KANAATKÂRLIK

“SAKLI KALAN RAMAZAN YAZILARI 3”

“Kişiyi mutlu kılan en önemli alışkanlıklarının başında, bence “kanaatkârlık” gelir. Kanaatkârlık, azla yetinme değildir. Elinde, tasarrufunda yani kullanımı altında bulunanla yetinmektir. Azla yetinme bence, bir lokma ve bir hırka felsefesini benimsemek demektir.

Azla yetinme, kişiyi tembelliğe iter, azla yetinmekle, elde olanla yetinmek arasında çok büyük fark vardır. Elde olanla yetinenle, elbette ki elinde olandan daha çoğunu elde etme çabası vardır ve bu, kişiyi dürüst ve namuslu zenginliğe götürür.  Elde olanla yetinmenin karşısında, elde olanla yetinmeme vardır. Bu, kişiyi daha fazlasını gayrimeşru, illegal yollardan elde etme hırsına sürükler. Böyle kişiler, devlet malına, kamu malına el uzatır, başkalarını dolandırmaya, hırsızlıklara, vergi kaçakçılığına yöneltir.

Bu düşünce, yani illegal yollarla para kazanma düşüncesi kişiyi, yüzsüz, arsız, hırsız, onursuz duruma düşürür.

Elinde olanla yetinmekle, helalinden, doğru yollarla daha çok kazanıp yaşadığı toplum içinde alnı açık, başı dik, onurlu, vicdanlı kişi olarak dolaşmayı, açık kalplilik ve iç huzuruyla dolaşma sevinci ve güveni vardır. Böyle kişiler, başkasının malını, mutluluğunu, başarısını kıskanmaz. “Allah bana yüz, başkalarına bin versin” diyecek kadar başkalarının iyiliğini isteme adetini benimsemiş olur. Zaten kişileri mutsuz eden şey, kıskançlık ve çekememezlik duygularıdır. Kıskanç ve çekemez kişiler, sinirlidir, hastadır. Bu duygular kişinin yaşamını bile kısaltır. Çünkü sinirleri hep gergindir, hep başkalarının ne yaptığını gözetler. Bunlardan kimileri, “Bende yok, başkalarında da olmasın” diye, namuslu kişilerin, komşularının dahası akrabalarının malına zarar verir… Dahası, bunlar bu tür eylemlerini alışkanlık haline getirerek kamu malına da zarar verirler…”

(Prof Dr. Neşet Çağatay, 1995 yılı) 

*

FIKRA:

Arnavutlar yeni Müslüman oldukları zaman, beş vakit namazı henüz beceremezlermiş. On üç rekâtlık yatsıyı on rekât zannettikleri halde, kılar, kılar, uykulu vaziyetlerinde sonunu getiremezlermiş.

Nihayet, içlerinde en akıllıyı, müftü ile pazarlığa göndermişler:

--- Şunun son sünnetini olsun indirtemez misin? demişler.

Adam, keyfiyeti arzetmiş.

Müftü:

--- Vay siz yatsıyı on rekât mı kılıyorsunuz? Katiyen olamaz. Üç de “salâtı vitir” mecburidir. demiş.

Arnavutlar, dışarıda heyecanla bekliyorlarmış:

--- Yapabildin mi? diye sormaları üzerine, haberci boynunu bükmüş:

--- Üç de vitrinoz bindi.

** 

Eski Ortaköy’de, Bektaşi Babası, kilisenin papazıyla çok dostmuş, yedikleri içtikleri ayrı gitmezmiş. Gel zaman git zaman, papaz hastalanmış, ağırlaşmış, son nefesini verecek!

Bektaşi’ye haber iletmişler, Baba Erenler kalkmış, papazın evine varmış…

Papaz, Baba Erenleri karşısında görünce konuşmaya çabalamış, dudakları kıpırdıyor; ama Bektaşi hemen eliyle adamcağızın ağzını kapatmış…

Çevredekiler:

--- Baba Erenler ne yapıyorsun?

Bektaşi:

--- Ben bu hergeleyi kırk yıldır tanırım, şimdi bir kelime-i şehâdet getirir, doğru cennete gider, biz bu yolda yaya kalırız….

*

MANİLER

Ateşi köz öldürür

Güzeli göz öldürür

Yiğidi kılıç kesmez

Acı bir söz öldürür

Turnam gölden su içer

Bahadır gelir göçer

Dünya dediğin tarla

İnsan ektiğin biçer

Çıkma dağlara çıkma

Çıkıp seyran eyleme

Bir gönül yapamazsın

Yıkıp viran eyleme

Kış sonu yaz görünür

Mevsim beyaz görünür

Komşu tavuğu komşuya

Meşhur söz kaz görünür.

**

Kahvelerim pişti gel,

Köpükleri taştı gel!

İyi günün dostları,

Kötü günüm geçti gel!

*

MISRALAR

Hıyanet boy boy, menfaat balya balya, feragat dirhem dirhem.

Hakikat fısıl fısıl, hak mırıl mırıl, şarlatanlık avaz avaz.

                                     (Arif Nihat Asya)

**

İşine bak gözüm nuru, işine,

Karışma kimsenin çiğ pişmişine

                                   (Ülfeti)