Yaşadığımız dünya üzerinde bir çok kişi çaresiz kaldığını iddia ederler, ellerinin, kollarının bağlandığı durumlarla karşılaştığını söylerler. Bir türlü de çaresiz kaldığı duruma nasıl geldiğini de idrak edemezler.

Yaşadığımız dünya üzerinde bir çok kişi çaresiz kaldığını iddia ederler, ellerinin, kollarının bağlandığı durumlarla karşılaştığını söylerler.
Bir türlü de çaresiz kaldığı duruma nasıl geldiğini de idrak edemezler.
Her şeyden önce “insanın en büyük düşmanı kendisidir diyerek;
Gelir düzeyimiz nedir?
Gider düzeyimiz nedir?
Nasıl yaşıyoruz ?
Paraları nerelere harcıyoruz?
Bunları iyi analiz etmemiz gerekiyor.
Kırşehir dahil Anadolu’da bir deyim vardır. Biraz kibarını yazayım. “Belinden yukarı uçma “ derler. Ya da “ayağını yorganına göre uzat “ atasözü vardır.
Acaba yukarıda belirttiğim maddelerin hesabını yaparak ayağımızı yorganımıza göre uzatıyor muyuz?
Bu sorunun cevabına ben hayır diyorum.
Neden hayır diyorum?
Kırşehir cadde ve sokaklarında, resmi ve özel kurumlarda ve insanların yaşam tarzlarında gördüğüm, şahit olduğum, tespit ettiğim yaşam tarzları bana hayır dedirtmektedir.
Allah aşkına bakar mısınız Türkiye’ye, bakar mısınız, etrafınıza, bakar mısınız Kırşehir’de yaşayan insanların yaşantılarına, bindikleri son model arabalarına, markalı, modalı kıyafetlerine, evlerine aldıkları eşyalara, altı ayda bir cep telefonu değiştirmelerine.
Hiç çaresizlik içindeler mi? Aksine gayet lüks, konforlu, sosyetik ve gösterişli bir hayat sürdürerek bir elleri yağda, bir elleri balda yaşamaktadırlar. Ama unutulmaması gereken bir husus var ki her karanlığın bir aydınlığı olduğu gibi, her aydınlığında karanlığı vardır. Kısaca her şeyin bedeli vardır.
İşte bu bedeli ödemeyi hesap edemiyoruz ve çaresiz dertlere düşürme Allah’ım şarkısını söylüyoruz.
Bu satırlarda sürekli yazıyorum, gösteriş için yaşamak, kendimizi olduğundan büyük görmek, gelir düzeyimizden fazlasını harcamak, fazlasıyla yaptığımız israf bizleri çaresizliğe düşürüyor.
İşte bizleri çaresizliğe düşüren sorun İsrafta. Bizler israf ediyor ve yaptığımız israfın farkında olmuyoruz.
İsraf deyince de aklıma geldi. Kırşehir’de çerisinde bulunduğumuz düğün sezonunda yapılan israflar da ayrı bir üzüntü veriyor, insanın vicdanı sızlıyor. Sadece gösteriş olsun diye düğünler hem sokaklarda ev düğünü olarak yapılıyor, hem düğün salonları tutuluyor. Kına için ayrı, nişan için ayrı, düğün için ayrı salonlar tutuluyor. Yaptırılan saçlar, alınan kıyafetleri…
Bu ne tuhaflıktır, bu ne vicdansızlıktır. Bir insan kendi ipini neden kendisi çeker ve kendini bu kadar zor durumlara düşürür anlamakta güçlük çekiyorum.
Yazık değil mi gösteriş için harcanan gereksiz paralara?
Yazık değil mi onca yapılan israfa?
Gereksiz harcanan o paralar düğün yapan ailenin hangi dertlerini deva olmaz ki?
Düğünler bittikten sonra borçlarla baş başa kalınca “Allah’ım bana yardım et, güç kuvvet ver, çaresiz kaldım ocağına düştüm, derdime derman ol“ diyerek dualar, etmeye, sitem etmeye, tanıdıklardan ekstra borç para bulmaya, bankalardan kredi çekmeye çalışıyoruz. Kredi kartını son limitine kadar kullanıyoruz, hatayı hata ile, borcu borç ile kapatmaya çalışıyor ve Allah’a ettiğimiz dua ile birlikte devletten kredi borçları için af bekliyoruz.
Okuduğumuz kitaplarda Peygamberimizin (asm) Kızı Fatma (r.anha)'nın düğünü çok sade olmuş, lüks ve israftan kaçınıldığı yazmaktadır.
Yine Peygamberimiz (asm), bir gün sahabîlerden birinin abdest alırken suyu israf ettiğini görür. “Bu israf nedir?” diye sorar. Bunun üzerine sahabî, “Abdestte israf olur mu?” diye karşılık verir. Peygamberimiz (asm): “Evet, akan bir nehrin kenarında bile olsan, normal bir miktarın üzerinde su kullanman israf olur” buyurur.
Hz. Peygamber (asm),“Kibirsiz ve israf etmeden yiyiniz, içiniz, giyiniz ” sözü ile israfı yasaklığını ifade buyurmuştur. Bu da İslâm’ın israf konusunda ne denli titiz olduğu hususunda bize yeterli fikir vermektedir:
Mensubu olduğumuz İslam dini ve onun Peygamberi israfı yasaklamış ise o zaman bizim yaptığımız bu israflar nedendir?
Neden düğünleri yaparken salon veya ev düğününden birisini seçmiyoruz?
Neden kınayı, nişanı düğünü bir yerde yapmıyoruz?
Yazık değil mi harcanan bunca paralara?
Bu nasıl Müslümanlık, bu ne düşüncesizlik?
İsraf eden insanlarda Allah kokusu yok mu?
İnanın Kırşehir’de, Türkiye’ de aç, susuz milyonlarca insan varken her konuda yaptığımız israfın vebali çok büyük olmakla birlikte Allah (c.c) bunun hesabını soracaktır.
Gerçi şimdi düğünler ticarete dönüştü.
Artık kimseler evlenenler için “Allah geçim versin, Allah ağzınızın tadının bozmasın, bir yastıkta kocayın, mutluluğunuz daim olsun” gibi dualar etmiyorlar.
Dua ve iyi dileklerin yerine
Düğünü nerede, nasıl yapacaksınız?
Neler aldınız, neler taktınız?
Eşyalarınız markalı mı?
Balayına gidecek misiniz? gibi üzerimize vazife olmayan soruları sorup duruyoruz. Merakımızdan düğünden önce alınan eşyaları görmeye gidiyoruz.
Şu hususları iyi bilmemiz gerekiyor.
Gösteriş için harcamak çaresizlik değildir.
Paraları har vurup harman savurarak yolda parasız kalmak çaresizlik değildir.
Çılgınca eğlenip beş kuruşsuz eve dönmek, elindeki parayı kumara kaptırmak, başka alanlarda harcamak çaresizlik değildir.
Ayağını yorganın dışına uzatmak çaresizlik değildir.
Çaresizlik yaşantımızda israfla birlikte insanı çepeçevre kuşatan ve elini kolunu bağlayan haksızlıklardır, adaletsizliklerdir, şanssızlıklardır.
Çaresizlik insanın aynı anda milyonlarca liraya ihtiyacı olup, aynı zamanda cebinde hiç parası olmamasıdır
Çaresizlik eşiniz, çocuğunuz, anne ve babanız hasta iken eli, kolu bağlı kalmak ve hiçbir şey yapamamaktır.
Çaresizlik din, iman, vatan, millet, bayrak, bilim, ilim, kültür inandığınız ne varsa kapıların yüzünüze birer, birer kapanmasıdır.
Çaresizlik kendinizi güçlü, kültürlü, bilgili, yetenekli görerek dünyaya kafa tutarım edasıyla düşünürken bir toz tanesi kadar önemsenmediğinizi, değer verilmediğinizi hissettiniz andır.
Çaresiz olduğunuzda ne geceniz bellidir, ne gündüzünüz bellidir. ikisinde de geçmez dakikalar, saatler, günler, aylar, yıllar tamamen sıkıntıya, bunalıma girmişiniz, çaresizsiniz elinizden tutanınız yok. Elinizden tutan olmadığı gibi çaresizliğin doktoru da, ilacı da yok.
Ama bir gerçek var ki gösteriş için, ilerisi düşünülmeden yapılan israflar, belden yukarı uçmak çaresizlik değil aptallıktır.
Bu ayırımı iyi yapmak gerekir.