Geçtiğimiz günlerde Kırşehir’in, bir çok ilin ve ülkenin karanlıklar içinde bırakılmasının en somut halini yaşayarak gördük. Aydınlığın alınıp ellerimizden karanlıklara mahkum edilmesi ne zor değil mi? Bırakın duran ekonomiyi, işleyen makineyi, okunan kitabı, yüz yüze gelip bulamadık birbirimizi.

Geçtiğimiz günlerde Kırşehir’in, bir çok ilin ve ülkenin karanlıklar içinde bırakılmasının en somut halini yaşayarak gördük.
Aydınlığın alınıp ellerimizden karanlıklara mahkum edilmesi ne zor değil mi? Bırakın duran ekonomiyi, işleyen makineyi, okunan kitabı, yüz yüze gelip bulamadık birbirimizi. “Karanlıklar içinde kalmak” bu ülke için kalbi atan onlarca aydının, yazarın, devrimcinin onur adamının yıllardır anlatmak istediği bir gelişme.
Düşünün, ülkenin neredeyse hemen hemen her yerinde elektrikler yok ve hayat yüzüne bakılamaz hale geldi. Yılların getirdiği teknolojik tedbirsizlik utancın karanlıklarında bıraktı hepimizi. Böyle düşünmek istiyorum aslında. Konutlarda, işyerlerinde sanki tarih kokan bir hava, kurtuluş mücadelesi yıllarında direnen mum ışıklarının oynaşısında akıp giden zamanı izledik. Karadeniz’de Ege’de kurban edilen ağaçlar yerine kurulan termik santrallerde yetmiyor bize, ya da artık hiçbir şey bu ülkeye çalışmıyor.
Karanlıklar ölümleri getirir, pusuları, korkutan bir havayı. Güneşin yok oluşunu düşünün, neyi getirir? Hiroşima’ya atılan atom bombasının gökyüzünü kuşatması neyi?
Bu karanlıkta bir ölümü getirdi. Hem de daha henüz yetirdiğimiz Berkin’in mezar taşına basa basa. Bir çocuk ölümünü ilişiklendirerek karanlıkla, kumpasla, bir oyunla. Faillerinin kim olduğuna dair hazırlanmış sinsi bir oyunla, hukuk adamını yaşamından ederek.
Yalanların, ihtirasların, hesaplaşmaların ve gücün iktidarını kurmak için bir insan ömrüne son vermek hangi vicdanın rengidir? Bu nasıl bir vicdan ki, çocukların ve adaletin bedenine çevrilir bir namlu? Hangi ölüm çözüme götürür bir ülkeyi? Hangi ölüm dindirebilir ağrısını bir halkın? Hangi korku kravatlarınıza dolandı da daha güçlü öldürmeyi seçiyorsunuz?
Işıkları söndürüldü, indirildi şartelleri ülkenin. Aydınlığın düştüğü ilk dakikalarda ağıtlar yükseldi, bir hukuk adamının ruhuna. Hepimiz üzüldük, keşke yaşanmasaydı. Keşke hukukun üstünlüğü kazansaydı. Keşke Berkin yaşamış olsaydı ve keşke ülkem zalimlerin karanlığında kalmasaydı.
Işıklar içinde kal Sayın Kiraz. Aydınlık yarınlar Türkiye.
Değerli okurlarıma…
Uzun yıllardır yazdığım ve bir kitapta topladığım “Aşkın ve Savaşın İzleri” isimli şiir kitabımın tanıtım, imza ve söyleşisine bütün dostlarımı ve hemşehrilerimi davet ediyorum. Bugün saat 19:00’da Kırşehir İl Kültür Müdürlüğü Konferans Salonu’ndaki söyleşi ve imza günümde buluşmak üzere…