Fatih Sultan Mehmet 1453’te İstanbul’u ablukaya aldığında, Bizans İmparatorluğu’nun kabinesi toplantı halindeydi. Haliç’i zincirlerle kapatmışlar, “Nasıl olsa Osmanlılar Haliç’e giremezler, tabi dolaysıyla fetih te uzar. Fatih de usanır çeker gider!”! düşüncesiyle, onlar için daha önemli olan konuları konuşmaya devam ediyorlardı.
Konularının en önemlisinin biri de meleklerin cinsiyeti tartışması idi. Türkiye’de son günlerde tartışılan konular, Bizanslıların tartışmasında farklı bir ayrılığı yok gibi. Zor dönemden geçmeye çalışan Türkiye’nin durumu onları ilgilendirmiyor.
Gündemi değiştirmede hayli maharetli, eli bos oturmaktan sıkılan sayın vekillerimiz AKP’nin de içinde varmış gibi bir senaryoyu acemice ortaya atıverdiler.
Bir komployu bile doğru dürüst tezgâhlamayı bile beceremeyen acemi topluluğu siyasi partilerimiz, Türkiye gibi büyük bir ülkeyi nasıl yönecekti, merak konusu ve yönetilemediği zaten ortada. Fakat şu gerçeği hiç mi hiç düşünen yok.
Toplum artık entrikalarla oyalanmak istemiyor ve daha inandırıcı yüzlere ve sözlere hasretle susar duruma geldi. Muhalefetliği bile beceremeyen CHP, iktidar partisinin başarısı için elinden geleni acemice de olsa yapmaya çalışırken, iktidar hükümeti de her karmaşa da torba yasasıyla halka madik atmaya devam ediyor.
Bravo helal olsun galahlı gülahlı böyüklerimize!
Hükümeti denetleme ve eksiklerini tespit edip halka açıklama gibi asli bir görev yerine, iç boğazlaşmayı yeğlerken, eleştirmede yine bizim gibilere düştü galiba.
Özelleştirme adı altında adeta peşkeş çekilen kamu kurumlarının zamanla nasıl içinin boşaltılıp ortadan kaldırıldığını, PTT’nin gayrimenkullerinin dövize çevrilerek ve bankalara yüklü bir borç bırakılarak din kardeşimizin sırra kadem basmasında bir ders alınmadığı gibi hala özelleştirmeden ısrar edilmesi aklıselim bir uygulama olmadığı anlaşılamaması, yine düşündürücü değil mi?
Şehirlerimizin her köşesinde, fakirin katığı haline gelen simit fırınları varken, ticari amaçla kurulan ve iyi yöneltilemediği için bir simitçinin zararlarını ulusal bir bankaya yüklenilmek istenmesi nasıl bir düşünce?
Fırsat kollayan yabancı asalaklara torba yasalarıyla (torba yasayı da bizler bir türlü anlayamıyoruz) soyguna sanki zemin hazırlayanlara onay veriyoruz nedense! Ayrıca devletin kasasını boşaltmaya devam edenlere de çanat tutuyor, kolluyor bu da hiç anlaşılır bir durum değildir.
Hazırlanan bütçenin yarısı kadar borç paraya ihtiyaç varmış. Yani beşyüzmilyar bütçe açığı var demektir, ödenecek faiz bunun dışında.
İtibarda tasarruf olmazmış! Bu lafta kültürümüze yeni girdi ne demekse. İsrafta üstümüze yok evelallah. Yoksulluk sınırında hızla aşağıya rotalayan emeklilere simit parası kadar artışı çok gören iktidar, özenle seçtiği pek te işe yaramayan bakan konumundaki kimselerin ömür boyu sülalece bakımının halkın sırtına yıkılması, halkın sırtına yüklenen başka bir kambur. Atanmış bakanlar zaten devlet kurumlarında çalışmış olan ve her çalışanlar gibi zamanı gelince emekli olacak kimseler veya bir kısmı miadını doldurmuş emekliye ayrılmış zaten. Peki gerek var mıdır ikinci veya üçüncü bir maaş bağlayarak ulufe misali sus payı vermeye?
Bu gibi savurganlıkları devletin tasarruf programının neresine yerleştirelim? Uzun yıllar dirsek aşındırmış, sakat kalmış ve sağlığını yarı yarıya yitirmiş, büyük bir kısmının yaşantısı sekteye uğramış ve geçim sıkıntısı çeken emeklilere simit parası kadar zam yaparken, yağlı kıça kuyruk sürmek nasıl bir adalettir?
Gelin şu bizim Kırşehir’in cadde ve sokaklarında akşama kadar iş bulamadığı için avara avare dolaşanlara, ya da üç kuruşluk emekli maaşıyla ayı geçirmeye çalışan emeklilere sorun bakalım, haliniz vaktiniz nasıl, keyfiniz yerinde mi diye?
Sorun ve öğrenin de ona göre icraatlarınızı yapın. Ülke gündemini başka konularda değiştirip, gerçekleri unutarak bu insanları asla mutlu edemezsiniz.