Kimi seçeceğiz? Genel seçimler, yani milletvekilleri seçimleri yaklaşıyor. Ocak ayını saymazsak hükümette bir afaki durum söz konusu olmazsa önümüzdeki Haziran ayının başında bizleri temsilen parlamentoya çeşitli partilerin vekillerini seçip bizleri temsil etsin, vatandaşının çektiği sıkıntıları dile getirsin, çözüm yolları bulsun diyerek seçeceğiz.

Kimi seçeceğiz?

Genel seçimler, yani milletvekilleri seçimleri yaklaşıyor. Ocak ayını saymazsak hükümette bir afaki durum söz konusu olmazsa önümüzdeki Haziran ayının başında bizleri temsilen parlamentoya çeşitli partilerin vekillerini seçip bizleri temsil etsin, vatandaşının çektiği sıkıntıları dile getirsin, çözüm yolları bulsun diyerek seçeceğiz.
Kimi milletin vekilini tabi bütün bu olumsuz gelişmeler “demokrasi” dediğimiz herkesin seçilme hakkı var denilen kurallarla olacak.
“Öyle mi acaba?” deyip kendimi sorguluyorum.
Bundan bir önceki yazımda siyaseti siyaset olarak belirttim ve gelişmelerin nasıl yürüdüğünü, bu gelişmeler içerisinde oynanan oyunları biraz olsun bir şeyler yazarak anlatmıştım.
Gelelim bugünkü konumuza…
Seçeceğimiz adayın kimler tarafından belirleneceğini, kimler bizleri dayatma ve ayak oyunu ile “işte sizin adayınız seçin!” diye önümüze sunacaklar bunu da merakla bekliyorum.
Kısaca 1980 ihtilalından sonra Kırşehir seçmeninden bahsetmek istiyorum. İhtilal verdiği kararla demokrasiye dönüleceğini söyledikten sonra bir kendi desteklediği partiyi öne çıkardı, bir de rahmetli Turgut Özal’ın partisi ANAP, bir diğeri de Halkçı Partisi ile kurulan yine rahmetli Necdet Calp’in partisi.
O dönemde Anavatan Partisi üst üste, yani on yıl iktidarda oldu, bunun iki döneminde Kırşehir Anavatan Partisi’ne birinde iki, diğerince üç, üçüncü döneminde de bir milletvekili ile destek verdi.
Kırşehir’i daha sonra SHP adında devam eden parti seçti üç milletvekilini,  daha sonra iki MHP bir DSP. Daha sonra bugünkü iktidar partisi iki, bir de CHP milletvekilinin ikiye düşürülmesinden sonrada hep AKP ile temsil edildik bu tabloya baktığımızda.
Otuz yıldır Kırşehir seçmeni istediği partiyi temsilen milletvekili seçerek parlamentoya göndermiş. Ketum bir siyaset sürmemiş ben ihtilaldan sonra bu ile katkısı olan milletvekillerime çok teşekkür ederim. Tabi bu seçilenler içerisinde hizmeti olan ismi ile anılan eserler kazandıran bence üç bilemedin dört milletvekili olmuş. Diğerleri mi boş.
Seçtiklerimizin çoğu maalesef günlerini gün etmiş, Kırşehir’e hizmet edememiş ama milletvekili seçildikleri için bugün binlerce lira maaş alıp, hayatlarını yaşamaya devam ediyor. Üstelik birinci sınıf vatandaş olarak devletin tüm imkanlarından yararlanıyor!  Biz seçmen mi yavan  ekmeğe, ikinci, üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görüyoruz. Onlar milletvekili sıfatı ile kıymet görüyor, biz ise içinde yaşadığımız Kırşehir’de kıvranıyor, kıvranıyoruz.
Onlar hasbelkader 4-5 sene milletvekili oldular, gece-gündüz çalışıp memleketin tüm sorunlarını çözüm ülkeyi ve milleti ihya etmişler gibi hemen kısa sürede emekli oluyor, bugün onbinlerce lira maaş alıyor, devlete 30 yıl prim ödeyen, vergi ödeyen, esnaf, işçi zor emekli oluyor, aldığı maaşla karnını doyurup, evini geçindiremiyor!
Haa şunu da burada belirteyim, onlar binlerce lira maaş alsalar da mutlu değiller, memleketleri Kırşehir’e bile gelip, insan içine çıkamıyorlar ya bu da çok önemli. Nasıl çıkacaklar ki, ne hizmet yaptılar ki, hangi sözlerini tuttular ki!
Ama bazıları hala utanmadan, kızarmadan, ortada dolaşıyor, yeniden milletvekili olmak için her türlü ayak oyunlarını sergiliyorlar ama ne yaparlarsa yapsınlar, halkın gönlünde değiller.
Hepsi günlük politikalarla vakit geçirmiş, ucuz siyaset yapmış, yapamadığı, getiremediği devletin rutin yapması gereken yatırımlara sahip çıkarak “yol yaptık, okul yaptık, ambulans gönderdik, doktor atadık, yurt yaptık…” diyerek biz seçmeni afedersiniz keriz yerine koymayı politika yapmak olarak değerlendiriyorlar.
Dün öyle idi, bugün de aynı.
Seçtiğim, pardon liderlerin gösterdiği adaylara biz seçmen de kuzu kuzu oy vermişiz. Tanımıyoruz, sevmiyoruz, ama gönül verdiğim partimin genel başkanı onu istedi diye oy veriyoruz. Ne dayatma ama?
Seçmen tercihini yapamıyor, istediği adaya oy veremiyor, liderlerin afederseniz kazma sapına yaramayanları istedi diye oy kullanıyoruz.
Bunun adına da demokrasi diyoruz, seçim diyoruz, özgürlük diyoruz!
Şu yakın tarihteki seçtiğimiz milletvekillerine ve partilerin tablosuna bir  bakar mısınız? Yanlışım varsa düzeltin tabi genel merkez “işte sana seçeceğin vekil!” derse seçtiğimiz vekil genel başkanının ve onun kurmaylarına her şart altında biat ederse, temsil ederse bu tablonun böyle olmasından farklı bir şey beklenemez.
Benim isteğim ve benim gibi düşünenlerin istekleri odur ki partinin üyelerinden oluşan sandığı partililerin önüne koyun seçilecek olana saygı duyun ve bu seçilen adayla yola çıkın. Ama ülkemizde bu çok zor biat kelimesi çok önemli. Genel merkezin genel başkan ve kurmaylarının seçeceği adayı seçmek mecburiyetinde kalan seçmen hizmet adına bir şey beklemesin, herkes yerini bilsin bizleri sürü görenler, makamından mevkisinden olmasın, onlar ne derse, neyi işaret ederse, doğru olur (!) deyip bizlerde oy kullanmaya devam edelim. Adına da demokrasi deyip kendimizi avutalım.
Bugün gidin AK Parti’ye, CHP’ye, MHP’ye…
İşte AKP’de bir kongre süreci yaşandı. 16’dan fazla kişi aday olmak için ortaya çıktı. Ama yukarı öyle uygun gördü diye tek aday üzerinde anlaşıldı ve kongre tamamlandı. Bunun adına demokrasi dendi.
Yarın yine milletvekili olmak için iktidarın nimetlerinden pay kapmak için kaç aday çıkacak AKP’de? Ben şimdiden söyleyeyim 50’yi, hatta 100’ü bulursa şaşmayın! Ama kim ya da kimler aday olursa olsun, şimdiden parti kurmayları tercihlerini yapmış, adaylarını belirlemişlerdir bile! Gerisi de aday olmak için oluyorlar. Niye olmasınlar ki burada rant ver, iktidar partisinin adayı olmak var!
Yazımın sonunda bir konuya daha değinmek istiyorum.
Kırşehir 1980 yılından bu yana hep avutuldu, hem kandırıldı.  Seçimler yaklaşırken insanların ağzına bir meme verildi. Yıllarca Kırşehir’e gelen liderler, hükümetler hep söz verdiler, yok kalkınmada öncelik, yok üniversite, yok demiryolu, yok şu, yok bu…
Kırşehir üniversiteye 35 yıl sonra, yani her ile üniversite kurulduktan sonra kavuştu, kalkınmada önceliğe hala kavuşamadı. Demiryolu mu hak getire…
Geçen yıl yapılan yerel seçimler öncesi bir demiryolu balonu ortaya atıldı. Biz de bu balonla oradan oraya uçup, savruluyoruz. Ağzıma verilen memeyi emiyoruz. İşte bu yıl milletvekili seçimleri yapılacak ya, yok efendim Kırşehir’e hızlı demiryolu yapılacak, yok efendim projesi yatırım programına alındı gibi söylemlerle bizi avutmaya, uyutmaya çalışıyorlar.
Hızlı tren saftasına kim inanıyor ki?
Biz bırakın hızlı trene binmeyi, içinde bulunduğumuz sorunların çözümüne bile inanmıyoruz.
Ama ülkeyi idare edenler, Kırşehir’de siyaset yapanlar bizi oyalamaya, ağzıma verdikleri emzikli biberonla uyutmaya devam ediyorlar.
Kırşehir’deki seçmende bunlara inanıyor, uyuyor, uyuyor, hem de horul horul…
Ne diyelim?
Uyumaya, hem de hiç uyanmadan yaşamaya devam edin!
Nasıl olsa bir gün uyanır ve acı gerçekle kalkarsınız!