Bir umutla gittiğimiz ve çok verimli geçen devre arası kampımızdan sonra tekrar lige döndük. Dört takımın ligden düşeceği o yıl ligde kalma konusunda inançlı ve bir o kadar da umutluyduk. Ama yokluklar yakamızı bırakmadı. Evli olup evini de Kırşehir’e getirmiş abilerimiz vardı. En çok ta onlar mağdur oldular.
Her şeye rağmen lig başladı ve ikinci yarının ilk maçında sahamızda PTT’ye 1-0 mağlup olduk. İkinci maçımızda deplasmanda Adanaspor ile 2-2 berabere kaldık ve yine umutlandık. Şampiyon adayından hem de kendi sahasında hem de iki gol atarak ve güzel bir oyunla bir puan aldık. Sonraki hafta sahamızda Mersin İdman Yurdu’nu 1-0 yendik. Umutlar perçinlendi. Üçüncü hafta bize kâbus oldu adeta. 
Muğla’da 2-0 kaybettik ama daha önemlisi en önemli iki savunma oyuncumuzu Kadir ve Uğuru kaybettik. Aynı pozisyonda hakem bizi adeta biçti. Faul olduğu bile tartışılır bir pozisyonda iki oyuncumuzu oyundan attı. Kadro dar olunca onların yeri dolmadı. Afyonda 4-0 kaybettik, sahamızda İnegöl’ü yenemedik 1-1.
İkinci yarının altıncı maçı Düzce maçıydı. Artık bu maç mutlak kazanılması gereken önemli bir maç hüviyeti kazanmıştı. Ergün Hocam da altı haftalık inadını bozmuş Salı antrenmanında seni bu hafta oynatacağım hazır ol demişti. Rahmetli Hocam rakibe göre belirlediği oyun şeklini Salı antrenmanında bize anlatır, hafta boyu o şablonu uygulamak için çalışırdık. 
Başımıza geleceklerden habersiz formayı yeniden kapmanın heyecanı ile hafta boyu çalıştık. Maçın başlamasına birkaç saat kala sahanın karla kaplı olduğu, temizleme işlemlerinin devam ettiği ve hakem kararına göre maçın oynanmayacağı haberi geldi. Hikayemin kırılma noktası oldu bu maç. 
Yaklaşık bir saat geç başladı, Isındık, soğuduk, sonra yine sındık! Düzce için de önemli bir maçtı bu maç. Saha çamur deryası. Hakem oynatma kararı vermiş ve sahaya çıkıyoruz. Önümüzde hakem olmasına rağmen rakip oyuncular bize küfürler savuruyor, Puan almaya mı geldiniz o.. çocukları” diyor. Hatta ayaklarımız tekme atıyorlardı. 
Tüm bunlar hakemin dibinde yaşanıyordu ve hakem hiçbir tepki vermiyordu. Anladık bir şeyleri ama çıkıp oynamaktan başka çaremiz yoktu, anlayacağınız sahipsiz Kırşehirspor yine birilerine kurban edilmişti. Maç başladı bariz bir üstünlüğümüz vardı. Nitekim on beşinci dakikada 1-0 öne geçtik. Maçın yirminci dakikasında bir pozisyonda yerde kaldım. O ana kadar rakibin attığı tekmeleri, sarf ettiği küfürleri duyan hakem bu pozisyonu da rakip lehine faul vererek değerlendirdi. 
Ben yerde yatarken tüm rakip oyuncular etrafıma birikti. “Kalk lan” nidaları arasında 11 numaralı rakip oyuncu kramponlarının arka vidaları ile tüm ağırlığını ve gücünü de kullanarak kaval kemiğime bastı. Kaval kemiğim iki yerinden kırılmıştı. Sahaya sağlıkçı falan da gelmedi ve beni karga tulumba kale arkasındaki kar yığınının üzerine attılar. Uzunca bir süre yanıma kimse gelemedi. Zira bizim yedek kulübemiz yoğun bir kartopu saldırısının altındaydı. 
Kimse kulübeden kıpırdayamıyordu. On onbeş dakika kar yığınının üzerinde yattım. Sonra düzün giyimli bir beyefendi geldi yanıma. Elimden tuttu ayağa kaldırdı, beni omuzladı ve tek ayağım havada yürümeye başladık. Üzerimdeki çamur beni omuzlayan adama sıvandı adeta. Soyunma odasına geldik, yüzümü yıkadı, beni yine omuzladı ve dışarı çıktık. 
Kapını önünde bekleyen kasvetli Mercedes arabanın arka koltuğuna uzattılar beni. Hastaneye geldik. “Bu adam kim” “Neden yardım ediyor” “Bizimkiler neden gelmediler” soruları ayağımın acısını unutturdu. Hastanede film ve tetkikler yapıldı beni bir odaya aldılar ve üzerini, arabasını çamura buladığım gizemli adam “Bununla geçmiş olsun, ben gidiyorum, maçtan sonra yine geleceğim” dedi ve gitti. Bu arada ayağımı alçıya aldılar, beni tekrar odaya getirdiler. 
Odanın kapısını açık bırakın diye rica ettim. Kapıyı açık bıraktılar, saatler sonra bizim oyuncularımız göründü koridorda, kimisinin kafası yarık, kimisinin ayakları kan içinde. Ne oldu acaba derken bizim yöneticimiz geldi. Maç ne oldu abi dedim 1-1 dedi. Ama maçtan sonra olaylar oldu bizden yaralananlar oldu dedi. Sonra o gizemli adam geldi. Bu defa etrafı kalabalıktı. 
Yanıma geldi; “Seni burada misafir edeceğim, iyileşene kadar bırakmayacağım, sonra da belki bizim oyuncumuz olursun” dedi. Bizim yöneticilerimiz olmaz başkanım, oyuncumuzu götüreceğiz dediler. Ben de orada öğrendim o naif adamın Kulüp Başkanı olduğunu. Sonra beni otobüsün arka beşlisine yatırdılar ve Kırşehir’e döndük. Sezon bittiğinde beni aradılar bizde oyna dediler ama kısmet olmadı. Hala içimde uhdedir. Keşke Düzce’ye gitseydim. Hiç unutmuyorum Başkanı. Allah rahmet etsin trafik kazası sonucu vefat etti.
Yaklaşık iki ay evde yattım, hikâyede yaşanmamış iki ay. Bu arada çok şeyler oldu. Çok şeyler duyduk, alçılı ayağımızla ve koltuk değneklerimizle Ahi Stadyumundan ayrılmadık hiç. O günleri de sonra anlatalım.