İnsan Hakları'nın yüzyılları, çağları aşan bir geleneği vardır.
İnsanoğlu bir yandan haklarını genişletmek savaşımı verirken, bir yandan da kazanımlarını korumaya çalışmıştır. Halep'e pirince giderken evdeki bulgurdan da olmamak için kazandığı hakları korumayı da esas ilke bilmiştir. Daha çoğunu elde edeyim, derken eldekini yitirmek de vardır. Bu doğrultuda insan hakları çok boyutlu, çok köklü bir yapıya kavuşmuştur.
En doğal insan hakkı, yasama hakkıdır. Doğumdan ölüme dek onurlu bir yaşam sürmek her insanın en vazgeçilmez hakkıdır. Onurlu bir yasam için gerekli olan bir takım gereksinimleri de gidermek gerekir. Eğitim, bunun yani insanın temel haklarından biridir. Sağlık hakkı, konut edinme, barınma hakkı da bunlardandır. Gezi özgürlüğü, düşünme, okuma, yayma, fikrini serbestçe ifade etme özgürlüğü için de
insanoğlu uygarlık tarihinde birçok kurban vermiştir.
Temel hak ve özgürlükler, günümüzde Anayasaların garantisi altındadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası " temel hak ve hürriyetlerin niteliği" kenar başlığı altında 12.maddesiyle bu konuyu garanti altına almıştır; Herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karsı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder."
Görülüyor ki, temel hak ve özgürlükler, aynı zamanda bir sorumluluklar manzumesini de içermektedir. Kişi, temel hakları, özgürlükleri yanında temel sorumluluklarının bulunduğunun de bilincinde olmalıdır. Sorumsuz bir özgürlük, sorumsuz bir hak söz konusu değildir. Bunun için büyük Atatürk” sınırsız bir özgürlük
söz konusu değildir. Hakların en büyüğü olan hayat hakkı bile sınırsız değildir” demektedir. Çünkü sınırsız özgürlük, kaostur, anarşidir. Sınırsız özgürlükler düzeninde düzen kalmaz. Hukuk devleti işlemez olur. toplumun hukuk disiplini kalmaz. Bunun için özgürlükleri hukuk çerçevesi içerisinde kullanmak gerektir.
"Cumhuriyet, fikir serbestliği taraftarıdır samimi ve meşru olmak koşuluyla her fikre hürmet ederiz ?her kanaat bizce muhteremdir". Bu sözüyle de Atatürk, demokrasinin çerçevesini çizmiş oluyor. "Samimi ve meşru olmak" koşuluyla "her fikre hürmet etmek", " her kanaati muhterem" saymak. İnsan haklarının en önemli boyutlarından biri de "bedenin her türlü saldırıdan uzak kalma hakkı"dır. Hiç kimseye eziyet ve işkence yapılamaz "diyen Anayasamız, insan haklarının bu boyutunu da
içermiş bulunuyor, insanın maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkı günümüzde en çok tartışılan bir konudur. İnsanlar ve uluslar bunun peşinde debelenip gitmektedirler. Bunu siyasal ve toplumsal haklar izlemektedir.
İnsan hak ve özgürlüklerinin uluslararası güvencesi de Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa insan Hakları Divanı'dır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre kurulmuştur. Divan, bağımsız uluslararası mahkemedir.
Ancak, devleti yıkma, ülkeyi parçalama, lâik ve demokratik düzeni tahrip etme gibi yıkıcı eylemleri insan hakları çerçevesinde düşünmek mümkün değildir. İnsan hakları arasında cinayet hakkı yoktur.
Terör, insan haklarını katleden bir kanserdir. Bunu, insan haklarından
saymak ayrı bir cinayettir. Teröre destek vermek, arka çıkmak da bir nevi terördür. Çünkü terörün de bir kaynağı vardır. Gelişim, çıkış nedenleri vardır. Teröre neden olmak ise sessiz terördür.
Her türlü ifade, anlatım özgürlüğünün kapılarını zorlayıp terörü de bir hak olarak sunmaya çalışan çevreler vardır. Hiçbir devlet düzeni, bireylere kendini yıkma özgürlüğü vermez. Şeriatçı terör ile bölücü terör, zaman zaman el-ele gönül gönüle temel hak ve özgürlüklerin sınırlarını zorlayıp devleti, Cumhuriyet'i yıkmak için çalışıyorlar. Her türlü özgürlük olduğu halde, "yıkma özgürlüğü" istiyorlar.
Her nedense insan haklarından söz edenler meseleyi sadece bir yönüyle ele alıyorlar. Son beş yılda 134 eğitim emekçisi katledildi. İnsan hakları bültenlerinde bunları kınayan bir tek satıra rastlamadım. Yoksa bu 134 eğitim emekçisinin yasama hakkı yok muydu Daha iki yıl önce Muş civarında sivil giysili askerlik görevini yanmış 33 er kurşuna dizildi. Bunların insan hakkı yok muydu? Bu 33 evlat Anadolu'nun bağrından çıkmamış mıydı? Bunu dahi kınayan bir satıra rastlamadım. Katledilen binlerce insan, köylü, kentli, isçi, memur, öğretmen, avukat, doktor, öğretim üyesi
,öğrenci tümü bu yurdun insanıdır. Gerçekten de insan haklarından yana isek bu kabil her türlü olaya karşı çıkmamız lâzımdır. Nerede insan varsa orada insan hakkı vardır. Beslenme, sağlık, barınma, eğitim, özgür yaşama, din ve inanç özgürlüğü, bilim, sanat, düşünce ,ifade etme özgürlüğü, sosyal güvenlik içerisinde yaşama hakkı ve özgürlüğü herkes içindir. Sosyal güvenlik hakkı tüm bu hakların şemsiyesidir. Yasa önünde eşitlik hakkı, siyasete katılma hakkı herkes içindir. Maddi ve manevi işkence hakkı diye bir hak da yoktur insanın çok boyutlu olan hakları yanında çok boyutlu sorumlulukları da vardır. Her hak bir sorumluluk getirir. Sorumsuzluğun
adına insan hakkı denemez.10 Aralık 1948'de BM’ce kabul ve ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nde önceleri Anadolu insanı bu hakları kendi yaratmıştır. Bunları aydınlanma devrimiyle siyasal yaşama sokan da geniş çapta Atatürk olmuştur. Burada gene Atatürk'ün sözlerine dönelim:
"Her insan düşünmek, istediğine inanmak, kendine özgü siyasal bir düşünce sahibi olmak, bağlı olduğu dinin gereklerini yerine getirmek ya da getirmemek hak ve özgürlüğüne sahiptir. Kimsenin düşüncesine ve vicdanına egemen olunamaz. Kendine bu kadar geniş hak ve özgürlükleri veren kişiye ve O'nun Cumhuriyetine saldıran yobaz herhalde sorunun farkında değildir. Tutsaklığı ve hürriyetsizliği "özgürlük" diye yutturuyorlar da ondan!
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi(1954),Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı Halsinki Sonuç Belgesi (1975), İşkence ve Başka Zalimce, İnsanlık Dışı Onur Kırıcı Davranış Ya da Cezaya Karşı Sözleşme(1988).Avrupa Parlamentosu Temel Haklar ve Özgürlükler Bildirisi(1989), Yeni Bir Avrupa İçin Paris Şartı (l990) gibi temel belgelerin amacı onurlu ve mutlu insanı yaratmaktır. Amaç, böyle bir
insanı yaratmaktır onu yok etmek değildir.
Haklarımızı ,yıkıcı değil, yapıcı anlamda kullanmalıyız. Ulusumuzun da, insanlığın da yıkıcılığa değil, yapıcılığa ihtiyacı vardır. Atatürk’e, Cumhuriyet’e saldıranlar, aslında insan haklarına saldırmaktadırlar. Bunları korumak da saldırganlıktır!

(x)Yazarın Edebiyat Penceresi adlı eserinden