlüğünü Muzaffer Kılıçoğlu üstlenmişlerdi. Sonradan gazetenin sahibi Mazhar Saçak, daha sonra da Şadiye Saçak olmuşlardı.
O sırada çiçeği burnunda bir avukat olan Muzaffer Kılıçoğlu'nun sözde gazeteciliği “Kırşehir” gazetesinin yazı işleri müdürü etiketiyle 1965 yılı sonuna kadar sürdü. Bu tarihe kadar 971 sayı çıkan ve arşivimde bütün sayıları bulunan ikinci “Kırşehir” gazetesi bir vedâ yazısı bile koyamadan kapanırken matbaa makinaları da satışa çıkarılmıştı.
Gazetenin kapatılması ve matbaasının satılması da sanırım başsız kalmasından ve para kazanamamasından kaynaklanmıştı.
İlk zamanlarda CHP'li avukatların yazı yazarak, ilân ve iş vererek destekledikleri gazete ve matbaa zamanla kendi haline bırakılmış, Kılıçoğlu bile avukatlık işlerinin yoğun olmasından olacak gazete ve matbaa ile ilgilenmeyerek yönetimi çalışanların eline bırakınca gazete işlevini yitirmişti.
“KIRŞEHİR”İN ÇIKIŞ YAZISINI ŞEFİK ÖZ YAZMIŞTI
11 Temmuz 1961 günlü ilk sayısında Avukat Şefik Öz “Kırşehir Gazetesi İntişara Başlarken” başlığı altında bir yazı kaleme almıştı. Kırşehirli olan Şefik Öz tanınmış yazarlarımızdan Erdal Öz'ün babasıydı. Rus Harbi sırasında Kafkasya'dan göç eden dört çocuklu bir ailenin tek erkek çocuğu olan Şefik Öz 1958 yılında ceza hâkimi iken emekliye ayrılarak Kırşehir'e dönmüş, Birinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Kırşehir'i temsil etmiş olan Müfit Kurutluoğlu (Müfit Hoca) 1957'de Kırşehir Barosu'nun ilk başkanlığına getirildikten bir yıl sonra 15 Haziran 1958'de ölünce Kırşehir Barosu'nun ikinci başkanlığına seçilmiş, 1962 yılına kadar dört yıl süre ile bu görevi yapmıştı. Tek yapraklı “Kırşehir” gazetesinin ilk sayfasında Kırşehir Lisesi'nden edebiyat öğretmenim olan Necdet Eruygur'un (Her nedense arkadaşlarımız kendisine “Tavuk” adını takmışlardı) “Çıkarken” yazısına da yer verilmiş, gazetenin yazı işleri müdürü Muzaffer Kılıçoğlu ise gazete çıktıktan ancak beş ay sonra 20 Aralık 1961 günlü gazetede “Kırşehir Kalkınabilir mi?” başlığıyla ilk yazısını kaleme alabilmişti.
“Kırşehir” gazetesi “Cezaevi Caddesi” diye tanımladığı eski Lise Caddesi üzerindeki ilk adresten 1962'nin son aylarında o zamanki adı “Hükûmet Caddesi” olan şimdiki Mehmet Ali Altın Bulvarı üzerindeki tarihî hükûmet binasının tam karşısında bulunan Orhan Baycan'ın babası Recep Baycan'a ait sırtı Kale'ye dayalı dükkâna taşınmıştı. “Şehir Matbaası”nın boşalttığı yeri ise Halk Bankası kiralamıştı.
Hükûmet Caddesi'nde “Şehir Matbaası”nın yerleştiği yerin karşısına düşen Hükûmet binasının alt katında Adliye görev yaptığından avukatlar bu caddeye sıralanmışlardı. Tabiî ki yazımızın konusu Avukat Muzaffer Kılıçoğlu'nun yazıhanesi de bu cadde üzerinde ve biraz daha yukarıda, şimdiki Öğretmen Evi'nin tam karşısındaydı.
TARİHÎ MATBAA SONUNDA KAYSERİLİLER'E SATILDI
Bir ara benim ilk gazetem “Kırşehir Postası”nı 15 Temmuz - 25 Kasım 1961 tarihleri arasında 19 hafta basan Mazhar Saçak'ın “Şehir Matbaası” başlangıçta “çeşitli harf - iyi malzeme - temiz baskı - ucuz fiat” sloganıyla iddialı bir şekilde işe girişmiş, fakat yöneticilerinin bilgisizliği ve ilgisizliği yüzünden bir türlü geliştirilememişti.
Sonunda kuruluşunun kırkıncı yılında Cumhuriyet'in ilk yıllarından kalma tarihî baskı makinası yine el değiştirmek zorunda kaldı. Matbaanın ikinci ve son sahibi Mazhar Saçak da Ankara'ya dönüp kitabevi açtı.
Matbaayı Mazhar Saçak'tan satın almak için yeni bir girişimde bulundumsa da kılı kırk yararak alım gücümüzü hesaplayan ve daha önce birkaç kere iflâsın eşiğinden dönmüş babam Bekir Usta'nın kefil olarak vereceği senetleri ödemeyeceği kanaatına varan Kılıçoğlu ve çevresi makinaları Kayserili bir matbaacıya satarak tam kırk yıl üstad Cevat Hakkı Tarım'ın yönetiminde Kırşehir'e büyük hizmetler vermiş bir kültür ve irfan yuvasının son nüvesini de ebediyen yok etmişlerdi.
Kaderin şu cilvesine bakınız ki Muzaffer Kılıçoğlu ile Yeni Üçüncü Çarşı'da manifaturacılık yapan  Kayserili Galip Gülşener'in kızı Hasibe Hanım'ın kızları Ayşegül babası Muzaffer Kılıçoğlu'nun güvenemediği babam Bekir Usta'nın kızkardeşinin, saatçı Mehmet Yastıman'ın da annesi olan Zeynep halamın kızdan torunu Dr. Nazif Arcan'la hayatını birleştirmişti.
VİLÂYET MATBAASI KEŞKE KIRŞEHİR'DE KALSAYDI 
Son söz olarak belirteyim ki mücadelelerle süren altmış yılı aşkın meslek yaşamımda çok üzüldüğüm olayların başında Vilâyet Matbaası'nın en sonunda bir Kırşehirli yerine yabancılara satılması olmuştur.
Vilâyet Matbaası Kırşehir'de kalsa ve o günün şartlarında iyi çalıştırılabilse idi Cumhuriyet'in ilk yıllarından beri hizmet ettiği Kırşehir'e çok daha büyük hizmetler verebilirdi. Ama her şeye kaadir olan paranın gücü gerçek basını yaratmaya yetmedi.
Bugün uzay teknolojisiyle yayınlanan gazeteler nerede, insan gücüne dayalı entertip dizgi, rotatif ve veb ofset baskı tekniğiyle çıkan o eski gazeteler nerede? 
Yaklaşık dörtbuçuk yıl başında bulunduğu son “Kırşehir” gazetesiyle Kırşehir basın tarihine şöyle, ya da böyle geçmiş olan Muzaffer Kılıçoğlu'nu hem hukukçu, hem gazeteci olarak saygıyla anıyorum. 
 

“KIRŞEHİR” GAZETESİNİN 60 YIL ÖNCEKİ İLK SAYISI

“Vilâyet Matbaası”nı satın alan emekli öğretmen Mazhar Saçak makinaları başka yere taşıdıktan iki ay kadar sonra 11 Temmuz 1961'de yine “Kırşehir” adını taşıyan haftalık bir gazete çıkarmaya başlamıştı. Sonradan yayınını günlük olarak sürdüren “Kırşehir” gazetesi Özel İdare'den açık arttırma usulü ihalede o zamanın15 bin lirasıyla satın aldığı makinaların 1966 yılı başlarında Kayserililer'e satılması sonucu kapandı.

MÜRETTİPLER BİRBİRLERİNİ BÖYLE TAŞLAMIŞLARDI
“Kırşehir” gazetesinin basıldığı “Şehir Matbaası”nda çalışan mürettipler, yani o zamana göre gazetenin yazılarını harfleri tek tek kumpasta bir araya getirerek gazetenin sayfalarını oluşturan dizgiciler kendi aralarında çeşitli şakalar icat ederler, işlerinin sıkıcılığını hafifletme yollarını ararlardı. Bir keresinde de birbirlerini hedef alan güzel bir anonim taşlama şiir kaleme alarak 12 Mart 1964 tarihli gazeteye koymuşlar, böylece birbirleriyle şakalaşma fırsatını yaratmışlardı. Şiirde isimleri geçen mürettipleri siz de belki tanıyacaksınız.