İnsan ticareti milattan öncelere ve antik çağlara kadar dayanan bir ahlaksızlık. Bilhassa yeni kıtanın keşfinden sonra, buna yeni dünyanın keşfi demeyelim de, vahşi batının yeni kıtaya ayak basmasıyla beraber insan ticareti başlamış ve insanlık ayıplarının en vahşisi uygulanmaya konmuştur.

İnsan ticareti milattan öncelere ve antik çağlara kadar dayanan bir ahlaksızlık. Bilhassa yeni kıtanın keşfinden sonra, buna yeni dünyanın keşfi demeyelim de, vahşi batının yeni kıtaya ayak basmasıyla beraber insan ticareti başlamış ve insanlık ayıplarının en vahşisi uygulanmaya konmuştur.
Köle ticaretini ilk başlatan Portekiz ve İspanya olsa da, daha sonra Belçikalılar ve Hollandalılar bu işin adeta Afrika bayiliğini almış, devreye Büyük Britanya krallığı girerek ticareti yapılan insanların sayısı milyonları geçmiş.
Zorla adam çalıştırmak, Afrika’da zincirlere bağlanarak gemilerle yeni kıtaya getirilip en zor işlerde ve hiç bir ücret ödemeden köle çalıştırmak, hayatını kaybedenleri de toplu olarak çukurlara gömmek hep medeni batının icatlarıdır.
İngiliz esir avcılarının Afrika’da kralları için insan avlayarak maden ocağı çalıştıran firmalara, büyük çiftlik sahiplerine, kral veya kraliçe adına sattıklarını, Afrikalı yazarların romanlarında gerçekleri kendilerinden öğreniyoruz. Tabi garibanlar yakalanmadan yayınlayabilirlerse.
18´inci asrın ortalarına kadar devam eden bu insanlık ayıbı yine İngilizlerin girişimiyle uluslararası bir anlaşma hazırlanarak son verilmiş veya son verilmeye çalışılmış. Ama bu tatlı ve kârlı ticaret çocuklar üzerine kaydırılarak hala devam edegelmiş, zamanımıza kadar yasal olmayan yollarla çocuklar üzerinde milyarlar kazanılmış.
Bugün Avrupa’nın zengin ailelerinin veya çocuğu olmayan kimselerin yanında bir Afrikalı çocuk görmek mümkün. Çocuk ticareti Türkiye’de de yıllarca yapılmış ve hatta yurt dışında da siparişe göre kız ve erkek çocuk temin edilmiş, yani çalınarak başkalarına satılmış. Belki bu çocukların bir kısmı organ nakli yapan kimselerin hizmetine sunulmuş veya belki de kobay olarak da kullanılmış olabilir.
Bu iş nasıl mı yapılmış buyurun bakalım.
Son zamanlarda iki aydır Adana’nın tanınan ve devlete bağlı bir doğum evinde 35 senedir çocuk ticareti yapıldığını bir sohw programı, delilleriyle ve canlı şahitlerle bu ticaretin nasıl yapıldığını işliyor.
Bu gayet normal olarak görülebilir. Fakat doğum yapıp çocuklarının ne canlısını, ne de ölüsünü alamadıklarını gözyaşlarıyla anlatıp çocuklarını arayan anneler, adı geçen hastane ve doğum evinin kapısında asrın dramını sergiliyorlar.
İşin en acı tarafı benim bu yazıyı kaleme aldığım ana kadar hiç bir resmi kuruluşun harekete geçip, “Bu nedir, neler oluyor?” diye soruşturma açmayışı.
İşin daha da garipliği, bu işe bulaşan veya bunun ticaretini yapan kimselerin yakınları telefonla yayına bağlanarak, tehditvari tavırlarla, “Bu işi bırakın bundan bir şey çıkmaz. Biz de doktor, avukat hatta birkaç tane milletvekili var!” diyor.
Bu ne pervasızlık, bu ne biçim terbiyesizlik bu nasıl bir cesaret, bunun ucunda kimler çöplendi?
Çocuk ticaretini yaptığı iddia edilen kimselerin, Adana’nın elit tabakalarından sayılan, katları ve yatlarıyla meşhur olan ve herkesin tanıdığı kimseler olması. Fakat her nedense devletin bir türlü ulaşamadığı bu şahısların hala bu işi devam ettiriyor olmaları.
Çok büyük mafyalı bir çetenin ve bu çetenin içinde muhitin hatırlı kişilerinin de olabileceği şüphelerini gösteriyor. Yurtdışına satılan çocukların sayısının milyonları bulduğu söyleniyor.
Gerçekten doğruluk derecesinin ne kadar olduğu bilinmemesine rağmen, söylentinin yarısı dahi dehşet verici. Adana’da yaşayan herkes bu şahısları ve ne iş yaptıklarını bildiği halde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin savcıları, emniyeti her kim yetkili ise bir türlü bu adamları tanımıyor veya tanıyamıyor. Buda ayıbın kaymaklı yüzü.
Bu çetenin mal varlıklarının elden çıkarmaya çalıştıkları söylentileri herkes tarafından dillendiriliyor. Muhtemelen yurt dışına çıktıktan sonra arama başlayacak, diğer yurt dışına kaçan suçlular gibi.
Türk polisi böyledir, önce saklar, sonra da köşede bir garibanı yakalar ve olay çözülür!
Bu insanlık suçu ve insanlık ayıbını çözecek yürekli bir babayiğit savcıya ihtiyaç varmış. Böyle bir savcı veya hâkim var mıdır? Bence bulunur, ümidimiz ve temennimiz odur ki, delilleriyle ve şahitleriyle olay ortada iken örnek bir ceza bekliyor toplum. Adaletin adil tecellisi bir nebzede olsa ağlayan anne ve babaların acısını hafifletebilir. Bekliyoruz.