Siyasal çalkantılar ve Selçuklu oğulları ile üst yöneticiler arasında iktidar mücadeleleri birbirini izlerken vezarete getirilen Sahipata Fahreddin Ali’nin divan dilini Arapçadan Farsçaya çevirmiş, dolayısıyla, Selçuklu Türkleriyle Türkmen aşiretleri arasında ilişki daha da zayıflamış, kopma aşamasına gelmiştir. Muhtemelen “Türk iti şehre gelicek farisce ürer” biçimindeki atasözü bu dönemde ortaya çıkmıştır[1]. Türkçenin dışlandığı davranışlar yüzünden XIV. yüzyılın ünlü tasavvuf şairi Âşık Paşa, şöyle yakınmıştır;

Türk diline kimseler bakmaz idi

Çilek 150, Sarımsak 150 TL: Kırşehir Pazarı Rekor Kırıyor!
Çilek 150, Sarımsak 150 TL: Kırşehir Pazarı Rekor Kırıyor!
İçeriği Görüntüle

Türklere hergiz (katiyyen) gönül akmaz idi!”

Karamanoğlu Mehmet Bey’in 1277’de giriştiği isyan neticesi Konya’ya girmeden önce şehir önünde toplanan divanda; “Bugünden sonra divanda, dergâhta, bârgâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmaya!” şeklindeki karar adeta bir buyruk diye tanınmış ve Türkçenin resmî dil olarak kabul edilişi olarak değerlendirilmiştir[2]. Türkiye Selçuklularında edebî ve resmî dil olarak kullanılan Farsça ve Arapça Beylikleri devrinde yerlerini Türkçeye bırakmışlardır[3].

Kırşehir, 14. yüzyılda sahip olduğu eski önemini kaybetmiş beylikler arası mücadelede el değiştiren bir sınır şehri halini almıştır. Kırşehir, Osmanlı Devleti’ne katıldıktan sonra Karaman Eyaletine bağlı bir sancağa merkez olmuş, uzunca bir süre bu şekilde idare edilmiş ve 19. yüzyılın ortalarında yollar üzerinde küçük bir durağa dönüşmüştür[4].

Millî Mücadele yıllarında Kırşehir herhangi bir düşman işgaline maruz kalmamasına rağmen ülkenin diğer birçok köşesinde olduğu gibi, ülkenin karşı karşıya kaldığı haksız işgaller ve tehlikeler karşısında olup, sürdürülen ölüm kalım mücadelesinde hassasiyetini göstermiştir[5].

[1] Şerafettin Turan, Türk Kültür Tarihi, bilgi Yayınevi, Ankara, 1990, s.54.

[2] Şerafettin Turan, Türk Kültür Tarihi, bilgi Yayınevi, Ankara, 1990, s.54-55.

[3] Şerafettin Turan, Türk Kültür Tarihi, bilgi Yayınevi, Ankara, 1990, s.54.

[4] Darkot, “Kırşehir”…, s.764; Geniş bilgi için bkz. Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası-Celali İsyanları, Cem Yayınevi, İstanbul, 1995; İlhan Şahin, Tarih İçinde Kırşehir, Eren Yayıncılık, İstanbul, 2011, s. 32-41; Dünden Bugüne Kırşehir, Valilik Yayınları, 1994, s. 3-5.

[5] Mustafa Gökgül, “Giriş”, KIRŞEHİR (Siyasî Tarihi ve Kırşehir Tarihî Bibliyografyası), (Editör Yaşar Özüçetin), Kırşehir Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Gökçe Ofset Matbaacılık, Ankara, 2014, s. 5; Kırşehir Vilayeti’nin Kaldırılmasına ve Nevşehir Kazasında (Nevşehir) Adı İle Yeniden Vilayet Kurulmasına Dair Kanun, 8748 sayılı 07.07.1954 ilan tarihli ve 30.05.1954 kabul tarihli Resmi Gazete’de yayınlanması ve yürürlüğe girmesi ile Kırşehir mağdur edilmiş; Yaşar Özüçetin, “Kırşehir’in İllikten İlçelik Hâline Getirilmesi ve Mağdur Edilmesi”, KÖK Araştırmalar: Kök Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt X, Sayı 2 (Güz), 2008, s. 97-117; bu durum, Nevşehir Vilayetine Bağlı Kırşehir Kazasında Kırşehir Adı ile Yeniden Bir Vilayet Kurulmasına Dair Kanun, 9637 sayılı, 19 Haziran 1957 ilan tarihli ve 12 Haziran 1957 kabul tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmasına kadar sürmüştür. Yeniden vilayet olan Kırşehir geçen üç yıl içerisinde Hacıbektaş, Kozaklı ve Avanos ilçelerini kaybetmiştir; Yaşar Özüçetin, “Çok Partili Hayata Geçiş Sürecinde Kırşehir (3)”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Volume 2 / 8, Summer, 2009, s.327.)

Kendi tabii seyri ile çoğulcu demokrasiye dönüşen nadir örnekten biri olacak olan Türkiye’de Kırşehir, çok partili hayata geçiş sürecinde yaşanan gelişmeler ile Türk siyasal yaşamında ve demokrasisinde yer almış, ülke genelinde çoğunluğu sağlamış, iktidarda kalmış bir partiyi değil, muhalefeti desteklemesi ile çok partili hayatı benimsendiğini göstermiştir. Ancak, Kırşehir’in bu özelliği ise ona, iktidarın nimetlerinden geniş ölçüde faydalanması ve ekonomik kalkınması karşısında engel olmuştur; Mustafa Gökgül, “Giriş”, KIRŞEHİR (Siyasî Tarihi ve Kırşehir Tarihî Bibliyografyası)…, s. 6.

Yukarıda da ifade edildiği üzere Kırşehir, Türk tarihi ve kültüründe hatırı sayılır bir yere sahiptir. Ne var ki bu şehrin, kendi tarihi, coğrafyası ve kültürü tali kalmıştır. İşte bu durumu telafi etmek için bu hususta ilk çalışmaları kaleme alıp kalıcı çığır açan bir aydın çıkmıştır. Bu aydın insan, geriye doğru kökeninin Âşık Paşa’nın hocası Şeyh Hüseyin Mevlevî’nin oğlu Süleyman Türkmanî’ye kadar uzandığı söylenen Cevat Hakkı olmuştur. ““Büyük” vasfına erişen insanlar, dar memleket sınırlarını aşan yaygın şahsiyetlerdir. Fakat bu ölmezleri, nesillerin medeniyetlerin hafızasına armağan eden yurt köşeleri de bu baş’lara maskat (doğum yeri) olmaktan derin bir bahtiyarlık duyarlar” [1] sözlerini dile getiren Cevat Hakkı Tarım, kendini bu ölmezleri ithaf eden yurt köşesi Kırşehir’e hasretmiştir.[2]

Dolayısıyla Cevat Hakkı’nın, ortaya koyduğu eserlerinin kıymetinin bilinmesi ve ona vefa borcunun beyan edilmesi bir lütuf olmayıp mecburiyet olmalıdır. Anlaşılan o ki böyle bir panel bu mecburiyetin ifadesidir.

Bu çalışmada, Cevat Hakkı Tarım’ın hayatına, meslekî faaliyetlerine kısaca değinilmekte, eserleri muhtevalı olarak kabul edilen “Tarihte Kırşehri, Gülşehri ve Babailer, Ahiler, Bektaşiler” özelinde kıymeti ortaya konulmakta ve bir tarihçi gibi ilmî titizliği, kendi eserleri ve telif-tetkik eserlere dayalı değerlendirilmektedir.

Devam edecek…


[1] Cevat Hakkı Tarım, Tarihte Kırşehri-Gülşehri ve Babailer- Ahiler- Bektaşiler, Yeniçağ Matbaası, İstanbul, 1948. s.90.

[2] Mahmut Seyfeli, “Cevat Hakkı Tarım Ve Kırşehir Kültür Hayatındaki Yeri”, II. Kırşehir Kültür Araştırmaları Bilgi Şöleni, 13-14 Ekim 2005, Kırşehir, s.2.

Muhabir: Ayşe Hilal Deliorman