Ne güzel yıllardı o yıllar. 
Kırşehirspor’un altın yılları. 
Taraftarın heyecanı ve takımını sahiplenmesi, kurulan üst düzeyde kadrolar adeta tüm Kırşehir’i takımı etrafında kenetlemişti. 
Yetmişli yıllarda başlayıp 12 Eylül darbesine kadar kamplaşmış sağcı solcu diye ayrılmış Kırşehir halkı Kırşehirspor etrafında birleşmişti. Tribünler dün birbirlerine hasım olan insanların yan yana gelerek oluşturdukları koroyla ve Kırşehir sesleriyle doluyordu. 
Öyle ki antrenmanlarda bile açık tribün doluyor tezahüratlar yapılıyor, halk takımına olan sevgisini gösteriyordu.
Futbolcular ve antrenör göz önündeydi ama bir de bu takımı kuran, idare eden görünmez kahramanlar vardı. Değerli büyüğümüz Mustafa Altınordu şüphesiz en başta sayılması gereken kişidir. 
O kaliteli kadroları kuran, üst düzeyde oyuncuları takıma kazandıran kısaca Kırşehirspor’un başarılarında en fazla pay sahibi olan idareci oydu. İlk maaşımı da o vermişti, 1984 yılı ocak ayında Ankara Caddesindeki ofisine çağırmış ve onbin lira maaş vermişti. O yıllarda altyapıdan gelenler onbin, diğer oyuncular onyedibin beyüz lira maaş alıyorlardı. Şu an Antalya’da yaşıyor. Allah hayırlı uzun ömürler versin. 
Musa Hangül’ü de unutmamak lazım O da Kırşehir’e mal olmuş bir isim. Hatta “Kırşehirspor kulübü Musasız, masası ve kasasız olmaz” dedirtecek kadar Kırşehirspor’lu. 
Büyük Başkan rahmetli Hacı Gülten, Mehmet Altın, rahmetli Atalay Ülgen ve Numan Kederoğlu’nu da saygıyla andığımız isimler.
Şehir Stadyumu (Ahi Stadyumu) da bir başkaydı o günlerde. Bugünkü iki nolu saha yoktu. Etrafı taş duvarlarla çevrili ağaçlık yeşillik bir alandı orası. Dolar taşardı maç öncesi, ağaç altları maç saatini bekleyen taraftarlar, seyyar satıcılar, demlenenler...
Irmak tarafındaki tribünlerin önü büyük bir boşluktu. Maç öncesi o büyük boşluk köfteciler, çekirdekçiler, çemenciler ve daha bir sürü seyyar satıcı ile dolardı. Taraftar saatler öncesi gelir ortalık panayır yerine dönerdi. 
Takım otobüsü geçerken alkış kopar sevgi seli oluşurdu. 16 kişilik kadroya girmişsek ve o otobüsün içindeysek tarifi mümkün olmayan duygular yaşardık.
Kırşehir halkı naiftir, incinse de incitmez. Taraftarı de öyleydi. Rahmetli Berber Cevat ve yine rahmetli Dayı (Galip Kaya) tribünleri coşturur. Genellikle “Kırşehir” diye bağırılır, ara sıra da bir tribün “Yeşil” diğeri “Beyaz” diye bağırır sonunda alkışlanırdı. Bunların dışında sesi çok çıkan taraftarlar da vardı.
Oynadığım dönemde sahada onların sesi o kalabalığın arasından net bir şekilde duyulur elimiz ayağımıza dolanırdı. Kitapçı Şakir, Sobacı Recep, rahmetli Karayolcu Latif ve Simoğlu. Sesi en gür ve en fazla duyulan taraftarlardı. Renk kattılar yıllarca Allah kalanlara sağlıklı uzun ömürler versin.
Başta da dedik ya güzel yıllardı. Ahval böyleydi. Biraz daha mola verelim sonra anlatalım. A takımdaki ağabeylerimizi anlatalım. Kadroya giremediğimiz hafta oynadığımız genç ve amatör takımları anlatalım. Hasan Çakmak’tan bahsedelim. Amatör kümeden ve hakemlerden bahsedelim…