28 Mart 1977 tarihinde yayın hayatına başlayan gazetemiz “Kırşehir Çiğdem”i zor günlerden bugünlere taşıdık.
“Kırşehir Çiğdem” bugün Kırşehir’in amiral gemisi konumundadır.
Ne sıkıntılar, ne zorluk yaşadık. Hepsi Kırşehir içindi.
“Kırşehir Çiğdem”i yayınlamaya başladığım zaman 2 bin 500 lira o günkü para ile borç bulduğum sermayem vardı. Yani gazeteyi yayınlamaya başladığımız zaman tek tek elden diziyor, tek tek pedal baskı makinesi ile basıyorduk. Tashihini bilmem kaç kere yapıyorduk, ama yine de gözden kaçıyordu.
O yıllarda bütün ülkede olduğu gibi Kırşehir’de anarşi ve terör tırmanıştaydı. Hatta öyleydi ki Kırşehir adeta ikiye bölünmüştü. Ankara Caddesi tarafından oturanlar Terme Caddesi’ne, Terme caddesi tarafında oturanlar da Ankara Caddesi tarafına gidemiyorlardı.
Okullarda her gün olaylar yaşanıyor, kimi zaman kapatılıyor, ya da polis ve asker nezaretinde ders yapılabiliyordu.
Bütün Türkiye’de olduğu gibi Kırşehir’in duvarları da sağcıların, solcuların sloganlarıyla doluydu. Adeta karalama tahtası gibiydi. “Komünistler Moskova’ya, faşizme ölüm, halka hürriyet” gibi sloganlar yazıyordu.
İşte böyle zor günlerden geçerken 12 Eylül 1980 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koyarak darbe yapmıştı.
13-14 Eylül Cumartesi ve Pazar günleri tatile denk geldiği için gazetemiz “Kırşehir Çiğdem” yukarıda anılarda kalan o tarihi sayının fotoğrafta olduğu gibi 15 Eylül Pazartesi günkü sayısı böyle yayınlanmıştı.
Bugün aradan tam 40 yıl geçti. 40 yıl önce neydi Türkiye, 40 yıl sonra ne? Eh tabi her şey unutuldu, mazide kaldı. O günleri yaşayanlar ve bugünkü nesil dilerim bir daha böyle darbeleri görmezler ve yaşamazlar.
12 Eylül 1980 darbesini görmüş ve yaşamış bir gazeteci olarak darbenin 40. Yılı dolayısıyla bugün böyle bir yazıyı kaleme alma gereği hissettim.
12 Eylül sabahı günlerden Cuma idi. Saat 9.30’da gazeteci ağabeyimiz Dursun Yastıman’la Kırşehir’in Terme Caddesi’nde yeni yapılmış olan ve genelde doktor ve avukatların oturduğu Hukukçular Apartmanı önünde buluştuk. Yürüyerek şimdi yıkılmış olan Valilik binasına gidiyoruz. Kapıcı Camii önünde kalabalık askerler vardı.
Bize sordular “Nereye gidiyorsunuz? Sokağa çıkmak yasak!” dediler.
Biz de “Evet biliyoruz, ama biz gazeteciyiz, komutanla görüşeceğiz” dedik ve Belediye önüne geldik. Yine askerlerin kalabalığı…
Yine sordular, biz de yine aynı şekilde “komutanla görüşeceğiz” dedik. Valiliğin üçüncü katındaki tam merdivenin sol tarafındaki komutan yazan kapıya geldik. Kapıda görevli askerlere, gazeteci olduğumuzu, komutanla görüşmek istediğimizi söyledik, onlar da bizi komutanın odasına aldılar. İçeri girdik.
Kırşehir İl Jandarma Komutanı olan, daha önceden tanıdığımız Suat Sönmez albay vardı. Suat Albay motosiklet meraklısıydı. Her gün motosiklete biner, Kırşehir’in caddelerinde hız yapardı. Suat Albay elinde sigara ile odanın ortasında dolaşıyordu. Bizi görünce sesini yükselterek “Oturun şöyle, neredeydiniz lan şimdiye kadar?” dedi sinirli bir şekilde. O arada gazeteci ağabeyim Dursun Yastıman kulağıma “Oğlum bu adam anamızı belleyecek!” dedi.
Suat Albay, “Söylediklerimi yazın!” dedi.
Bize üç sayfalık açıklama yaptı. “Partileri kapattık, levhalarını indirdik ve boşalttık. TÖB-DER’i, POL-BİR’i kapattık. Buradaki evrakları taşıdık” diyen Suat Albay, operasyonlara başlayacakları, halkın elindeki silâhlarını askere teslim etmelerini istedi.
12 Eylül 1980 tarihinde Kırşehir’de CHP’nin İl Başkanı İnşaat Mühendisi Mehmet Ali Yapıcı, Adalet Partisi’nin İl Başkanı M. Kemal Hotomaroğlu, MHP’nin İl Başkanı Av. Salih Ezer, Milli Selamet Partisi’nin İl Başkanı Trabzonlu saatçi İsmail Dinçer’di.
Daha sonra Suat Albay Kırşehir’den ayrıldı. Kısa dönemler halinde komutanlar gelip gitti. En sonunda Kırşehir Edirne’nin Uzunköprü’lü bir binbaşı olan Turgut Debreli ile Çankırılı İsmail Şavlı’ya teslim edildi. Valiliğe de MHP’li bir Vali olan Mekin Sarıoğlu bakıyordu. Vali’nin etrafında polisler, şehir içinde askerlerin varlığını hissettirmeye çalışıyordu. Sonra görevden aldılar. O Vali Mekin Sarıoğlu daha sonra memleketi Manisa’da Anavatan Partisi’nden milletvekili oldu ve sonra da vefat etti.
Mekin Sarıoğlu’ndan sonra da göreve koyu bir CHP’li olan Nevzat Şensoy adında hukukçu bir vali atadılar. 12 Eylül’ün ilk aylarında neler yaşandı, neler…
Kırşehir’de herkes birbirini şikâyet ederek asılsız iftiralar atarak, askerlerin yanında olduklarını göstermeye çalışıyorlardı. Jandarma Gazinosu sivillere açılmış, herkes yiyor, içiyor, çift köfte partileri düzenleniyordu. Sabahlara kadar eğlenceler yapılıyordu. Yol geçen hanına çevrilmişti Askeri Gazino. Buraya girip çıkanları hâlâ hatırlarım.
İşte böyle bir ortamda binbaşı Turgut Debreli’nin korumasını birisi bıçakladı ve şehit etti. Jandarma Gazinosu’nda şehit askerler için tören yapılırken, bir şehit anasının “Oğlumu yedin Kırşehir. Sen de viran ol” sözleri hala kulaklarımda.
Binbaşı Turgut Debreli Kırşehir’de tanınmış bir ailenin doktor oğlu ile öğretmen kızını evlendirdikten sonra başka bir ile tayin olmuştu. Debreli’nin emekli olduktan sonra Antalya’da uzun yıllar avukatlık yaptığını, daha sonra İstanbul Büyükada’ya yerleştiğini ve burada vefat ederek toprağa verildiğini biliyorum.
Bugün Eğitim Fakültesi olan binanın bodrum katı askeri cezaevine dönüştürüldü. Üs katında da askeri personel bulunuyordu. Askerler ilde, ilçede ve köylerde baskınlar düzenliyordu. Topladıkları insanları bu binanın bodrum katına getiriyorlardı.
Suçu sabit olanları da Konya’daki İkinci Ordu Komutanlığı’na götürüyorlardı.
Yeri gelmişken belirtmek istiyorum ki 12 Eylül 1980 tarihinde kapatılan Adalet Partisi’nin il ikinci başkanlığını da yürüten o günkü Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İhsan Yeşilli’yi de şikâyet etmişler.
İhsan Yeşilli’yi de Eğitim Enstitüsü’nün askeri cezaevine koymuşlardı. Yeşilli’nin suçu da Adalet Partisi ve ülkücülere yardımda bulunmakmış.
Daha bilmem kimleri, sahte mektuplarla şikâyet ettikleri öğretmen, işadamı ve kamu görevlileri soluğu Konya’daki 2. Ordu komutanlığında alıyorlardı.
Kenan Evran sırasıyla bütün illeri ziyaret ediyor ve orada toplanan halka hitap ediyordu. Hatta Kur’an’dan sureler okuyordu.
Kırşehir’e bir türlü gelmeyen Evren Paşa’ya şiirli mektup yazan, saz ve söz ustası hemşehrimiz Şemsi Yastıman “Paşam Kırşehir’e küs müsünüz de gelmiyorsunuz?” diye çağrıda bulunmuştu.
Çok geçmeden Kırşehir’i ve Valiliği ziyaret eden Kenan Evren ve arkadaşları yıkılan Valilik binasının ve sol tarafında Atatürk Anıtı arka tarağında toplanan kalabalığa hitap etmişti.
İki yıl sonra yanında Danışma Meclisi Üyesi hemşehrimiz Emekli Albay Sadi Erdem ve diğer Konsey Üyesi arkadaşlarıyla Kırşehir’i tekrar ziyaret eden ve bu kez Evren Paşa’yı, Türktur Mantar Fabrikası, Seyfe Gölü ve Kervansaray Yem Fabrikası’nı ziyaret etmiş ve Vali Mustafa Yıldırım karşılayıp uğurlamıştı.
Evren Paşa’nın Kırşehir Valiliği ziyaretinde ben de Kırşehir’in tüm sorunlarını dile getiren özel bir sayı hazırladığımız gazetemiz “Kırşehir Çiğdem”i kendisine takdim etmiştim. Hatta bu gazetemiz Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından “Yılın Gazetesi” seçilmişti.
Ardından tekrar demokrasiye geçilmiş ve yapılan seçimde Turgut Özal’ın Anavatan Partisi tek başına iktidara gelmişti. Tabi bu tarihlerde ANAP iktidarı vardı. Kırşehir’in milletvekilleri ise Şevki Göğüsger, Gökhan Maraş ve Kâzım Çağlayan’dı ve bu isimler TBMM’de Kırşehir’i temsil ediyorlardı.
Yıllar böyle geldi, geçti. Allah ülkemizi darbelerden korusun.
Yolumuz Atatürk’ün yolu olmalıdır.
Başka yollar karanlıklara çıkar.
Bunları görmedik mi, yaşamadık mı?