Gazete olarak Kırşehir’de yaşanan bir sorunu gündeme getirince hemen birileri dalıyor, yaşanan olayları, sıkıntıları başlatıyor anlatmaya, “Şöyle oldu, böyle oldu!” diye…
Bazen okuyucularımızdan aldığımız bilgilerle, bazen bizzat benim şahit olduğum olayları gündeme getiriyor, yaşanan sorun ve sıkıntıların çözümünü istiyoruz. Zaten Kırşehir’de basın olarak bu bizim asli görevimiz.
Yazdığımız haber ve yorumun ardından bir yetkili telefona bir hışımla sarılıp beni arıyor ve başlıyor anlatmaya…
“Ya abi öyle olmadı, böyle olmadı, yazdığınızda şunlar yanlış!”
Ben de kendisine bizzat benim yaşadığım, gördüğüm olayı anlatıyorum, o hala ilgisi olmayan başka konuları dillendirip, “Biz şöyle çalışıyoruz, böyle hizmet ediyoruz, biz halka şöyle kolaylıklar sağlıyoruz. O gün elektrik yoktu, bilgisayar bozuktu, aksaklıklar ve gecikmeler yaşanmış olabilir…” diyerek bizim yazdığımızın aslında doğru olduğunu dışa vuruyor.
Oysa günümüz teknoloji çağı. Artık kimse karanlıkta kuş avlamıyor. Görüyor, yaşıyor, cep telefonundaki kamerayla görüntülüyor. Siz hala yarım asır önceki gibi bizleri uyutmaya, kafanızca bizleri kandırmaya çalıyorsunuz…
Yani herkes aya gidiyor, Kırşehir’de bazı kurumun başında müdür, amir pozisyondakiler yaya gidiyor!
Beyler lütfen artık kendinizi yenileyin!
Kendinize gelin!
Karşınızda 21. Yüzyılın teknolojisini kullanan insanlar var.
Sizler hala o küçük beyinlerinizle bizi yanıltacağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Evet, maalesef biz insan olarak, millet olarak hep devleti ya da toplumda yaşayan başkalarını siyasetçileri eleştirmeye alışmışız ya ondandır her halde kendi yaptığımız hataları görmüyoruz ya da görmek istemiyoruz.
Toplumda yaygın bir kanı var, daha doğrusu tatil olduğu için Pazar günleri dinlendiğimizi zannederiz. Aslında Pazar günleri belki de hem kafa, hem bedenen yorulduğumuz günlerden bir tanesi, hatta en başında gelir.
Başkalarını bilmem ama benim en çok yorulduğum gündür Pazarları…
Şöyle sabahın erken saatlerinde çocukları rahatsız etmeden kalkarım. Doğruca Terme Kaplıcalarının yolunu tutarım. İki saatim orada bol bol ter atıp, deşarj olmakla geçer. Sabah 9’da girdiğim kaplıcadan 11 gibi çıkarım.
Yorgun bir şekilde evin yolunu tutarım. Akşamdan çocuklar tabi sipariş vermez, kahvaltıda şunlar, bunlar olsun demezlerse.
Hiç sipariş vermeseler bile şöyle sıcak bir lavaş pide alıp, eşim ve çocuklarımla kahvaltı yaptıktan sonra zaten öğle olmuştur. Bir saat dinlenir, eğer Kırşehir Belediyespor’un maçı olursa Ahi Stadı’nın yolunu tutarım, maç yoksa market ve pazarın. Bir haftalık ihtiyaçları alıp, eve dönmem 1-2 saati alır ve akşam olur.
Yani başkaları gibi kahvehane kültürüm yok, evin, ailemin emrine amade olarak onların istek ve taleplerini yerine getiren birisiyim o kadar.
Evet, uzun zamandan sonra geçen Pazar günü biraz dinleneyim ve sonra da evde kahvaltımı yapıp, maç ta olmadığı için kafama göre takılayım dedim, olmadı ne yazık ki!
Evimin bulunduğu yerde bir cenaze vardı. Tabi gelen giden olduğu için hoşgörülü olmak, hatta destek olmak gerekmiyor mu?
Elbette gerekiyor, ama cenazeye gelen bir vatandaş çekmiş arabayı benim arabamın arkasına ara ki bulasın!
Bekle, bekle 2 saat, bütün moralin, bütün hayalin altüst oluyor, sinir katsayın çıkıyor.
Düşüncesizlik mi, cahillik mi, sorumsuzluk mu ne derseniz deyin!
Maalesef bu sinir bozukluğu ile Pazarınız zehir oluyor, adeta evde hapsoluyorsunuz.
Bu tip sorumsuzlukları zaman zaman yaşıyor ve üzülüyorsunuz, elinizden bir şey gelmiyor, ya sabredeceksiniz, ya da kavga edeceksiniz!
Görüyoruz Kırşehir’de bazen. İnsanlar doğar evlenir, sünnet merasimleri yapılır, askere gider uğurlanır, evlenirler. Elbette böylesi günler insanların hayatlarının dönüm noktalarıdır. Ama biz bunları yaparken gerçekten de ya abartmayı çok seviyoruz, ya da yaptığımızın başkalarının hakkına girdiğini önemsemiyoruz.
Önce vatandaş olarak bizler kendimize bir çeki düzen vermeliyiz.
Kırşehir’de malum yollar daraldı, kaldırımlar genişledi, araç sayısı arttı.
Adam yolun ortasına çadır kurup düğün, nişan yapıyor, vur patlasın çal oynasın. Kimin umurunda ki! Hastan varmış, bebeğin uyuyormuş, hatta cenaze nedeniyle üzgünlermiş bunların umurunda olmuyor nedense!
Çift şeritli yolun tamamını araçlar kesiyor, tehlikeli bir şekilde yolda kamera çekimi yapılıyor ve sanki bir hakmış gibi karşı şeridin tamamını kaplayan araçlar karşı yönden gelen araçlara fırsat bile
vermiyor, hatta birisi itiraz etmeye kalktı nerdeyse adamı dövecekler!
Sonra evden işe gelene kadar yine yolda araçlarla ilgili sıkıntı yaşıyoruz. Bunlar artık her gün olağan şeyler olmaya başladığı için çok fazla bunların üzerinde durmuyorum. Aslında en büyük sıkıntılarımızdan bir tanesidir. Her yıl yüzlerce vatandaşımızı trafik terörüne kurban veren bir ülke
olarak bunların önemsenmesi gerekiyor.
Ha bir insanı çekip vurmuşsun ha o insanın giderken yolda ölümüne sebep olmuşsun bakıldığında ikisi de o insanın yaşam hakkını elinden almıyor mu?
Pazar olmasına rağmen bir vatandaş yolun geçiş noktasına arabasını ulu orta park etmiş.
Arkadaş pes yani diyoruz.
Orada yine kötü düşünmek istemiyoruz ama tam karşısında MOBESE olmasına karşın yarım saate yakın kalıyor ve gidiyor. Trafik hali diyoruz, olur bazen diyor ve geçiştiriyoruz.
Ama bu durumu sık sık görüyor ve sorumsuz insanlara veryansın ediyoruz.
Hiç düşünmüyoruz ki yolu kapatıp, trafiği aksatırken, başkalarının işlerinin olup olmadığını!
Toplum olarak ne yazık bu tür sorumsuzluklar giderek artıyor. Haklı olarak yaşadığınız bu tür sıkıntılar karşısında tabi ki herkes sabırlı olmuyor, bazıları sonu hiç te iyi bitmeyen üzücü olaylara neden oluyor.
Kısaca hep başkaları eleştirmek yerine biraz da kendimizi eleştirip, kendimize bir çeki düzen versek diyorum.

**

BİRAZ DA GÜLELİM!

NASIL ÇALARMIŞ

Uzun yıllardır görüşemeyen iki Kayseri'li arkadaş, bir gün yolda karşılaşırlar. Kucaklaşıp hasret giderdikten sonra biri diğerine:
-"Bu kadar zamandır görüşmedik. Akşama yemeğe bize gel… Yer, içer sohbet ederiz" dedi..
Öteki bir Kayseri'liden beklenmeyecek bu cömertliğe şaşarak:
-"İyi ya, gelirim… Yalnız bana adresi ver" dedi.
Arkadaşı:
-"Falanca mahalle, filanca sokak" diye tarife başladı…"
İşte o sokağa gelince soldaki büyük beyaz kapının zilini burnunla çalarsın" deyince öteki sordu:
-"Adresi anladım da zili niye burnumla çalıyorum?
-"Canım bunda anlamayacak ne var?.. Elin kolun hediyelerle dolu olacağı için zili ancak böyle çalabilirsin...

***

SEVDİĞİM BİR SÖZ

“Eşit olmayanlara eşit davranmak en büyük eşitsizliktir”