Bir yazar veya bir gazeteci kalemi eline aldığı zaman ne yazacağını, korkusuz ve tarafsız olarak düşüncesini kâğıda dökemiyorsa, bunun yorumu nedir.
Bir gazetecinin gördüğünü ve yorumunu herhangi meslek gurubunda olan kimse yapamaz. Çünkü tüccar kendi işini bilir. Kasap kendi işini ve hangi hayvandan ne kadar et çıkacağını bilir. Gazeteci de haber kasabıdır, haberin veya yazısının nerde nasıl bir tepki yaratacağını hesaplayarak, gördüklerini ve fikirlerini kâğıda döker. Ne kadar dikkate alınacağını ve nasıl bir tepki doğacağını hesaplayarak yapar. Düşünmeyen de yasaların ön gördüğü cezayı göze alır. Ben bunların kapalı ve dikta rejimlerin hüküm sürdüğü ülkeler için geçerli olduğunu düşünenlerdenim.
Bir insanın mutluluk yaşı var mıdır bilmiyorum. Türkiye’de insanların yaş ortalaması 55 olarak söylüyor istatistikler, fakat son zamanlarda elli yıl öncesine bakarak yaşam süresinin uzadığını söyleyen araştırmacılarda var.
Bir insan 80 yaşına gelmiş, adam belki ölüme inanmış ve yaşamın sonuna geldiğini düşünerek ölümü daha çok istiyordur. Adam yaşadığı kadar yaşamış belki mutlu bir ölüm arzuluyordur, hastalığın verdiği acıdan kurtulmak için.
Doktor hastanın son dostudur, son kefen parasını da o alır. Adamı delik deşik eder, yaşamın sonuna gelen kimseyi daha fazla acılara gark ederek, giderayak hakkın huzuruna yaralı olarak gönderir, tabi ocağına düşen hastanın payını da servetine biraz daha katlayarak.
Bu satırları yazmadan önce, Türkiye’de tanınmış ve yıllarca ilaç sektörünün baş temsilcisinin kerimesinin düğününü izledim, maşallah elit ve zengin ailelerin ve şahısların adeta bir defile geçişleri gibi, toplumun nasıl karşıladığını merak ettim. Sadece Türkiye’de değil dünyada sağlık sorunu bir ticaret metasına dönüşmüş ve insanları sömürmenin can damarına yaşlanmış, paraya ve servete doymayan insanların vatan ve millet sevgisi tartışılır.
Türkiye dünyada beşinci sırayı alıyor en çok ilaç kullanan ülkeler arasında. Türkiye’de kullanılan ve üretilen ilaçların, sadece yüzde 60’sı Almanya’dan ithal ediliyor ve bir kısmı da Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinde alınıyormuş.
Peki, uzun yıllar piyasaya ilaç satan(bu ilaçların insan sağlığı için ne kadar faydalı ve ne kadar zararlı olduğu belli değil) firmaların kendi patenti ve kendi araştırma kuruluşlarında bulduğu herhangi bir ilaç var mıdır veya varda ben mi bilmiyorum.
Bir sağlıkçı söylemişti, herhangi bir hastalığın ilacı yok, yalnız hastalıktan doğan acıları en aza indirir piyasada bulunan ilaçlar demişti. İnsan vücudunun kendisini tedavi edecek organlar var, alınan ilaçlar takviye olarak yardımcı olur oda o ilacı iyi tespit edip zamanında kullanılırsa demişti. İyi ve düzgün beslenme en iyi ilaç demişti.
Pek çok ilaç firmasının eksperlerinin kartlarını gördün bazı doktor arkadaşlarımın masalarında. İlaç eksperleri ve temsilcileri, hastane ve doktorların muayenehanelerinde ellerinde çanta dolaşırlar.
Pek çok doktor internete girerek hastaya uygun ilacı hastasına yazar. Araştırma ve tahliller bir döngü oyunudur. Bir doktor arkadaşım anlattı, değişik isim altında aynı ilacın güya rekabet ediyormuş gibi piyasada satıldığını söyledi ve bazı kelime değişikliği ile hastaları yanıltıyor demişti. Türkiye’de hemen hemen her evde bir ilaç torbası vardır, sanki seyyar biz eczane gibi ve hatta o kadar ilaç kolik olmuşuzdur ki ilaç çantası olmadan dışarı çıkmayan vatandaşlar vardır, etrafımıza baktığımız zaman rahatlıkla bunları görebiliriz. İlaç dükkânları da ayrı bir sorun.
Almanya’da 150.000 nüfuslu bir kasabada 5 tane ilaç dükkânı var, özellikle saydım. Buda şunu gösteriyor, stokçuluk yok.
Kırşehir’de samimi olduğum bir eczacıda sormuştum 60 falan demişti zaman bu dükkânlar leblebi gibi ilaç satıyor demektir. Maşallah hepsinin de durumları çok çok iyi. Bu kadar eczane bir şeyler satacak ki yaşamını devam ettirsin. Hatta yan yana dükkânlar var, bir kısmı da tek kişinin elinde yani adam ilaç dükkânı zinciri kurmuş. Bu sayı daha az olsa ve her ilacı bulundurma imkânı olduğu gibi sürüm fazla olunca fiyatlarda kendiliğinden aşağıya çekilmez mi? Büyüklerimiz bu işi daha iyi bilir benim gibi cahilin lafına bakmayın.