Hayatı hayat yapan duygular vardır… Sevmek gibi, nefret gibi… Öyle ki bir sevgi yaşatabilir bazen sizi, bazen bir nefret… Çocuğunu seversin, anneni seversin, eşini seversin, işini seversin. .

Hayatı hayat yapan duygular vardır…
Sevmek gibi, nefret gibi…
Öyle ki bir sevgi yaşatabilir bazen sizi, bazen bir nefret…
Çocuğunu seversin, anneni seversin, eşini seversin, işini seversin...
Hayatın en çıkmaz anlarında bile güçlü kılar seni bu his.
Başına ne gelirse gelsin dayanırsın, her zorluğa göğüs gerersin.
Ve nefrette…
Öyle insanlar gördüm ki, nefret duygusuyla hayata tutunan, tek derdi kalbinde bu hislerin cereyan etmesini sağlayanlardan intikam almak, onlara gününü göstermek ya da perişan olduklarını görmek olan insanlar…
Ne büyük bir eksiklik, bu kalbine sevgi değmemiş insanların yaşamdan beklentisi…
“Sevgiye sadık kalmaya karar verdim. Nefret etmek çok büyük bir yüktür” ne de güzel bir hayat felsefesi oysa.
Evet, bazılarımız insan olmayı başaramıyor ne yazık ki!
Hep bir adilik yapma merakı. Hep bir her şeyi yaparım hiç de utanmam halleri!..
Bir insanın bir insana verebileceği en büyük zarar, onun insanlıktan soğumasına sebep olmak değil de nedir?
Hiç öyle aşk acısı falan çekiyorum sanmayın. Bu sitemim insanlıktan nasibini alamamış herkese!
İsyan etmek imanıma ters, ama itirazım var.
Yalan dolu gözlere, durulmamış sözlere, dost olmayan yüzlere itirazım var!..
Birini sevin sevmeyin, saygı duyun duymayın. Bir Allah’ın kulu, bir annenin evladı bir can, can olduğunu unutmayın e mi?.
Sevmiyorsanız seviyormuş gibi davranmayın mesela, tutmayacaksanız söz vermeyin, yalan söylemeyin!..
Herkesin bir eksikliği bir kusuru vardır. Sanırım benim en büyük kusurum insanlara hak ettikleri değeri veremiyor oluşum. İlle de herkese hak ettiğinden fazla değer veririm, veririm ki yine beni yanıltsın, yine pişman etsin.
Ama değil on, yüz, bin kere de yanılsam yine vazgeçmeyeceğim inanmaktan, güvenmekten. Canımın yanacağını bilsem de…
Çünkü benim varoluşumun bir gayesi var “iyi bir insan olabilmek”…
“Tövbe edin tövbenizi kabul edeyim” diyen Rabbimiz en büyük günahları bile affediyorsa biz kimiz ayrıca! Hem de bir Müslüman asla kindar olamaz. Ki zaten hayat nefret edecek kadar uzun da değil. Düşünün, hayatınızın en büyük yanlışını yapmış, görmek, konuşmak istemediğiniz bir insanı düşünün, sonra öldüğünü düşünün.
Ne kalıyor ki geriye, çok mu kızdınız, çok mu kırıldınız, ölüm bunların hepsinden daha büyük bir kelime değil mi?
Hep korktum birilerini gönlü kırık uğurlamaya öteki âleme. Ve hiç anlayamadım şu kalbi kararmış, en ufak bir hataya “Allah belasını versin” bedduasını ekleyenleri.
Zira bence en büyük intikam affetmektir. Şems-i Tebrizi nasıl da güzel anlatmış, “Sana affedilemeyecek kadar büyük hata yapan birine, akıl sınırlarının bittiği yerden başlayacak ceza vermek istiyorsan; bütün samimiyetinle affet. Hissedilen her şeyi arşivleyen kader, kendisiyle en iyi biçimde ilgilenecektir...”
Nasiplenmek dileğiyle, sevgiyle kalın…