Kırşehir Orta Anadolu’nun en çok göç veren, buna mukabil en çok ta göç alan bir vilayeti.
Pek çok belediyeler gibi geliri giderini karşılamayan ve yine de şehrin en büyük işveren konumunda olmasına rağmen, ihtiyacı olan bazı malzemeleri dışarıdan alan belediye, şimdiye kadar tecrübesiz yandaş kadrolarıyla, bütçede oluşturulan açığı bir türlü kapatamadığı son başkan seçimlerinden sonra ortaya çıktı.
Kamu yönetimlerinde, bilhassa şehreminlerin alt yapısı ve yöneticilik vasıflarına haiz olması ve iyi bir karaktere, çelik gibi bir sinir sistemi ve iradeye sahip olması gerekir. Tecrübe ve inandırıcılığı aynı zamanda toplumda güven sağlayan kimselerin bu görevi yürütmesi, hemi toplum açısından, hemi de kendi görevi süresince rahat çalışmasını sağlar.
Yeni Belediye Başkanı Selahattin Ekicioğlu’nda bunları kısmen görmek mümkün. Eğer kaprislenip sokakta gelen sese kulak vermez ise, bir sonraki seçimde rizikoyu göze alması gerekir.
Sokaklarda dolaşırken beni tanıyanların iletmek istedikleri sorunları yazmamı ısrarla istiyorlar. Kendilerine tavsiyem, sayın Ekicioğlu’nun kendilerini dinleyeceğini ve yetkileri çerçevesinde sorunları çözeceğine inanıyorum. Burada dile getirilen sorunları yazmayacağım. Çünkü sorunlar o kadar çok ki kısıtlı olan sayfalar almaz. Kısmet olurda bir gün karşılaşırsak bire bir anlatmaya çalışırım.
Birazda şehrimizin dışına çıkıp dünyada olup bitenleri temasa edelim. Türkiye konum olarak pek çok ülkenin gıptayla baktığı ve hatta kıskandıkları bir coğrafyada bulunuyor. Değişik medeniyetleri bağrında beslemiş, her kösesi tarih kokan bu güzelim ülkenin başında hiç bir zaman musibet eksik olmadı ve de olmayacak. Komşularımızdan gerek din bakımından, gerekse irk bakımından gönül ve kan bağımız olanlarla beraber, yüz yıllardır beraber yani daha doğrusu Türklerin kurduğu devletlerin koruması ve güvencesi altında huzur ve rahat yaşam sürdüren etnik gurupların bazıları, Türkiye ve Türk topraklarında gözü olan bazı egemen güçlerin hiç gerçekleşmeyecek vaatleriyle isyana zorlayıp ve çok ağır silahlarla beslediği güruhlar, ne zaman T.C. biraz zor duruma düşse hemencecik başkaldırmaya başlamışlar ve bu böyle iki bin yıldır devam edegelir.
Coni yine son zamanlarda höllemeye başladı. NATO’da güya sözüm ona beraber olduğumuz, EF-35’lerin yapımında işbirliği yaptığımız halde bize bu uçakların verilmeyeceğini resmen ilan etti. ABD’nin bu keskin çıkısına, Ortadoğu’nun şekillendirilmesinde eş başkan tayin ettiği T.C. Reisicumhurunu bile muhatap almayan coni, bu seferde İran’a kancayı taktı. İsrail’in güvenliği açısından tehlikeli gördüğü Irak ve Suriye’yi tarumar eden eşkıya ve zorba coni, bu seferde İran’ı gözüne kestirdi. (Sıranın Türkiye’ye geleceğini bilmemek, cehaletin daniskası)
Yalnız İran ne, Irak ne de Suriye. Bunlar olurken coninin durumuna bir göz atalım. ABD’nin endüstrisi silah sanayi üzerine kurulmuş bir ekonomisi var. Üretilen silahlara pazar gerekir. Pazar nasıl oluşacak?
Halklar birbirini boğazlayacak ki onlara silah satsın. Bu aynanın bir yüzü, bir de diğer yüzü yani ekonomi yüzü var. Dünya yirmi yıl önceki dünya değil, silah olarak olmasa da, ekonomi olarak devleşen bir Cin var karşısında. Kendisini muhatap bile almayan Kuzey Kore var ve karşısında, silah gücü ve teknolojisi üstün bir Rusya var. Kendisinden silah almayan devletlere ambargo uyguladığı gibi, başka ülkelerden silah ve bazı malları alanları da tehdit ediyor. Yani tam bir pervazsız eşkıya.
Şimdi de İran’a karşı şantajlara başladı. İran’ın devrim muhafızlarını terörist ilan ederek dünya kamu önünde suçlu duruma düşürmeye çalışıp Avrupa ülkelerini tarafına çekme çabasına girdi. PKK, PYD gibi terör örgütlerine sınırsız silah vererek Türkiye’ye karşı kışkırıyor, NATO ortağımız ve müttefikimiz coni.
Dünyanın yüzde 20’den fazla petrol ihtiyacının karşılandığı Basra körfezini ablukaya alıp Hürmüz boğazını kapatıp, cini aklınca ekonomik olarak sıkıştırma niyetinde olduğunu, İran’a saldırarak kamuflaj etmeye çalışıyor.
Türkiye bu tip oyunları yıllardır yaşadı ve seyirci kaldı. Doğu Akdeniz olaylarında nasıl bir politika izlemesi gerektiğini, siyasi çekişmeleri bir tarafa bırakarak esas beka sorununun nerde ve nasıl geldiğini iyi hesaplaması gerekir. Yoksa sen hırsız, ben masumum teranesiyle içeride didişirken elin oğlu parsayı götürür. Bu arada NATO’nun acilen toplanmasını talep edip bütün anlaşmaları gözden geçirmesi lazım, geç kalınmışlığın bahanesi olamaz.