Kırşehir uzun yıllardan sonra yerel yönetimde bir değişiklik ihtiyacı duymuş olmalı ki, iktidarın bütün gayretlerine ve desteğine rağmen kendi iradesiyle iki devre görev yapan ve AK Parti’nin üçüncü devresine müsaade etmeyerek sandığı kapattı.
Eski yönetimin neden kaybettiğini yazmayacağım, burada affınıza sığınarak gerek eski başkanın ve gerekse AK Parti milletvekilinin, oğlumun çocukluk arkadaşı olması ve bilhassa Erhan Kendirli ile olan dost ve arkadaşlığımın etkisi ağır bastığı için eleştirmeyeceğim. Fakat Bahçeci’yi, eski milletvekili Mikail Arslan vasıtasıyla uyardığımı ve pek çok defalar gazetemiz “Kırşehir Çiğdem”de yayınlanan yazılarımda bunu dile getirdiğimi söyleyebilirim.
Devlet dairelerinde bazı sekreterlerin ve amirlerin ekarte edilmesinin partiye zarar vereceğini, hele bilhassa Özel İdare’ye fazla karışılmamasının parti için daha faydalı olacağını düşünmemelerinin, parti için büyük oy kaybına sebep olduğunu söyleyebilirim. Çünkü olayları yakında takip ettiğim için seçimlerde büyük oy kaybına uğrayacaklarını biliyordum.
Bilhassa Özel İdarenin uzun yıllar başında bulunan ve gayet de başarılı olan bir kimsenin, başkanın her dediğine evet demeyen bir kimsenin yerinden uzaklaştırılmasının ve her fırsatta hedef gösterilmesinin, hem vekil sayısını bire düşmesinin hem de yerel seçimin kaybedilmesinin tek sebebi olarak görülmese de, etkisinin büyük olduğunu düşünenlerdenim. Kırşehirli hemşerilerimin de büyük çoğunluğu aynı fikirdeler.
Elbette başka hata ve yanlış uygulamalarda vardır. Gerisini herhalde parti üst yönetimi değerlendirecek.
Prensip olarak ben pek parti tutmam, memleket için kim daha iyi ve dürüst, şeffaf açık yönetimi tercih ediyorsa, kim olursa olsun bütün toplum destekler.
Yeni başkan Selahattin Ekicioğlu’nun çok iddialı ve hevesli olarak mazbatasını alarak sandalyeye oturdu kendisine başarılar dilerim, asaletine helal getirmeyeceğine, Kırşehirliler gönülden inanıyor ve bunu bekliyor.
Son seçim geçim derdine paralel olarak gelişen, akıl ve mantığın kabullenemeyeceği bazı istek uygulamalarına zorlanan durumlarla karşı karşıyayız. On yedi senedir çok kuvvetli bir meclise sahip olan, yirmi beş senedir Türkiye’nin en büyük ve hatta dünyanın pek çok ülkesinde dahi büyük olan İstanbul’u kaybetmeyi hazmedemeyen, bütün yasa ve kuralları tanımak istemeyen, âdeta üçüncü dünya ülkelerinde dahi uygulanması olmayan ve olamayacak bir zorlamayla didişmenin şahidi oluyoruz.
Devletin bütün kurumlarına hâkim olduğunu düşünen ve her istediğini yapabilecek bir düşünceye sahip olduğunu zanneden iktidar partisi, hiç hesaba katmadığı ve kendisini garanti olarak İstanbul’un hâkimi sandığını düşünürken, öyle olmadığını görünce agresifleşen hükümet, ileriki zamanlarda telafisi mümkün olamayacak ve toplumu ikileştiren davranışların farkında değil gibi görülüyor.
Bu çok tehlikeli ve hükümetin seçim propaganda sürecinde dile getirdiği beka sorununu bariz olarak tartışmaya ve bir zaman sürecine girildiğini neden hesaplayamadıkları merak konusu değil de nedir?
Pek çok çözüm bekleyen sorun varken, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan bulunduğu makama hiçte uygun olmayan bazı açıklamalarda bulunuyor ki çok tehlikeli ve son derece yanlış beyanatlar olduğunu, kimse hatırlatmaya cesaret edemiyor. Yerel seçimlerde bu kadar gürültü koparılıyorsa, genel seçimleri hiç düşünmek istemiyorum.
Türkiye’de yaşayan her sınıftan vatandaşın hangi partiden olursa olsun aynı düşünceye sahip olduğunu zannediyorum. Seçimlerde bütün müsabakalar gibi bir yarıştır. İyi oynayan ve çalışan ipi göğüsler, bunun farkı bir milimde olsa aynıdır bir derecede olsa aynıdır, bir oy da olsa aynıdır. Ama AK Parti konuşanların dediği gibi galibin belli bir sayısı yoktur. “Biz kazanırsak her şey normal, ama başkası kazanırsa anormal!” değerlendirilmesinin bir tarifi olmadığı gibi, tekrar sandık başına gitmenin ekonomiye ne kadar katkısı olur, bu işlerle iştigal edenler bir hesaplasın…