Kırşehir; tarihini, kültürünü incelerseniz görürsünüz. Nice değerler yetiştirmiştir.

Kırşehir; tarihini, kültürünü incelerseniz görürsünüz. Nice değerler yetiştirmiştir. Bağrında nice değerler metfun bulunmaktadır.
Şimdi bunları buradan yine tek tek yazıp sizleri yormak istemem.
Benim yazılarımı okuyanlar, bilenler bilir.
Atalarımız bazı doğruları vecizeleştirip bizlere hediye etmişlerdir. Bunlardan biri de malumunuz: “Aslını inkâr eden haramzadedir” sözüdür. Bugün sizlere, bir aslını, ırkını ihanet etme olayı arz edeceğim.
Ola ki, siz de ibretle okuya, hayretle düşüne ve aslınızı unutmama konusunda düşüncenizi perçinlemiş bulunasınız.
Yıllar önce, bundan 70-80 yıl önce, bir grup Alman’ın da Kırşehir’de sürgün yaşadığı yıllarda Kırşehir’in simgesi, ehli keyf, hoş sohbet, muhabbet ehli Şemsi Yastıman başta olmak üzere, bizim abdalların görünmez danışmanı, Bağbaşı Mahalleli ve Üçgöz’deki komşumuz Civeleğin Mehmet’in iyi bir avcı ve bu işin ustası olduğunu o devrin Kırşehirlileri çok iyi bilir ve hatırlarlar.
Civeleğin Mehmet Ağa bir gün kafesteki kekliğini alıp Göbekkaya’ya doğru yola çıkar. Orada anaç kekliğiyle kayalıkların yanında tuzak kurup, kekliğini öttürerek kafese daha yeni uçmaya hazırlanan yavru keklikleri ağına düşürmeyi planlıyormuş. Saatlerce kafesinin uzak bir yerinde sigarasını içerek bekleyen Civeleğin Mehmet, sonunda amacına ulaşmış ve akşama doğru ağına düşürdüğü dört yavru kekliği alıp Aşağı Pazar yerine dönmüş.
Aşağı Pazar yerindeki her zamanki oturdukları kahvehanenin masasının üstünde keklikleri seyrederek çayını yudumlayan ve etrafını kuşatan av arkadaşlarına kekliğini öve öve bitiremeyen Civeleğin Mehmet’i gören Alman Richard, dayanamayarak “Mehmet Ağa, bu kekliği bana satar mısın?” demiş.
Civeleğin Mehmet Ağa “Sen ne diyorsun be adam! Sen keklikten ne anlarsın! Avdan ne anlarsın!” demiş.
Alman Richard “Mehmet Ağa kaç lira istiyorsan vereceğim. Beni kırma, kekliklerini ben de sevdim” demiş.
Civeleğin Mehmet Ağa’nın etrafını kuşatan dostları, Civeleği kışkırtarak kekliği Alman’a satmasını istemişler.
Civelek de “Ne diyorsunuz lan satmıyorum!”
Alman” Mehmet Ağa sana bin lira vereceğim kekliği bana sat” diye üstelemiş.
Civeleğin etrafını kuşatanlar “Sat Mehmet Ağa, sat. Alman çok büyük para veriyor. Piyasada kekliğin kaçı kaç kuruş. Kekliğin çifti iki liradan gidiyor bilmiyor musun? Alman verdiği bin lira ile bir çift öküz alırsın. Dört sağmal yanı danalı süt ineği alabilirsin” demişler ve Civeleğin Mehmet’i ikan etmişler.
Sonunda Civeleğin Mehmet Ağa Alman Richard’a usta kekliğini bin liraya satmış.
Kekliği alan Alman sevinç içinde. Kekliği seviyor, okşuyor öpüyor. Civeleğin Mehmet’in yanındakiler “Alman’ı kandırdık! Bin lirasını aldık. Hadi gidelim Mehmet Ağa masayı donatalım” diye düşünürlerken Alman’ın sesi yükseliyor:
“Mehmet Ağa yanında bıçak var mı?”
Civelek şaşkın şaşkın “Ne yapacaksın bıçağı?” diye sorar.
Civelek cebinde çıkardığı bıçağı Alman’a verir. Alman “Anaç kekliği keseceğim” der.
Civelek “Salak mısın, manyak mısın. Niye kesiyorsun usta kekliği?” der.
Alman Richard’ın verdiği cevap çok tarihi ve anlamlı olur:
“Bu kekliğin katli vaciptir. Çünkü bu keklik ırkına ihanet ediyor.”
Günümüzde nice ibretlik hikâyeler duymuşuzdur. Adam ailesine, yakınlarına, siyasi davasına, partisine, eşine, kocasına ihanet eden nice dönekler duyduk, tanıdık, sormayın gitsin. Irkına, ülkesine, vatanına, milletine ihanet edenlerle yıllardır uğraşıyor bu millet…
Duymuşsunuzdur anasını çok seven birisi kızı olunca anasına adını vermiş çocuğuna. Anasının adı olan
“Fadime”yi koymuş kızına…
Sonra başka birisi babasının malına konmak için adı olan “Ahmet Dingil” koymuş oğlunun adını.
Sonra babalarının malına el koyan, aslını inkâr eden, ırkına ihanet eden, dönek sahtekârlar ne acı ki, sonra kızının, oğlunun adlarını değiştirip acayip yeni uçuk isimler vermişler!
Alman’ın Civeleğin Mehmet Ağa’ya dediği gibi ırkına ihanet eden, aslına ihanet eden, anasının, babasının adından utanıp değiştiren niceleri var. Bu insanlık yoksunu, servet düşkünü gözlerini para hırsı bürüyenlerin sonları ne olacak doğrusu merak ediyoruz!
Ya bir de siyasette seyreyenler var. Bu seyreyenlere ne denir bilemiyoruz!
Siyasette seyreme lafını ilk defa rahmetli Kırşehirli hemşehrimiz Bıyıklı Galip söylemiş, sonra Recep Baycan devam ettirmiş, Hacı Mehmet Gülten’den bizlere intikal etmişti “Siyasette seyreyleyen” sözünün gerisini Kırşehir’in eskileri çok iyi bilir.
Adam dün inadına CHP’liydi, MHP’liydi. Hem de inadına CHP ve MHP’ye söz söyletmiyordu. Dün en ağır eleştirileri yaptığı partiye bugün övgüler diziyor, yakınlarının iktidar partisine geçmesiyle onlar da geçti, şimdi insan içine çıkamıyorlar ya! Çoluğuna, çocuğuna ekmek kapısı yaptığını söylüyorlar eski partilileri…
Buna ne denir?
Yine birisinin “Babamın partisi” dediği partiyi bırakıp, koltuk uğruna, iktidar uğruna, babasına, aslına, ırkına ihanet edene denir bilemiyoruz.
Alman Richard’ın Civeleğin Mehmet’e dediği gibi günümüzde aslına, ailesine, ırkına ihanet eden nicelerini biliyor, duyuyor ve görüyoruz.
Aslımızı, ırkımızı, neslimizi inkâr etmemeliyiz. Geçmişten ders çıkaralım.
Kişinin aslı, atası, gelenek ve görenekleri ona ve ondan sonrakilere bırakılmış en kıymetli hazine, yadigârdır. Tabi bilip, anlayanlara…
Aslını beğenmeyerek saklayanlar, reddedenler veya bahsini bile açmayanların dünyada bıraktığı nesillerde aslını bilemez, başka kimselere özenerek veya benzeyerek yaşarlar. Bu da onların sıkı olan gelenek ve göreneklerinin aksine daha basit, daha benzemişcesine özgür bir millet olmasına, özünü kaybetmiş bir şekilde yakışıksız kalmasına neden olur.
Şuan Avrupalılaşmadan bahseden yeni nesil gençlerimiz ve aileleri buna en büyük örnektir. Kişinin aslı çok önemli ve onu gelecekte yalnız bırakmayacak yegâne unsurdur.
Evet, siz de unutmayın geçmişinizi, yokluk, sıkıntı ve ıstırap dolu günlerinizi ve şu anda sahip olduğunuz imkânlarınızla yapmanız icap eden hizmetlerinizi…
Derler ki: “Çakallar leş kemiklerine, kargalar pis artıklara koşar.”
Evet, Ulu Önder Atatürk’ün binlerce şehidin kan ve gözyaşlarıyla kurduğu bu güzel ülkemize ihanet eden, aslını inkâr eden vatan hainlerini gördü bu büyük millet…
Her devirde vatan hainleri, ülkesine ve milletine, hatta ırkına ihanet edenleri görmüştük ama, 15 Temmuz’da Fethullahçı Terör Örgütü’nün yaptığı büyük ihaneti kimse görmemişti.
Kendi ülkesine, milletine, seçilmiş hükümetine ihanet eden bu vatan hainlerinin hala dışarıda neler yaptığını görünce hayıflanmamak elde değil.
Bakın son olarak NATO’da Cumhuriyetimizin Kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı düşman tablosuna yerleştirdiler. Bunu yapanların da içimizden çıkan, ülkemizi sırtından hançerleyerek Avrupa’ya kaçan FETÖ hainlerinin olduğu duyumlarının ortaya çıkması bizleri bir kez daha derinden etkiledi.
Elbette bir ülkede delalet ve gaflet içerisinde politikacılar olabilir, satılık ya da kiralık kalemler bulunabilir, gözünü mevki hırsı bürümüş, ödün vererek bir yerlere gelme çabasında olan yeteneksiz, liyakatsiz bürokratlar köşe başlarını tutmuş olabilir. Yabancılarla işbirliği yaparak onların sözcülüğüne soyunmuş taşeronlar da gözlemlenebilir. Bunlar doğal ve olağan karşılanabilir. Olağan olmayan ve tehlikeli olan toplumun gaflet, delalet ve en azından kayıtsızlık içerisinde olmasıdır.
Bir toplum mezarını kazıcılara şak şak tutmaz, onlara yardımcı olmaz, çevresinde dönen oyunlara seyirci kalamaz. Aymazlığın da bir sınırı olmalıdır, aymazlık sağduyuyu kirletmemelidir. Eğitim yetersiz olabilir, lakin bir toplum sağduyusunu, bağımsız, hür yaşama, varlığını koruma içgüdüsünü yitirmemelidir. Etrafındaki bu kadar olaya karşı uyanmayan, geleceğini görmeyen bir toplum bölünmeye de, yoksulluğa da, bağımsızlığını yitirmeye de müstahaktır, belayı hak etmektedir.
Halka karşı halk için değil, halkla beraber halk için anlayışı Atatürkçülüğün temel ilkelerindendir.
Sorunların çözümünde dış güçlerden medet, yardım beklenemez; bu yolla bağımsızlık korunamaz.
Türkiye hızla kalkınabilmek, çağa uymak için kendine gelmek ve Ulu Önder Atatürk’ün 100 yıl önceki ilke ve hedefleri doğrultusunda çalışmak zorundadır.
21.11.2017