Kırşehir’de ilkokulu bitirip çocukluk devresinin kapanıp genç kızlık devresine girdiğim yılın güz mevsimi başlarken, hafif çamurlu ve dar ara sokaklarda yeni açılan okullarına giden çocuklara uzun uzun baktım. Fazla değil dört ay önce bende aynı yollarda beş yıl gidip gelmiştim.

Kırşehir’de ilkokulu bitirip çocukluk devresinin kapanıp genç kızlık devresine girdiğim yılın güz mevsimi başlarken, hafif çamurlu ve dar ara sokaklarda yeni açılan okullarına giden çocuklara uzun uzun baktım. Fazla değil dört ay önce bende aynı yollarda beş yıl gidip gelmiştim.
Okul arkadaşlarımdan erkek olanların birçoğu şehirde veya başka yerlerde okumak için köyümüzden ayrılmış, genellikle kız arkadaşlarımın bir kısmı nişanlanmış, bir kısmı da ya sözlenmiş veya nişanlılık devresine hazırlanıyordu.
Bir kısmı yayladan, bir kısmı da bağ evlerinde kışlığa dönmek için son hazırlıklarını yapıyorlar olmalıydı komşuların.
Annesiz büyümenin ezikliği ve evin en küçüğü olmam dolayısıyla, yengem harman yerine gidince evin bütün işleri üstümdeydi. Analık yapan ve beni büyüten annem ev işlerinde biraz tembeldi. Babamın üçüncü eşi olan analığım bana annelik etmişti ve beni o büyütmüştü. Kendi çocuğu olamadığı için ben biraz şanslı sayılırım, en azından sevgisi bana odaklıydı.
Kerpiç evimizin dereye ve köy manzarasına tepeden bakan penceresinde, pervaza kollarımı koyarak yağan güz yağmurunun damlacıklarını seyre daldım. Çörtende akan çamurlu yağmur suyuna kapılarak yuvasından çok uzaklara gideceğini anlayan küçücük karıncanın, kendi cüssesine göre büyük bir deryadan kurtulma çırpınışları, belki de son gayretleriydi.
Yuvadan uzaklaşıp bir daha kolonisini görememesinin telaşıyla mücadelesini azimle enerjisi bitinceye kadar devam ettirdi. Yorulan incecik bacaklarını açarak sanki kaderine teslim olmuşçasına kendisini suyun akışına bırakarak gözden kaybolup sel sularına karıştı gitti.
Yaz başlangıcında kapı süvesine, gagasıyla taşıdığı çamurlarla inşa ettiği köşkünde, büyüttüğü yavrularına, uzun yolculuğa çıkmadan önce uçuş provalarını yaptıran kırlangıçla, bazen göz göze gelip bir birimize sanki veda bakışlarıyla helalleşiyorduk. Bir sonraki sene belki o beni ve ben de onu göremeyecektik.
Öksüzlüğün verdiği eziklikle, uzaklara dalan gözlerimde iki damla yaş, yağan yağmur sularına karışıp akarken, sevdiğimin isminin N harfini kenarına işlediğim mendille, yanağıma sızan gözyaşlarımı silip katladım. Sahibine ulaştıramadığım bu mendili bir daha görmemek için bir yerlere saklamayı düşünmüştüm, şimdi hatırlamıyorum nereye sakladığımı.
Kış hazırlıkları bitmiş, pekmez kaynatılıp küplere konmuş, kışın sobalardan yakmak için tezekler istif edilmiş, turşular küplere yerleştirilmişti. Güz soğukları yavaş yavaş kendisini hissettirmeye başlamıştı. Gazel olan yapraklar yerlere dökülüp yağmur sularıyla derelere küçük sandallar gibi akıp gidiyordu.
Bir gün olağan dışı hareketlik hissediyordum. Yabancı adamlar gelip gidiyorlardı. Ağabeyim köyün muhtarı olduğu için, onun bir nevi çalışma odası olarak kullandığı yere gelenler çok olduğundan pek dikkatimi çekmemişti.
Bir gün su yolunda yengem müjdeyi kulağıma fısıldadı, “seni istiyorlar”. Şok nasıl geçirilir o zaman öğrendim. Başım döndü, gözlerim karardı nereden geldiği belli olmayan bir uğultu duyuyordum.
Yengem anlatmaya başladı, “Oğlan Ankara’da çalışıyormuş, kimsesi yokmuş işi varmış artık ben de Ankaralı olacakmışım falan.”
Hayatıma bir üçüncü kişi giriyordu, giriyordu değil birileri sokuyordu galiba. Çocuk yaşımda kaldıramayacağım bir hayat çizgisi uzanıyordu su yolunda. Fakat yengem iki genç arasında seçim yapmamı istiyordu. Benim seçme hakkim yoktu ki seçim yapayım.
Yengemin bilmediği biri daha vardı ki, onu henüz tam sevip sevmediğimi bende bilemiyordum. Çeşmenin başında bir müddet konuştuk fakat ne konuştuk, yengem ne anlattı bir türlü duymuyordum, açıkçası duyamıyordum.
Eve döndüğümüzde karanlık bir odaya çekilip bir müddet ağladım. Benim fikrimi soran yoktu. Olamazdı da zaten, çünkü adet böyleydi. Köylerde kızların seçim hakkı ve konuşma hakkı yoktu.
Son çırpınışla kurtulma çareleri aramaya başladım. Nüfus cüzdanımı N´ye ulaştırmayı düşündüm, yani kaçacaktım. Fakat arada biri daha vardı ve kimsenin bilmediği genç beni candan seviyordu. Sevdiğini biliyordum ve her seferinde kaçmamızı teklif ediyordu.
Nüfus cüzdanımı ve ufak bir hediye ile N´ye gönderdim, bu genç aynı zamanda analığımın yeğeni idi. Fakat bir cevap gelmedi, o da çocuk sayılırdı. Benim isteksizliğim, düğün gününü öne almaya sebepti. Uzaklara gelin gidecektim belki doğup büyüdüğüm yerleri bir daha göremeyecektim. Belki arkadaşlarımı özlerdim.
Yengemin bana haberi ilettiği günün akşamı bana gerçeği duyurdular. Kaderime boyun eğmekten başka seçeneğim yoktu, tek dayanağım babam kalmıştı. Fakat ağabeyimin olduğu yerde babamın pek te lafı geçmiyordu. Dışlanmıyordum ama samimi davranışta görmüyordum, ağabeyimde annelerimizin ayrı olduğunu bana sezdirmiyordu. Fakat ben öyle hissetmiyordum.
Henüz on beş yaşıma yeni girmiştim, bu senin nişanlın dediler iki gün sonraydı. Bir görüşme yaptırdılar ikimizin arasında ne konuştuk, o ne söyledi ben ne anladım, benim bir şey söylediğim zaten yok. Sık sık yengem yanımıza geliyor beni razı etmeye ve teselliye çalışıyordu. Ben razı olmasam ne yazardı ki, köy yerlerinde kızların söz hakkı olmuyordu. Evlendiğim adamı hiç sevmemiştim sevemedim de. Fakat nikâhlı kocam oldu çocuklarımız oldu, ekmeğimizi çok uzak ülkelerde kazanmaya başladık.
Ömrüm ilgisizlik ve vatan hasretiyle geçti. Doğup büyüdüğüm o köyü, gelin olduktan sonra belki bir kaç seferin haricinde bir daha görmedim ve hiç görmekte istemiyorum.
Hep içimde gizli bir korku var, viran olan gönlüme o viraneyi gömmek ve görmek istemiyorum. Buna kader diyorlardı, kader yazıcılar acaba yaşayanlara şans verirler miydi?
Verirler olsalardı acaba yine aynı yaşantıyı mı benim için seçerlerdi. Benim kaderime benzerlik Anadolu kırsalında her zaman şahit olabileceğimiz olaylardır. Düzen ve sistem içerisinde ezilen ve mağduriyet yaşayanlar genellikle kadınlar olurken, erkeklerin de pek hür olduğu düşünülemez.
Aile baskısı ve törelerle yapılan evliliklerin bir müddet sonra boşanmalarla neticelenirken, arada kalan çocukların nasıl bir psikolojik ortamda hayata atıldığı ve toplumu nasıl etkilediği sorgulanacak bir olaydır.
Evliliklerin mutsuz sonuçlanmasında en büyük etkenlerden başta gelen ekonomik yetersizlik öne çıkarken, başlık parası ve lükse harcanan paraların ileriki zamanlarda ödeme güçlüğü çekilmesi de büyük rol oynuyor olmasıdır.
Benim yaşantıma benzer belki binlerce genç kızların hayalleri, ömürleriyle toprağa gömülmüştür. Sevip sevmediğimi hala bilemediğim diğer adamı bir gün çarşıda gördüm. Kısa bir sohbetten sonra gerçekten sevmişim, hal hatır sorduk eski günlerden hiç bahsetmedik. Saçları ağarmış yaşlanmış ama eski espri şenliğinden hiç kaybetmemiş. Ayrıldık birkaç adımdan sonra dönüp arkasından baktım, aynı anda oda dönüp banim arkamdan bakıyordu, belki bir daha karşılaşamayacağımızı düşündüm, helalleşseydim neden yapmadım diye üzüldüm.
Hakkını helal et 47 numara beni affet nolur…