“Adamın birisi kümesten tavuk ve civcivleri çalıp, cebine koyarken suçüstü yakalanmış. Çıkarıldığı mahkemede hakim,”Söyle bakalım tavuk ve civcivleri neden çaldın?” demiş.

“Adamın birisi kümesten tavuk ve civcivleri çalıp, cebine koyarken suçüstü yakalanmış.
Çıkarıldığı mahkemede hakim,”Söyle bakalım tavuk ve civcivleri neden çaldın?” demiş.
Adam da “Ben konuşmayacağım avukat istiyorum” demiş.
Hakim de “Her şey ortada, tavuk cebinde, civciv cebinde. Avukat gelince ne diyecek?” demiş.
Adam da “Ben de merak ediyorum. Acaba avukat gelirse ne diyecek? demiş.
Zannediyorum ki fıkradan sonra sizler de bu muhterem bugün “Kırşehir için ne yazacak?” diye merak ediyorsunuzdur.
Doğrusunu söylemek isterseniz ben de ne yazacağımı merak ediyorum. Zira Kırşehir kendisi küçük, derdi büyük bir şehir. Nasıl ve ne yazacağımı bilemiyorum. Çünkü daha önce yazdığımız yazılar dikkate alınmadığı gibi, çok sayıda eleştiri aldık.
Hadi eleştiriye açık olalım, bu işin doğasında var dedik. Ama çok kişi tarafından da “Sen kimsin, senin üzerine vazifemi, bu işler sana mı kaldı?” gibi sözlere maruz kaldık, hakaretlere uğradık.
Aslında etimize, budumuza bakmadan, ben kimin, bunlar benim üzerime vazife mi demeden memleket bilinci ve sorumluluğu içerisinde Kırşehir sevdalısı olarak cesurca, Kırşehir’le ilgili problemlere, konulara değiniyor, sıkıntıları gündeme getiriyoruz ama sesimizi kimselere duyuramıyoruz kendimiz yazıp, kendimiz okuyoruz.
Tabiri caizse başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmediğinden bir türlü belini doğrultamıyor Kırşehir. Bizler de belini doğrultması için yetkilileri bilgilendirmek, harekete geçirmek ve Kırşehir’e bir çivi çakılması için yazıyor, çiziyoruz.
1954 yılında yediği sert darbeden sonra halen kendine gelemedi Kırşehir. Ne göç durdu, ne işsizlik azaldı, ne esnafın durumu düzeldi. Sanayi yatırımları yapılmıyor, can damarları koparılıyor, üzerinde oyun üzerine oyun oynanıyor. Taş olsa taş erirdi Kırşehir yine iyi dayanıyor. Lakin Kırşehirlinin sırtına öyle bir yük vurmuşlar kimse farkında değil.
Bazen düşünüyorum Kırşehir ne zaman farkına varacak, ne zaman gaflet uykusundan uyanacak Kırşehir diye. Sadece eğitimdeki başarımızla, şu an için çok iyi durumda olan hayvancıkla, ve on iki ve on üçüncü yüzyıllardaki görkemli tarihimizle övünmek avunmaktan başka bir şey değil. Elin oğul atı aldı kaçtı, bizler halen sıpa ile uğraşıyoruz.
Gerek insanlar arasında, gerek STK’lar arasında, gerek siyasiler arasında bir türlü birlikteliği sağlayamıyoruz. Cicim ayı seçilene kadar, iş başına düşene kadar sürüyor, bizi diğerleriyle karıştırmayın biz geçmişte yapanlar gibi olmayacağız, birliğimizden, beraberliğimizden kopmayacağız, Kırşehir için el ele, kol kola çalışacağız sözleri iş başına geçince unutuluyor ve herkes tokmağı davula ayrı vuruyor, herkes ben diyor Kırşehir’i düşünen yok.
Hele elini ateşe sokmak istemeyerek maşa kullanan bazı uyanık tayfaları akıllı işini deliye yaptırırmış misali bizleri gördüğü zaman “gazeteci efendiler, yazıp çizenler görüyor musunuz şurasını bir resmini çeksen de haber yapsanız, yazsanız çizseniz” diyenlere, “Siz neden derdinizi yetkililere kendiniz iletmiyorsunuz? Tamam resimlerinizi çekelim, söylediklerini not alalım, yarına haber yapalım” dediğimiz zaman “Aman, aman yanımızdan git! İyi ki bir şey istedik başımıza bela mı açacaksınız!” diyerek sorumluluktan kaçıyorlar. Sonra da bizlere dil uzatıyorlar.
Kırşehirli kendi derdini söylemeye korkuyor ve ikinci el kullanmak istiyor, maşa arıyor.
Allah aşkına o zaman gazeteciler olarak, yazıp çizenler olarak bizler ne yapalım? Aldığımız tehditler, işittiğimiz küfürler, uğradığımız hakaretler, iftiralar neler yaşıyoruz neler. Bizim yerimizde olsanız ne yaparsınız acaba?
Kırşehir kendi insanına iyi gözle bakmıyor, kendi insanını çekemiyor, iyi yerlere gelmesini istemiyor. Oysa “ Anadolu’ da uzayan kol bizden olsun, başkasının akıllısından kendi delimiz iyidir“ derler. Ama biz uzayan kolumuzu kesiyor, elin delisini kendi akıllımıza tercih ediyoruz.
Nedir bu tezatlık, nedir bu çekememezlik. Onun için diyorum “ Kendisi küçük, derdi büyük Kırşehir” diye.
Tüm bunlar yetmedi, “Nedir Kırşehir’in bu kaderi?“ dercesine bir de “Bütün Şehir Yasası“ ile Nevşehir’le birleştirilmesi yazılıp, çiziliyor. Kısaca Kırşehir’in başından bela eksik olmuyor.
Onun için de Cumhurbaşkanımızın deyimiyle “Metal yorgunluk” var Kırşehir’in üzerinde. Çünkü gördüğüm kadarıyla kimse halinden memnun değil. Kırşehir insanı kaygılı, durgun, düşünceli, stresli, üzgün, geleceğinden endişeli. Bu endişeleri gidermek ve birlikteliği sağlamak ve küçük şehrin büyük dertlerini çözmek için Kırşehir’in bu gaflet uykusundan bir an önce uyanması gerekiyor. Yoksa her şey kendisi küçük derdi büyük Kırşehir için çok geç olabilir.